17

1.9K 152 46
                                    

Merhabalar, nasılsınız bakalım? Umarım iyisinizdir. Sağlığınıza çokça dikkat edin!

Bölüm geç geldi, bunun iki sebebi var. Birincisi, oy sınırı uzun bir zaman sonra aşıldı. Bazı arkadaşlarımız hâlâ ısrarla oy vermemekte ve yorum yapmamakta kararlılar. İkincisi, finallerim yaklaştığı için derslere gömülmüş durumdayım.

Umarım bölümü beğenirsiniz.

Sınır: +65 oy

İyi okumalar

*

Kollarının arasındaki bedene baktı uzun uzun Jungkook. Eşiyle, İngiltere'den döneli iki haftayı geçmişti. Her ne kadar tatilden hemen sonra işlerinin başına koşturmak zorunda kalsalar bile, bu güzel pazar gününde sevdiği adam yine kollarının arasında derin bir uyku çekiyordu. Burnunu eşinin yanağına sürttü usul usul. Onu uyandırmak istemiyordu ama bir yandan da uyansın, kendisiyle ilgilensin isteği içerisindeydi. Her dakika Yoongi'den ilgi görmek, sevgisine boğulmak istiyordu. Hoş, eşi asla bunların aksini yapmıyordu ancak Jungkook'un ilgi arsızı olası tutmuştu bu ara. Hatta bazen kendi şirketinden ansızın, kimseye haber vermeden çıkıp Yoongi'nin şirketine gidiyordu. Sevgili eşi onu gördüğünde şaşırsa bile saatlerce sırf Jungkook istedi diye saçlarını okşamıştı. Ona güzel sözler söylemiş, yüzünün her bir noktasına özenle öpücükler bahşetmişti.

"Uyanın," bağırtıyla beraber odanın kapısı hızla açıldığında, Jungkook yorganı eşinin üstüne çekmiş, beyaz teninin gözükmesine engel olmuştu. Taehyung ise kapıda birkaç saniye onlara bakmış, ardından ağabeyinin uyumasını umursamadan yatağa atlamıştı. Jungkook karnına aldığı dirsek darbesi yüzünden acıyla inlemiş, üzerindeki adamı itmek adına bir çabaya girişmişti.

Yoongi ise bu tarz bir uyandırılışı beklemediğinden şaşkınca etrafa bakıyor, neler olup bittiğini kavramaya çalışıyordu. Anladığı tek şey ise; Taehyung'un, onun uyanma sebebi olduğuydu.

"Yatağımızda ne işin var," boğuk sesiyle sordu Yoongi. Bu esnada Jungkook, Taehyung'u yere itmişti.

"İlişkinize üçüncü aradığınızı duydum. Dedim ki neden olmasın," diye yanıtladı kızıl saçlı. Cevabı duyan ikili aynı anda gözlerini devirmiş, kafalarının altındaki yastıkları yerde oturan adama atmışlardı. Taehyung aniden gelen yastık saldırısından kaçmak adına kapıya doğru koşmuş, yine de darbelerden kurtulamamıştı. Sesleri duyan Jimin merdivenlerden hızla çıkmış, yerde uzanan sevgilisini görünce kahkahalara boğulmuştu. Taehyung ona elini uzatıyor, "Beni kurtar," diye bağırıyordu.

"Tanrı aşkına, kalk yerden Tae."

"Ya siz nasıl girdiniz eve," tişörtünü giyerken arkadaşlarına sordu Jungkook.  Sorusunun karşısında Taehyung yerden kalkmış, üzerini temizleyip omuzlarını silkmişti.

"Ne? Mimiklerin bile karışık!"

"Üstün yeteneklerimle açtım kapı-"

"Yedek anahtarla açtık," dedi Jimin, sevgilisinin sözünü keserek. Taehyung ise bozulmasının üzerine somurtmuş, gözlerini devirip saçını savurduktan sonra salona doğru yönelmişti.

"Neyi var bunun? Drama kralı gibi geziyor yine diva," dedi Yoongi. Taehyung'un arada büründüğü diva ruh hali yine kol geziyordu ona göre. Aksi takdirde arkadaşının bu kadar tripli biri olmadığını biliyordu. Belki de canını sıkan bir şey vardı ancak kimseye söylemiyordu. Taehyung ile baş başa konuşmayı aklının bir köşesine yer edindirdi büyük olan.

Salona geçtiklerinde Taehyung koltuğa uzanmış, kırlente sarılmıştı sımsıkı. Öylece tavanı izliyor, arada bir iç çekiyordu. Yoongi, Jimin'e baktığında Jimin'in anlam veremeyen bir ifadeyle Taehyung'a baktığını görmüştü. Bu demek oluyordu ki; Jimin de neler olup bittiğini bilmiyordu. Büyük olan, uzanan arkadaşının kafasını kaldırmış, ardından koltuğa oturduktan sonra dizine yaslamıştı.

"Saçlarımı da sev bakalım," demişti Taehyung şımarık bir tavırla Yoongi'ye. Yoongi ise dediğini ikiletmeden dizinde yatan oğlanın saçını okşamaya başlamıştı.

"Neyi var?"

"Bilmiyorum Jungkook inan. Sabahın köründe kalktı, daha sonra zırlayıp durdu Yoongi'ye gidelim diye. Anca bu saate kadar oyalayabildim," dedi Jimin. Sevgilisinin derdi neydi en ufak bir fikri yoktu. Normalde olgunluğundan taş çatlatacak adam, bir süredir ufak çocuklar gibi sürekli mızırdanıp şımarıklık ediyordu. Jimin ise kendini bir ebeveyn gibi hissetmekten alıkoyamıyordu bu yüzden.

"Öf ne sırnaştın be kocama," diye çemkirdi Jungkook bir süre sonra dayanamayıp. Taehyung ise bu çemkirmeye yalnızca dil çıkarmış, ardından ise Yoongi'ye sarılmıştı sıkı sıkı. Yoongi ve Jimin ise ikilinin bu çocukluklarına gülüyorlardı sadece.

"Biraz yalnız konuşmak ister misin Tae," usulca sordu Yoongi. Taehyung ise kafasını sallamış, ardından arka bahçeye çıkmıştı.

"Siz kahvaltı hazırlayın, ben de onunla konuşayım."

"Öpücüğümü ver de öyle git madem," hayıflandı Jungkook. Daha sabah öpücüğünü bile alamamışken Taehyung kocasını çalıyordu. Büyük olan, eşinin bu serzenişine gülmüş, dudaklarına ıslak bir öpücük bırakmıştı. Sonrasında ise ikisini salonda bırakmış, arka bahçeye, kardeşinin yanına gitmişti.

Kızıl saçlı çardakta oturuyor, elindeki ipi çekiştirip çekiştirip duruyordu. Yoongi yanına oturmuş, ardından Taehyung'un omzunu sıvazlamıştı destek vermek istercesine. Ciddi konuşmalar yapmadan hemen önce ya bunu yapar ya da konuşma süresince elini tutardı kardeşinin.

"Sorun ne anlat bakalım. Nedir bu huysuzluğunun temelinde yatan," diye sordu. Taehyung ağabeyine bakmış, derince nefes almıştı. Anlatacağı şey bir sorun değildi aslında. Sadece... Sadece Taehyung çok geç fark etmişti ne istediğini. Canını sıkan da bu isteğini nasıl dile getireceğini bilmemesiydi. Bu yüzden Yoongilere gelmek istemişti zaten. Ağabeyinin her zaman ona yol göstereceğini bildiğinden.

"Hyung ben geri dönmek istemiyorum."

"Anlamadım?"

"New York'a geri dönmek istemiyorum. Biliyorum, oraya Jimin ile beraber gittik ve hayalimizdi ancak burayı çok özledim. Sizi çok özledim."

"Mutlu değil misin orada?"

"Mutluyum. Jimin ile birlikteyim sonuçta ama," duraksadı Taehyung. Yoongi her zaman amadan önceki cümlenin bir önemi olmadığını söylerdi. Bunu hatırladığında titreyen ellerini birbirine kenetleyip devam etti. "Orada siz yoksunuz. Bunu Jimin'e nasıl söylerim bilmiyorum. Orada çok mutlu. İstediği okula gidiyor ancak dayanamıyorum bazen."

"Okulunun bitmesine ne kadar var?"

"Çok değil, iki senesi kaldı."

"O hâlde iki sene daha dayanabilirsin,hm?"

"Tabii ki de! Yine de iki sene sonra orada kalmak isterse ona benimle dönmesini söyleyemem hyung," üzgünce konuştu Taehyung. Yoongi, kardeşinin elini ellerinin arasına almış, okşamıştı yavaşça. Onun mutlu olmasını istiyordu. Jimin'in de.

"Burayı özlemekte haklısın. Eminim ki Jimin de özlüyordur. Yine de şu an orada bir düzeniniz var ve hemen bozamazsınız, değil mi? Sizi orada çok ihmal ettim, farkındayım. Belki de bu yüzden bu denli özledin burayı. Yine de bir şans daha ver kendine, iki yılı orada dolu dolu yaşa. Tabii ki gitmeden Jimin ile de bir an önce konuş bu konuyu. Ona göre bir yol çizin. Bu sefer orada sizi yalnız bırakmayacağımdan da emin olabilirsin," kendinden emin bir şekilde konuştu Yoongi. Taehyung ise duydukları karşısında bir hayli sevinmiş, mutlulukla ağabeyine sarılmıştı sıkıca. Ondan destek almak harika hissettiriyordu. Yoongi ona hep güven veriyor, içini rahatlatıyordu.

"İyi ki varsın hyung."

"Aptal çocuk, bir daha bu kadar içinde tutma. Ben hep seninleyim," diye söylendi Yoongi. Daha sonra içten bir gülümseme sunmuş, yanağını öpmüştü kardeşinin.

"Kim Taehyung kocamı bırak artık! Gelin de bir şeyler yiyelim," bahçeye dolan Jungkook'un sesi ikisini de güldürdüğünde çardaktan kalkmış, eve doğru yürümeye başlamışlardı.

16.bölümü yazmamın ardından YoonKook'un çilek bahçesine gitmesi... Aklıma geldikçe hâlâ deliriyorum arkadaşlar.

Umarım beğenmişsinizdir!

Sizi seviyorum.

Love You Goodbye°YoonKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin