24. Bölüm

14.7K 849 139
                                    

Yine bahçede tek başıma oturmuş çaprazımdaki bankta kızla birlikte oturan Gökhan'a bakıyordum ki omzuma atılan kolla yanımdaki bedene döndüm. "Böyle uzaktan bakmaya devam mı edeceksin?" dedi bir anne edasıyla Melih. "Sana anlattım Melih bizden bir sik olmaz. Zorlamaya gerek yok." dedim burukça. Ben o anı her anını tekrar tekrar düşünürken o yok saymış üstüne söylediğimde ihtiyacı olduğunu söylemişti. Onu seviyor olabilirdim ama gururum, onurum ve vicdanımdan başka yanımda olacak hiçbir şey yoktu, herkes gidiyordu en son ben onlarla kalıp hesaplaşıyordum ve bu hesaplaşmadan suçlu çıkmak istemiyordum. Zar zor yutkundum bir haftadır tek bir kelime dahi etmemiş birbirimizi görünce kafamızı çevirir olmuştuk. Ona konuşmayalım dediğimde bile canımın bu kadar çok yanacağını tahmin edememiştim ancak konuşmadığımız her saniye ruhumdan bir parça çekildiğini hissedebiliyordum. Onun da çok mutlu olmadığının farkındaydım ancak hayatına bir şekilde devam ettiğini de görüyordum. Bense hayatla aramda ki yeni oluşan ince ipi tekrar koparmıştım bir tek Melih beni ayakta tutmaya çalışıyordu. Şu bir haftada beni bir an olsun yalnız bırakmamış, her üzüldüğümde sessizce sırtımı sıvazlamıştı. Şuanda olduğu gibi. Bakışlarımı tekrar Sinem'le birlikte oturan Gökhan'a çevirdim. 

Sinem hararetle bir şey anlatırken Gökhan boş bakışlarla Sinem hariç her şeye bakıyordu derken gözlerimiz kesişti ve o an boğazıma bir yumru oturmuşçasına yutkunamadım. Yaşadıklarımızın hepsinin o an gözlerimden bir film şeridi gibi geçtiğine yemin edebilirdim. Boş gözlerinde saçma bir ışık oluştu bense onun aksine düşürdüğüm tüm kalkanları kaldırdım ona karşı. Göz temasımızı ani bir şekilde kesip banktan kalktım ve Melih'in omuzuna dostça vurup okul kapısına doğru yürüdüm. Kendimi zar zor tuvalete attığımda tuvaletin boş olmadığına şaşırmayarak yüzüme musluktan soğuk su vurmaya başladım. Göz yaşlarımda o gün o tuvalette suyla birlikte aktı ve gitti, içimde ki birçok şey gibi.

**

"Kanka çıkışta bir şeyler yapalım mı?" dedi Melih. Bu ara kafamı dağıtmak istediği için sürekli bir şeyler yapmak istiyordu ancak sınav haftası olduğu için sürekli bir bahaneyle sıyrılıyordum işin içinden. Ama bugün o iki haftalık ölüm gibi olan süreci atlatmış bulunmaktaydım. "Tamam, bize gel pes atarız." dedim ama Melih kafasını hayır şeklinde iki yana salladı, "Oğlum bu ara sürekli pes atıyoruz amına koyayım. Dışarıda adam akıllı yemek falan yiyelim sonrada dolanırız." diyince başım onayladım. Belki bir acıyı tek atlatmaktansa bir arkadaşla atlatmak daha kolay olabilirdi. O sırada Gökhan sınıfa girdi ve Melih bana göz kırpıp Gökhan'ın yanına doğru gitti. Bu ara sırf ben kendimi iyi hissedeyim diye Gökhan'ı satıp benimleydi sürekli. Sanırım ona minnettardım. 

Melih'in dediği gibi önce yemek yiyip sonra saatlerce dolaştıktan  kendimi direkt eve attım, kapıya anahtarı taktıktan sonra daha ben çevirmeden kapının açılmasıyla annemin bana gülerek bakan yüzünü gördüm. İki haftayı geçik süredir Gökhan'ın tek bir sözüne muhtaçtım, çocuk gibi oturup ağlamaktan başka hiçbir şey yapmak istemiyordum, oysa bu sürede o kız hep onun yanındaydı kızı kıskandığımı iliklerime kadar hissediyordum. Annemin bana şefkatli bakışlarımı gördüğüm an açılmış musluk edasıyla ona sarılıp gözlerimde biriken her birinde bir sürü acı barınan göz yaşlarımı saldım. Annem birkaç adım geri atıp beni de çektikten sonra kapıyı kapattı. Bir süre bana sarıldıktan sonra bedenlerimizi uzaklaştırdı ve ellerini yüzüme çıkarıp göz yaşlarımı silmeye çalıştı. "Konuşalım mı?" dedi fısıltıyla. Başımı salladım hızlı hızlı.  Bir çocuk gibi sırtımda ki çantayı çıkardı ve montumun önünü açıp kollarımdan çıkardı bense o an tüm uzuvlarıma felç inmiş gibi hissediyordum. Montumu astıktan sonra, "Hadi sen salona geç, bende geleceğim." dedi ve kafamı eğip başımın üstüne bir öpücük kondurdu. Sözünü dinleyerek salona gittim ve tam koltuğa oturacaktım ki gözümün önüne gelen anıyla birlikte dişlerimi sıkıp diğer koltuğa yöneldim.

Annemse elinde buzluktan çıkardığı belli olan böğürtlenli turta ve limonatayla odaya giriş yaptı. Bu kadın gerçekten bana neyin iyi gelip gelemeyeceğini bilen tek kişiydi. Onun gibi bir annem olduğu için aşırı şanslı olduğumu da biliyordum, onun babam gibi olmadığı ve beni asla bırakmadığı için Allah'a hergün teşekkür ediyordum. Önüme bir sehpa çekti ve elindekileri üstüne koyup koltukta yanıma oturdu. Eliyle yanağımı okşadı ve gözlerimin içine içine baktı büyük bir gülümsemeyle. "Aç olmadığını düşündüm geç gelince, değilsin değil mi?" diye sordu. "Değilim, annem." dedim ağlamaklı sesimle. "O zaman turtanı ye sonra konuşalım." Başımı salladım, böğürtlen olan her şeyi koşulsuz şartsız yiyip içebilirdim zaten. Tabağı elime aldıktan sonra hızlı bir şekilde yemeye başladım, bir an önce içimdekileri birisine döküp rahatlamak istiyordum. 

Beş dakika sonra tabağı tepsiye geri koydum ve vücudumu tamamen anneme çevirdim. "Neyin var bebeğim?" dedi şefkatle. "Ben galiba birisini seviyorum." dedim fısıltıyla. O an gözleri parladı, "Geçen gün burada gördüğüm çocuk mu?" dedi sesini yine kısık tutarak. Başımı salladım. Tahmin etmesi olağandı zaten çok arkadaşı olan, eve sürekli birilerini sokan bir tip değildim o da bunu biliyordu. "Adı neydi..." dedi kendi kendine düşünürken tam ağzımı açmıştım ki parmağını şıklattı, "Gökhan!" dedi heyecanla, tekrar başımı salladım. 

"Ama bu söylediğin çok güzel bir şey." dedi iki avucu arasına yüzümü alırken. "Değil işte."  diye mırıldandım. "Heteroseksüel mi?" dedi sessizce, yere bakarken yine başımla onayladım anlatmak istiyordum ancak anlatacak takati de kendimde bulamıyordum.

O da anlamıştı zaten ne fiziksel ne de ruhsal iyi olmadığımı anlatmam için zorlamadı sadece sarıldı ve saçlarımı okşadı. "Geçecek aşkım, hepsi geçecek." dedi daha sıkı sarılırken. "Sen sevilmeyecek bir çocuk değilsin ki." Ne kadar süre konuşmadan o şekilde durduk bilmiyorum ancak sınavlarımı sorunca ortamda ki sessizlik dağıldı, biraz geleneksek anne ve oğul sohbetlerimizden birini gerçekleştirdikten sonra annemin yanağına uzandım ve kocaman bir öpücük kondurdum. "İyi geceler sultanım." dedim ve koltuktan kalkıp uyuşuk hareketkerle kendimi odama attım.

Kulaklığımı taktım ve tavanı izlemeye başladım başka hiçbir şey yapmak gelmiyordu içimden. Ama o an kulaklığımdan yükselen sözler belki de çok manidardı.

Sus sessiz ol çocuk, şarkı henüz bitmedi.
Kalbine hakim ol çocuk, umut daha tükenmedi.
Yürü yolları çocuk, yollar henüz bitmedi,
İnan, sakin ol çocuk, Tanrı seni terketmedi.
Bir masal biter, sessizlik başlar.
Kalbini okşar uyutursun uyutursun.
Gözlerin dolar avuçların terler.
Bir yalan söyler avutursun avunursun.
Yerle bir olmuş bu yıkık dökük şehre,
Bir şarkı söyler susturursun susturursun.
Acıya acıya acıta acıta,
Kendini acıya dolaya dolaya,
Bir kalbi kanata kanata unutursun unutursun.

Hello! Son bölüm dedim ama _kutupyildizi_'nın ısrarlarına dayanamadığım için atıyorum. Neyse bu cidden sondu wjdjwidkwk Bu bölüm de geçiş vari bir bölümdü anlayacağınız üzere, Furkan'ın duygularını biraz olsun anlayın istedim. Sen ağlama Furkan'ım dayanamam ama Gökhan'ım da üzülmesin. Ben bu karakterlere aşık oldum galiba. Gökhan meselesinide birkaç bölüm içinde çözmeyi planlıyorum çok kızmayın ona.
Ne çok konuştum ya, gidiyorum ben. Hadi gidelim Osman.

Böğürtlen| texting (boyxboy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin