Bölüm 8

189 30 37
                                    

Sans'ın Ağzından

Esnedim. Sonunda uykum gelmişti. Gözlerimi kapadım.
  
O anda Rose'un hücreme dalması o anda aklıma gelebilecek en son şeydi. Uykumu mahvetmişti!

Sans: Delirdin mi sen?! Nasıl hücrenden çıktın!?

Sesimi kısık tutmak için çabalıyordum. Şaşırmış numarası yapmak zordu ve G'nin uyanması hiç iyi olmazdı.

Rose: Odanın kapısını hafifçe açık bıraktım ve BAM! Buradayım. Hadi hızlı ol. Aura bekliyor.

...

Rose ile beraber aşağı inince Aura'nın bizi beklediğini gördüm. Cidden, ilk seferde Rose'un beni kandırmaya çalıştığını sanmıştım.

Kızlar hiç konuşmadan beni bir yere sürüklüyorlardı. Uzun bir yolculuğun ardından orman gibi bir yere getirdiler. Koca bir göl vardı ormana benzeyen alanda.

Sans: Amacınız ne sizin? Burada ne arıyoruz? Saatin kaç olduğundan haberiniz var mı?!

Rose: Sessiz ol! Bak, orada!

Sans: Ne orada?

Rose'un elini doğrulttuğu yöne bakınca bir silüet gördüm. Bizim yaşlarımızda bir çocuğun siluetiydi. Muhtemelen kızdı. Bu saatte dışarıda yalnız olduğuna göre ya evsiz, ya da evden kaçmış birisiydi.

Aura: Onun ruhunun rengini öğrenmeliyiz. Bu sırada sen de onu oyalayacaksın.

Sans: Neden ben?!

Rose: Aura gücüyle onun ruhunu öğrenecek. Ben de gardiyanlık yapacağım. Sen de oyalayacaksın işte! O kadar zor olamaz.

Aura: Sans.. Bu cidden önemli bir mesele.

Sans: Tamam.. Siz kazandınız.

Kendi kendime söylenerek kız olduğunu düşündüğüm çocuğun yanına gittim. Pek sosyal birisi değildim ancak, nasıl konuşacağımı iyi biliyordum.

Sans: Selamlar. Ben Sans.

Yanına yaklaştığımda kız olduğundan emin olmuştum. Bir insan kızıydı.

Cevap alamayınca konuşmaya devam ettim.

Sans: Sanırım pek konuşkan değilsin. Arkadaş oluruz diye düşünmüştüm.

Kıza dikkatli bakınca yanaklarının ve göz renginin kızıl olduğunu farkettim. Yeşil bir kazak giyiyordu. Sarı çizgili ve yeşil bir kazak. Selam, iblis! Selam, Chara!

Sans: Eğer ismini söylemeyeceksen sana Kızıl diyeceğim. Çünkü yanakların ve gözlerin kızıl.

Kızıl: Pek yaratıcı değilsin.

Sonunda konuşmuştu!

Sans: Ismini söyleseydin yaratıcı olmama gerek kalmazdı.

Kızıl: Neden söyleyeyim ki?

Sans: Tanışmak için?

Kızıl: Buraya benimle tanışmaya gelmedin.

Nereden anlamıştı? Çok mu belli etmiştim? Hayır. Rose ve Aura.

Kızıl: Rolünü iyi yaptın. Ancak arkadaki iki kız iyi saklanamamış. Her neyse, sen Gaster adlı iskeletin çocuğusun değil mi?

Neden saldırmadı? Gaster'ı nereden tanıyordu? Bilmiyordum. Ilgilenmiyordum.

Sans: Öyle bir şey.

Kızıl: Ruhlar hakkında bilgin var mı? Belki sana bir iki şey öğretmiştir.

Sans: Ne soracağına bağlı.

Kızıl: Tamam. Soralım o zaman. Kararlılık ruhuna sahibim ve gücümü bilmiyorum. Sence gücüm ne olabilir?

Kararlılık? O ruh çok nadir bir ruh değil miydi?? Neden her karşıma çıkanda bu ruh olmak zorunda ki? Bu kızın resetleme gücü vardı.

Kızıl: Sanırım bilmiyorsun.

Sans: Maalesef bilmiyorum. Hiç duymamıştım.

Ona gücünü söyleseydim..  Sonsuz döngüye girerdik. Ben de bizi döngüden kurtarmak için söylememiştim. Ama komiktir ki, kurtaramamıştım.

Beni çağıran Rose'un sesini duyunca arkama baktım. Buraya geliyorlardı.

Rose: Sans! Ondan uzak dur! Kararlılık ruhuna sahip!

Aura: Ona zarar vermeye kalkma seni şeytan!

Bir sürü kararlılık ruhuna sahip insan varmış. Hepsi de kötüymüş. Canları sıkılana kadar resetlemişler. Sonra da çekip gitmişler. Evet, son kısım hariç çok tanıdık bir hikayeydi bu.

Sans: Aura! O kötü biri değil! Aksine çok iyi biri! Kimsenin canını yakmayacak. Ona güveniyorum.

Kızıl gözlerinin benimkilere odaklandığını görünce ona gülümsedim. Onun kötü biri olması imkansızdı. Sadece her seferinde yanlış kişilerle dostluk kuruyordu.

Prens Asriel çok saftı. Ne kadar büyürse büyüsün bir çocuk olarak kalacaktı. Onunla dost olup onu dinleyerek hata etti.

Sonra Flowey. Onu Asriel sanarak hata etti. Asriel asla Flowey kadar kötü olamazdı.

Ve Frisk. Açıklama yapmaya gerçekten gerek var mı?

Afallamıştı. Onu savunmamı beklemiyordu.

Sans: Hey, bizimle gel. Belki Gaster ruhun hakkında bir şeyler biliyordur.

Beni kafasıyla onaylamıştı. Kızlar ise bana ters ters bakıyordu. Ne yapmıştım ki ben?

...

Gaster'ın laboratuvarımsı ev şeyine ulaşmıştık. Içeri girdiğimizde kapının önünde bizi bekleyen Gaster'ın ne kadar sinirli olduğunu hayal edebiliyordum.

Gaster: Nerelerdeydiniz?!

Bizi içeri alıp kapıyı kilitledi.

Aura: Şey.. Baba, hepsi benim suçum. Onları dışarı çıkmaya zorlayan bendim.

Rose: Hayır, benim suçum! Ben ısrar ettim.

Gaster'ın bana döndüğünü gördüm.

Sans: Ne? Ben ısrar falan etmedim. Sürüklediler bildiğin!

Gaster'ın bize aniden sarılması duraksamama sebep oldu. Bu adam bu aralar çok fazla sarılıyordu

Gaster: Sizi çok merak ettim.

Her halde dilimize çevrilmiş hali; "Savaşa gidince gebericeksiniz. Beni iyi hatırlayın bari." idi.

Bu arada sarılmanın dışında kalan Kızıl'a dönüp göz kırptım.

Neden mi? Hiç bir fikrim yok.

Hemen Rose'un kulağına yaklaşıp fısıldadım.

Sans: Al sana Küçük abi. Böyle ispiyonlarım işte!

Gaster bize sarılmayı bırakınca eliyle Kızıl'ı işaret etti.

Gaster: Şimdi.. O kim?

Şimdi yandım. Onu getiren bendim değil mi?..  Rose'un eline düştüm.

Harika..

UnderTale Fanfic: -ACI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin