Her yer karanlıktı. Gökyüzünü yırtmak istercesine çakıyordu şimşek. Yağmur saatlerdir hızını kaybetmeden yağmaya devam ediyordu. İnsanlar ıslanmamak adına birbirlerine çarparken koşuyorlar, saklanacak bir yer arıyorlardı. Aklı başında olan hiçkimse bu yağmurda dışarıda dolanmazdı, diye düşündü Jungkook. Öte yandan kendisi evlerinin bahçesindeki salıncağa oturmuştu, yağmur başladığından beridir de oradaydı. Aslında şu an orada bulunmasının bir amacı yoktu. Düşünüyordu yalnızca. Birkaç gündür girmekte zorlandığı evindeki yoğun karamsarlığı düşünüyordu. Eşinin gidişinin ardından girmeye korktuğu odalarını düşünüyordu.
Yoongi'siz hayatına başlamıştı birkaç gündür. Yediği yemeklerden tat almıyordu, aklı fazlasıyla dağınıktı. Bütün düşünceleri eşini içeriyordu. Eli bazen telefonuna gidiyor, numarasını tuşluyordu ancak arayacak cesareti bulamıyordu kendinde. Bunun yanı sıra ailesi bir sıkıntı olduğunu anlamışlardı ve Jungkook'u köşeye sıkıştırıyorlardı. Küçük olan dayanamayıp annesine bütün olanları anlatmış, üzerine de büyük bir azar işitmişti. Annesi "Sevgine nasıl sahip çıkacağını sana biz öğretmiştik," diyerek kendisini fazlasıyla kırmış, ardından yanından ayrılmıştı. Jungkook da biliyordu nasıl seveceğini, sahip çıkacağını elbette. Öte yandan Yoongi ve kendisinin eskisi gibi olmaması canını daha çok yakıyordu.
Alışmalıyım, diye mırıldandı kendi kendine. Bu acıya alışmalıyım ve devam etmeliyim, diye tekrar etti yeniden. Eşine olan sevgisini bir şekilde bastırıp normal yaşantısına dönmeliydi bir an önce. Zira eşinin nerede olduğunu dahi öğrenememişti. Ailesinin yanına gittiğini düşünmüştü ancak Dongsun'dan öğrendiğine göre orada değildi. Arkadaşlarına sormuştu fakat kimse Yoongi'nin nerede olduğunu bilmiyordu.
Yoongi kafenin birinde oturmuş, ellerinin arasındaki kahve dolu kupaya bakıyordu. Evden ayrılışının üzerinden yalnızca birkaç gün geçmişti. Tanıdığı hiçkimseye, ailesinin yanına gitmemişti. Eskiden, öğrencilik yıllarından kalan evine geri dönmüştü. Şimdilik birilerine nerede olduğunu söylemeye niyeti yoktu açıkçası. Yalnız kalıp kendini dinlemek istiyordu. Yalnızca iki gün içinde yaşadığı yıkım ona çok ağır gelmiş, nasıl onaracağını bilmediği kırıklar bırakmıştı. Jungkook'u deli gibi özlemişti. Onsuz uyumaya çalışmak, yemek yemek, normal bir aktivite yapmak bile çok zor geliyordu. Alışması gerektiğini biliyordu ancak bu sürecin tahmin ettiğinden daha sancılı geçeceği de yüzüne yeni çarpan bir gerçekti. Hoş, o hiç ayrılacaklarını düşünmediğinden dolayı bu tarz bir olaya kendini asla hazırlamamıştı. Sahi, her şey çok ani gelişmemiş miydi zaten?
Histerik bir şekilde güldü Yoongi kendi kendine. Gözlerini cama çevirdiğinde yağmur damlalarının yavaş yavaş süzülüşünü izlemeye dalmıştı istemsizce. Kafe yağmur yüzünden fazlasıyla kalabalıklaşmıştı. Kalkıp girmek istiyordu ama nereye gideceğini bilmediğinden tek yaptığı kahvesini yenileterek oturmaya devam etmekti.
"İkinci kez karşılaşıyoruz," işittiği ses ile gözlerini camdan çekti Yoongi. Wonshik karşısındaki sandalyeye oturmuş, direkt olarak kendisine bakıyordu. Kafeye yeni girdiği saçından damlayan sularla belli oluyordu. Yüzündeki ifade Yoongi'nin uzun zamandır görmediği bir ifadeydi. Bu daha çok Wonshik'in kendisine özel bir ifade olduğundan dolayı uzun zamandır görmemesi çok normaldi aslında.
"Tabii ki oturabilirsin."
"Her zamanki iğnelemelerin. Asla bitmiyor değil mi?"
"Huylu huyundan vazgeçmez," dedi Yoongi kahvesinden bir yudum almadan hemen önce. Normalde eski sevgilisiyle burada oturup sohbet etmek onu gererdi, çünkü Jungkook ile arası bozulsun istemezdi. Şimdiyse zaten olmayan bir ara bozulamayacağı için karşısındaki adam ona gerginlik vermiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love You Goodbye°YoonKook
FanfictionJeon Jungkook boşanmak istedi, Min Yoongi dinledi. Jeon Jungkook yeniden onunla olmak istedi, Min Yoongi gitti.