Girdiğim kapıyı kapattıktan sonra montumun önünü açtım, havalar artık soğumaya başlamıştı. Adımımı attığım andan itibaren burnuma nüfuz eden kitap kokusuysa yüzümü gülümsetmeye yetmişti. Herkesin kendini ait hissettiği bir yer vardır ya hayallerini yaşatıp sonra öldürdüğu; işte burası benim için öyleydi. Gözlerim hemen artık benimsediğim cam kenarında ki yerimi aradı, boş olduğunu görmemle adımlarımı hızlandırdım. Bu yeri ne zaman dolu görsem içimi bir huzursuzluğun kapladığı bir gerçekti sanki hayallerim daha kurulmadan yıkılıyordu. Maun masaya çantamı bıraktıktan sonra montumu tamamen çıkarıp tişörtümü düzelttim ve yakınımda ki askılığa astım.
Bu ara kafam o kadar doluydu ki kendimi dinlendirebileceğimi bildiğim tek kategori olan fantastiğe yöneldim. Çoğu evimde zaten olan kitapların üstüne parmaklarımı tekrar gezdirdim ve ortamın kokusunu içime çektim tekrardan. Gözlerim kolumda ki saate kayınca Gökhan'ın ne zaman geleceğini merak etmeden edemedim. İşinin olduğunu biraz geç geleceğini söylemiş ancak başka hiçbir şey söylememişti ve bunu beni rahatsız etmişti. Bana anlatmadığı birçok şey vardı bu da beni merağın kıyılarında sürükleyip duruyordu. Birgün bana güvenip anlatacağını ummaktan başka çarem yoktu. O an kafamı bunla meşgul ettiğim için kendi kendime kızdım. Bu ara bu çok sık olmaya başlamıştı ve bu göğüs boşluğumun daralıp nefeslerimin sıkışmasına neden oluyordu. Elimi Harry Potter'ın belki yirminci kez okuduğum Ölüm Yadigarları'nda durdurdum. Bu kitabın beni saçma düşüncelerden belki az belki çok ama koparacağını biliyordum. Severeus Snape belkide beni en çok etkileyen fantastik karakterlerden biriydi. Belki ben çok felsefik bakıyordum ancak bir insanın aslında göründüğünün bir önemi olmadığının, önemli olanın içinde ne olduğunu görmek olduğunu öğretmişti bana bu karakter. Bazen senin alehine gibi görünen şeylerin aslında lehine olacağını öğretiyordu mesela. Bir kişinin ne kadar güzel ve özel sevilebileceğini de...
Kitabı raftan çekip göğüsüme bastırdım. İşte her güzel şeyin bir sonu vardı bu bazen karakterler bazen insanlar bazende çok farklı şeyler için geçerliydi ancak ne olursa olsun başlayan her şeyin bir sonu vardı. Sev ya da sevme.
Tam köşeme çekilecekken kitabın üst raftaki ilk baskısını görmemle elimde ki kitabı yerine koyup ona uzanmaya çalıştım ancak ne kadar parmak ucuna basarsam basayım uzanamıyordum. Başıma herhangi bir bela açıp rezil olmak yerine bir görevli çağırmaya karar verdim kafamı önce sola sonra çevirdim bir görevli bulmak adına. Ancak kafamı sağa çevirdiğimde gördüğüm tek manzara sağ omuzunu rafa yaslayıp kollarına birbirine bağlamış beni izleyen bir Gökhan'dan ibaretti. Yüzünde ki ifade beni bir an huzursuz etti, sanki dünyanın en önemli işini yaparcasına ciddiydi. İşte o an nereden geldiğini cidden öğrenmek istedim. Hiçbir şey konuşmuyorduk hatta ben hareket yetimi kaybetmişim gibi kolum yukarıda ve parmak ucunda dururken sadece birbirimize bakıyorduk. Ayaklarımın topuklarını tamamen yere bastım ve kolumu yavaşça eski yerine indirdim. Ortamda ki garip havayı dağıtmak adına herhangi bir harekette bulunamayacak kadar kilitlenmiştim o an, neyse ki o işe koyulup yaslandığı raftan düzeldi ve bana doğru gelmeye başladı. Bense sadece her bir hareketini göz bebeklerimle takip etmek dışında bir şey yapmıyordum. Yavaşça arkama geçti ve bedenini bana yaslayarak yukarı rafta ki kitaba uzandı kitabı eline alınca biraz geriledi ancak çok fazla gerilediğini söyleyemeyecektim. Ne yapsam veya yapmasam çizgisindeyken ne olacaksa olsun diyerek tamamen bedenimle ona döndüm. Rafla onun arasında kalmıştım, bedenlerimiz birbirine çok yakındı ancak yüzlerimiz arasında biraz daha fazla mesafe vardı. "Bu muydu?" dedi kadife sesiyle. O an konuşursam büyü bozulacakmış gibi hissettiğim için kafamı sallamakla yetindim. Ciddi yüzünde minik bir tebessüm belirdi ve birkaç adım geri gidip kitabı bana uzattı.
"Teşekkür ederim." dedim ancak çıkan pürüzlü sesten hoşlanmadığım için öksürüp tekrar söze girdim, "Teşekkür ederim." Gülümsemesi birazcık daha kendini belli edercesine yüzüne oturdu. "Bir şey değil." dedi ve saçımı karıştırdı. Dudaklarımı sarkıtıp sinirli durmaya çalıştım ancak başarılı olduğumu hiç sanmıyordum. Nitekim saçımı karıştırmasını da seviyordum. Ki o da umursamadı zaten. Parmağıyla çantamın olduğu yeri işaret etti, "Sanırım orası yerin, git otur bende kitap alıp geleyim." dedi. Başımla onayladım tekrardan ve arkamı dönüp masaya adımlamaya başladım ancak kalbimin çok hızlı çarptığı bir gerçekti, bir an önce bir yere oturup soluklanmak ve az önce ki o saçma anın etkisinden çıkmak istiyordum.
Sandalyeye kendimi atıp öyle kitabın kapağına bakmaktan başka bir şey yapamadım birkaç dakika. Karşımda ki sandalye çekilince içine çekildiğim düşünce girdabından kurtulabildim. Yavaşça sandalyeye kuruldu. "Biraz geç kaldım özür dilerim." diye fısıldadı. Önemli değildi, sanırım o an bana ne derse desin önemli değildi. "Önemli değil." diye karşılık verdim bende fısıltıyla. Daha sonra bana göz kırpıp kitabının kapağını açıp okumaya başladı bense hala elim kapağın üzerinde etrafa bakıyordum daha sonra bakışlarım istemediğim ancak vazgeçemediğim kişin üzerinde takılı kaldı. Elinde ki kitaba dahi bakmadan ciddiyetle buruşan yüzüne bakıp incelemeye başladım daha sonra kitabı tutan ince parmaklarına. Derin bir nefes verip kitabı elime aldım ve kaçıncı kez okuduğumu bilmedim ancak aşina olduğum satırları tekrardan okumaya başladım.
**
Sanki ilk kez okuyormuş gibi, sonunu bilmiyormuşum gibi kitabın en heyecanlı yerindeyken kitabın ellerimin arasından çekilmesiyle bakışlarımı kitabı çeken ellerin sahibine çevirdim. "Hadi artık geç oldu, kütüphane kapanacak. İstersen kitabı al sonra okursun." diyen Gökhan'ın sesiyle neredeyse üç saattir burada olduğumuzu anladım, onaylarcasına uyuşukça başımı sallayıp askıya yöneldim ince montumu üstüme geçirip çantamı omzuma taktım. "Almayacağım, evde var zaten milyon kez okudum yerine koyalım." dedim. Hareketlerim çok yavaştı şu üç saatte feci bir uyku bastırmıştı. Başıyla onayladı ve aldığımız yere gittik parmak ucuna çıkmaya uğraşmadan kitabı ona uzattım koyması için. Muzipçe gülümseyince kaşlarımı çattım, "Seni öldürürüm." dedim fısıltıyla. Kitabı yerine koyup sessizce kıkırdadı ve o da kitabını bir rafa bırakınca kütüphanenin çıkışından kendimizi dışarı attık.
Dışarısı girdiğimizden daha soğuk olmuştu gece oldukça ayaz bastırmıştı anlaşılan. Az önce bastıran uyku bu soğukta yerini uyanıklığa bırakmıştı. Montuma daha sıkı sarılıp fermuarını çektim. Bu sırada üzerinde incecik hırkayla büzüşen Gökhan'a kaydı gözlerim ve yeni kapattığım montun önünü açıp yürüyüşümü dikleştirdim. Montu çıkarınca anlık bir üşüme gelse de belli etmemeye çalışarak montu gözünün önünde salladım. Yerde ki bakışları yavaşça monta sonrada bana döndü. "Ne yapıyorsun?"
"Birde benim gerizekalı olduğum söylersin." dedim dalgaya alarak. "Sence?" Gözlerini devirmesine kıkırdamaktan kendimi alamadım.
"Giy şunu üşüyeceksin." dedi ters ters. Omuz silktim, "Ama ben üşümüyorum." dedim umursamazca.
"Yalancı." dedi hafifçe gülümserken. "Hayır ya ciddiyim" dedim muzip bir tonda. Gözlerimizin kesişmesi şuanın belkide en güzel, en anlamlı olayıydı. "Hadi al şunu. Hem hırkan bende ödeşmiş oluruz." dedim hırkasını hatırlatarak. Sanki bu fikir aklına yatmış ancak tereddütleri varmış gibi yavaşça monta uzandı ve üstüne geçirdi. Benim montumun benden çok ona yakışmasını kıskanmadığımı söylesem yalan olurdu ancak kolları benden uzun olduğu için kısa gelmişti bu beni güldür. O da kollarına baktı ve neye güldüğümü anlayıp bana eşlik etti. Bizim sokağa kadar ellerimiz cebimizde sessizce yürüdük. Aklımda dönen tilkilerin haddi hesabı yoktu şuan ancak bir yandan da üşüdüğümü ona çaktırmamaya çalışıyordum yoksa kesin giymez çıkartır birde bana giydirirdi onu. Bizim sokağa girdiğimizde kaşlarımı çattım. "Sen niye buraya kadar geldin ki?" dedim. Yan gözle bana baktıktan sonra omuz silkti ve yürümeye devam etti. O an ne söylersem söyleyeyim bu konu hakkında, cevap vermeyeceğini anladığım için sustum.
Adımlarımızı bizim apartmanın önünde durdurduk ve birbirimize döndük. Elini fermuara götürüp açmaya çalışınca çıkartmasını engellemek adına refleksle elini tuttum. Benim soğuk ellerim onun sıcak elleriyle temasta bulununca bakışlarımız kesişti. Elimi elektrik çarpmış gibi geri çektim ve saçlarımın arasına daldırdım. "Sende kalsın sonra alırım." dedim mırıldanırcasına. Bu sefer o sessizce başıyla onayladı. Ne yapacağımızı bilmez bir şekilde birbirimize bakarken o önce davranıp bana sarıldı bende ona hafifçe sarılarak geri çekildim. "Görüşürüz." dedi yüzünde ufak bir tebessümle. "Görüşürüz." diye karşılık verdim aynı tonda. Arkamı dönüp apartmana yürüdüm ve arka cebimde ki anahtarı kapıya taktım ancak çevirmeden önce bakışlarımı arkama çevirdim orada dikilmiş bana baka Gökhan'la dizlerimin bağının çözüldüğüne yemin edebilirdim. Bana el sallayınca bende ona el sallayıp gülümsedim ve apartmana girdim. Sırtımı apartmanın kapısına yaslayarak gözümü kapattım ve elimi kalbimin oraya götürüp hızlı çarpışlarını dinledim.
Bugün kütüphaneye bazı gerçek olmasını korktuğum şeylerden kaçmak için gelmiştim ancak en büyük gerçekle yüzyüze kalmıştım. Sanırım bu hetero çocuğa ciddi anlamda tutuluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Böğürtlen| texting (boyxboy)
Nouvelles"Keşke beni de elinde ki şu böğürtlen kadar sevebilsen." dedi çocuk yüzünde ki buruk gülümsemeyle. Diğer çocuksa bir böğürtlenlerine bir de çocuğa baktı. Dudaklarını büzdü, "Seni böğürtlen kadar çok sevemem ki... Daha çok severim." 16/07/2018