Bölüm 16 - Geçmiş

190 32 59
                                    

Sans'ın Ağzından

   Gaster'ın bu büyük sorunu gözden kaçırdığına inanamıyordum. Bir de Kraliyet Bilim Insanıydı kendisi. Cidden, Kralımızın kör olma ihtimali vardı.

Sans: Farkındaysan girişe de bariyer kurmalıyız. Ancak o kadar gücümüz yok. Ayrıca eminim ki canavarlar yakın gelecekte yeryüzüne dönmek isteyecektir.

Gaster: Tabii ki bunu düşündüm. Dağın bulunduğu bölge ufak bir köy. Dağı bulma ihtimalleri bile çok az. Bulsalar bile giren her insanı geri püskürtebiliriz. Yani umarım..

Sans: Ya diğerleri geri dönmek isterse?

Gaster: Yine 7 ruhla bariyeri kırabiliriz. Onlara 7 ruh getirmeleri sonucu buradan çıkabileceğimizi söyleyeceğiz. Onlar da düşen insanlara saldıracak. Bir taşla iki kuş.

Sans: Ya 7 ruh toplanırsa?

Gaster: O gün gelince savaş bitmiş olacak. Canavarları yeryüzünde istemeyen tüm insanları kendi ellerimle öldüreceğim ve bizden korkacaklar.

Sans: O zamana kadar yaşarsan tabii..

Gaster: Birşey mi dedin?

Sans: Yok birşey.. Canavarların tahliyesi bitti mi peki?

Gaster: Evet, sen uyurken hallettim.. Sans..?

Sans: Ne?

Gaster: Iyisin, değil mi?

Sans: Sen.. Neden beni önemsiyorsun ki?

Gaster: Çünkü sen benim oğl-

Sans: Ben senin oğlun falan değilim!

Duraksadı. Hatta donup kaldı. Tamam, bu yaptığım pek hoş değildi ancak.. Ona değer vermemem gerekiyordu.. Eğer ona değer verirsem, kaybedince üzülecektim.

Sans: Ben senin oğlun falan değilim! Sok şunu kafana!

Gaster: Bir sorun çıkarsa, bana seslenmen yeterli. Hemen yan odadayım zaten.

Benim dediklerimi dinlememişti bile. Umrumda da değildi hani.. O odadan çıkınca ben de kendimi yatağa attım.

Bariyer kurulacak, Chara ve Prens ölecek, savaş yeniden başlayacaktı. Sonra altı ruhu da ele geçirecektik ve.. Katliam..

"Ne olacağını bilince hiç tadı kalmıyor.."

Kafamı böyle şeylerle yormama gerek yoktu. Gözlerimin yavaşça kapanmasıyla uykuya daldım. Hiç bir şeyi düşünmeme gerek olmayan zaman dilimi..

...

Uyandığımda cama yaklaştım. Bu çakma kafenin kokusunun iğrenç olduğu kesin birşeydi. Dışarı baktığımda kar yağdığını gördüm. Suratımın buruşmasına engel olamadım.

Soğuk hava tam anlamıyla bir iğrençlik abidesiydi.

Kapıyı açtığımda çakma kafenin yangın çıkışının içinde olduğumu farkettim. Aura'ya dönüp seslendim;

Sans: Aura, büyük bir sorunumuz var!

Aura: Ne oldu?

Sans: Yanmıyorum!

Aura: Ne..?

Sans: Burada sadece yanan kişilerin girebileceği yazıyor! Kuralları çiğnedim!

Aura: Can seviyenin 1 olduğuna sevinmelisin.. Yoksa sana temiz bir dayak atardım.

Ops.. Sanırım sinirlendirdim.. Şakayı devam ettirecektim ,ancak başımdan aşağı dökülen buzlu su sebebiyle durmak zorunda kaldım.

Rose: Şaka böyle olur!

Sans: Ya sen iki gün önce 'Sans, lütfen ölme!' Diye ağlamıyor muydun?! Sırtımdan bıçakladın beni!

Rose: Ödeşmiş olduk! Sen beni üzdün, ben de seni dondurdum!

Papyrus'un ağlama sesiyle tatlı(!) kavgamıza son verdik. Aura onu kucağına aldı ve bize dik dik baktı.

Sans: Hepsi Rose'un suçu!

Rose: Git üstünü değiştir, ıpıslaksın!

Sans: Acaba neden?

Söylene söylene az önce çıktığım odaya girdim. Kıyafetler neredeydi acaba..? Yatağın kenarındaki bavulumsu kutuya yaklaştım ve içinde kıyafet aramaya koyuldum.

Kıyafet ararken, paketlenmiş bir şey buldum. Içinde ne olduğunu merak etmiştim. Ayrıca üstünde ismim de yazıyordu.

'Aliza'dan Sans'a...'

Muhtemelen ilk tanıştığımız gün aldığı hediyeydi. Açmayı unutmuştum. Paketin kurdelasını çözdüm ve içindekileri çıkardım.

Beyaz bir t-shirt, mavi bir kapşonlu, beyaz spor ayakkabılar ve siyah bir şort. Bu kadın benim tarzımı biliyordu.

Kıyafetlerimi hızlıca değiştirdim ve odadan çıktım.

Bazen, keşke ölmeseydi diyorum. Ölmeselerdi.. Yaşasalardı..  Belki o zaman ona 'Anne' deme fırsatı bulabilirdim.. Belki o zaman G'ye bir şans verebilirdim..

Hayır, geçmişi değiştirmemeliydim..

☻☻☻

UnderTale Fanfic: -ACI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin