Furkan: Nerdesin?
Gökhan: Bilmiyorum.
Furkan: Sevgilim meraktan kudurdum burda ne demek bilmiyorum aq.
Gökhan: Özür dilerim.
Furkan: Ne? Noldu?
Gökhan: Canım acıyor.
Furkan: Sevgilim nerdesin allahının aşkına söylede geleyim, konuşuruz bunları.
Gökhan: Bilmiyorum Furkan.
Gökhan: Attım kendimi sokağa şuan nerdeyim bilmiyorum.
Furkan: Dökül.
Gökhan: Annem çıktı ansızın karşıma.
Gökhan yazıyor...
Furkan: Yazma.
Furkan: Konum at geliyorum.
Furkan: Oturacakta bir yer bul kendine ayrılma ordan.
Gökhan: *konum*
**
"Abi burada ineyim ben." diyip taksimetrede ki yazan parayı şoföre uzattıktan sonra arabadan indim. Daha sonra bir banka oturmuş, dik olan omuzlarını her zamankinin aksine çökmüş haliyle uzaklara dalmış sevgilime gözlerimi dikip yanına doğru adımlamaya başladım. Sessizliğin hüküm sürdüğü sokakta bir tek benim ayak bastığım yerlerden çıkan ses gürültü yaratıyordu. Gökhansa bu garip sessizliğe karşı bile beni fark etmemiş bir şeye kitlenmişti. Ellerim cebimde kendimi banka atabildiğim zaman ancak dikkatini çekebildim. Ama o zamanda yan gözle benim olduğumu teyit ettikten sonra eski konumuna geri döndü.
Gerçekten nerde olduğunu bilmediğinden buraya gelirken emin olmuştum. Gökhanların evine tam tersi istikamette çok karışık bir yerdeydi yolladığı konum çünkü. Yıldızlarsa buradan felaket güzeldi. Sessiz ortamı bozmak istemezcesine gözlerimi gökyüzünün yıldızlarını çevirdim sonra da benim yıldızıma... O güzel gözlerinin nasıl kızarık olduğunuda anladım o an işte. Kim bilir yine nasıl canı yanmıştı benim minik Kadir Gökhanımın. Özene bezene yaratıldığından şüphe duymadığım kiraz rengi dudakları ise yer çekimine meydan omurcasına aşağı doğru sarkmış durumdaydı. Melekleri kıskandıracak kadar güzel olan yüzü şuan acıyla yıkanmıştı benimse elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ne olduğunu sorup onu biraz daha üzme ihtimalini bile göze alamıyordum o an.
Belki bir şey söyleyemiyordum o an ama her zaman yanındaydım o da bunu biliyordu. Elimi cebimden çıkarıp sırtına götürdüm ve birkaç tur sıvazlayıp elimi sırtında durdurdum. O da şişmiş gözlerini tamamen kapatıp yüzünü aya doğru kaldırdı. Bu kadar güzel olupta aynı zamanda acı dolu olmasıysa bir kez daha dokundu kalbime.
Gözlerini açtı ve birkaç kere kırpıştırdıktan sonra başını bana çevirdi. "Selam." dedi ağladığı belli olan pürüzlü sesiyle.
"Selam." dedim bende kendimi ona uyduracak bir fısıltıyla. Başını ellerinin arasınsa alıp derin nefesler aldığını ben yanındayken anlayabiliyordum. Bense sırtındaki elimi hiç çekmeden arada varlığımı belli ediyordum.Bir süre sonra daha iyi olduğuna karar vermiş olsa gerek bankta geriye yaslanınca elimi son anda çektim. Hiçbir şey konuşmuyor sadece varlığımızı hissettiriyorduk o an. Beni kolunun altına alıp başımı omuzuna yaslamama neden oldu ben kollarımı onun o ince beline doladım. "O kadına görüşmek istemediğimi söylemiş babam o da çareyi yoluma çıkmakta bulmuş. Bugün size gelirken karşıma çıktı." dedi ben kolunun altında o ileriye bakarken. Gözlerinde ki yaşlar ay ışığıyla daha da çok parlıyordu. "Bini bir para etmez zırvalıklardan bahsetti, yok değişmiş yok öyleymiş yok böyleymiş. Kendine yeni bir hayat kurmaya karar vermiş." Böyle sinir ama acı dolu bir gülümsemeye kafasını indirip tekrar kaldırdı. "Babamsız yeni bir hayat. Sanki babamın suçuymuş gibi başkasıyla evlenince iyi bir insan olacağını düşünüyor, inanabiliyor musun?" Kafasını bana döndürdü yüzünden yaşlar yüz hatlarını ezip geçiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Böğürtlen| texting (boyxboy)
Nouvelles"Keşke beni de elinde ki şu böğürtlen kadar sevebilsen." dedi çocuk yüzünde ki buruk gülümsemeyle. Diğer çocuksa bir böğürtlenlerine bir de çocuğa baktı. Dudaklarını büzdü, "Seni böğürtlen kadar çok sevemem ki... Daha çok severim." 16/07/2018