13

2.6K 234 127
                                    

Selaam! Bana kızgın olduğunuzu biliyorum ancak bir şey yazamıyorken bu fice devam etmek büyük bir saygısızlık olurdu. Hem size hem de kurguya. Uzun bir süre boyunca yazma hevesimin gelmesini bekledim. Hâlâ daha tam gelmiş sayılmaz ancak denemekten zarar çıkmaz diyebilecek konuma geldim. Bencillik olacak belki ama eskisi gibi desteklerinizi eksik etmemenizi rica edeceğim. Sizi seviyorum!

Umarım bölümü seversiniz.

Wonshik iki gündür kendini liseli aşıklar gibi odasına kapatmış, hatıralarını biriktirdiği kutusunu açmıştı. Kutunun içindeki fotoğrafların, ufak yazıların her biri onu geçmişe sürüklemiş, anı denizinde boğulmaya itmişti. Bazılarına bakarken gülüyor bazılarına bakarken ise ağlama isteğiyle doluyordu. Özellikle de Yoongi ile olanlarla.

Asla aşamadığını biliyordu. Aşamayacaktı da. Kim ne derse desin ilk aşk olayına fazlasıyla önem veren biri olmuştu. İlk aşkını daha da özel ve önemli kılansa yaşadığı kişiydi. Elbette Yoongi'den önce bir sürü ilişkisi olmuştu fakat hiçbirine bu kadar büyük bir sevgi beslememişti. Bu kadar bağlanmamıştı ve acı çekmemişti. Ailesi Wonshik'i sevgi emektir, diyerek büyütmüştü her zaman ve o da öğrendiği bu felsefeyi uygulamıştı her daim biricik sevgilisi için. Ayrılmış olmalarından şu an bile nefret ediyordu aslında. Jungkook'un onu bu kadar kolay geri kazananilmiş olmasından nefret ediyordu. Kızgındı, her şeye ve herkese hiç olmadığı kadar kızgındı. Yoongi de onu sevsin istiyordu eskisi gibi. Kendisiyle uyusun, şarkılar söylesin ve uzun yolculuklara çıksın istiyordu. Üniversitede bunların her birini hatta daha fazlasını yapmışlardı. Sona ereceğini hiç düşünememişti Wonshik. Yoongi'sinin ellerinden kayıp gidebileceğini düşünmemişti.

"Wonshik, seni görmek isteyen biri var," ablasının sesini duyduğunda gözyaşlarını silmiş. Gelen her kimse odasına göndermesini rica etmişti. Kimin geldiğinde dair net bir fikri yoktu ancak büyük ihtimalle Seokjin olabilirdi. Bir tek o biliyordu yakında gideceğini. Belki de veda etmeye gelmişti.

"Seni her zamanki gibi pencere kenarında otururken bulacağım sanıyordum, bir kutunun başında değil. Beni şaşırttın," tok sesi işittiğinde arkasına döndü gözleri hâlâ dolu olan adam. Karşısında gördüğü beden düşüncelerini ve rüyalarını işgal eden kişiden bir başkası değildi. Yoongi'yi görmeyi asla düşünmüyordu. Duyguları karmakarışıktı. Hem mutlu hem de fazlasıyla şaşkın hissediyordu.

"Beklemiyordum."

"Biliyorum. Şaşırtmak benim işim. Bilirsin."

"Neden geldin?"

"Gideceğini öğrendim ve bu sefer düzgün bir vedayı hak ettiğimizi düşündüm," Yoongi büyük bir açık yüreklilikle konuştuğunda karşısındaki adam kafasını sallamıştı yavaşça. Beyaz tenli gerçekten de düzgün bir vedayı hak ettiklerini düşünüyordu. Çünkü Wonshik onun hayatındaki sıradan biri olmamıştı. Geçmişte yaşadıkları ilişki bir kenara, onlar hep birbirlerinin en yakın arkadaşları olmuşlardı. Bir sorun olduğunda ilk birbirlerine koşarlardı, tıpkı mutlu olduklarında yaptıkları gibi.

"Kalbini kırdığım için üzgünüm Won. Seni hiçbir zaman incitmek istemedim. İlişkiye başlarken hiç düşünmemiştim. Seninle bir ilişki yaşadığım için de hiç pişman olmadım. Sen... Sen cidden harika birisin. Hep böyle olacağına da eminim-"

"Bana gerçekten de veda ediyorsun Yoongi," Wonshik süzülen gözyaşlarına rağmen titremeyen sesiyle konuşmuş, kendisini, kafasını sallayarak onaylayan Yoongi'ye tebessüm etmişti.

"Seni özgür bırakmam için bunu yapmam gerek. Artık sevilmeni istiyorum. Sevilmeyi hatırlamanı istiyorum," kısa olan elini ağlayan adamın yanağına koymuş, gülümsemişti. Söylediği her bir kelimede samimiydi. Wonshik'i esir tuttuğunu ve artık serbest bırakması gerektiğini düşünüyordu. Sevgisi, aşkı için minnettardı ama bir süre sonra bu ona sadece acı verecekti. Yoongi ne kendisinin ne de Wonshik gibi sevilmeyi hak eden birinin bu yükün altına girmesini istiyordu.

"İlk randevumuzu hatırlıyor musun?"

"Nasıl unutabilirim? Heyecandan yüzüme suyu tükürmüştün!"

"Ah... Cidden çok utanıyorum," ikisi de gözlerinin önüne gelen anıyla kahkaha atmaya başlamışlardı.

"Çok heyecanlıydım cidden. Benimle bir daha randevuya çıkmazsın sanıyordum ancak akşam beni aradın."

"O kadar da kötü sayılmazdı."

"Hadi oradan, yalancı! Bana attığın mesajı unuttun mu? Mahvettiğin randevunun telafisini istiyorsan bir daha yüzüme su tükürme demiştin Min," Wonshik bu sefer daha gürültülü bir kahkaha atmış. Karşısında gülmeye başlayan Yoongi'yi izlemeye başlamıştı. Onu çok özleyecekti. Bildiği kelimelerle tarif edemeyeceği kadar çok özleyecekti hem de.

"Hâlâ o kadar güzelsin ki. Seni ilk gördüğüm zamanki gibi nefesimi kesiyorsun. O çocuk çok şanslı. O kadar şanslı ki gidip şu an yüzünü dağıtmak istiyorum, bak bu kadar delirmenin eşiğindeyim."

"Benim için hep özel kalacaksın. Benim için her hatırladığımda yüzümde tebessüm oluşturan biri olarak kalacaksın. Seninle yaşadıklarımdan ve seninle olan arkadaşlığımdan asla pişman değilim ve olmayacağım. Mutluluğunu istiyorum," diye konuştu Yoongi karşısındaki adamın elini sıkı sıkı kavrarken. Bir sevgili ya da eş anlamında olmasa bile hep yanında olup destek çıkacağını anlasın istiyordu.

"Bana gerçekten sevmeyi sen öğrettin Min Yoongi. Birini ağlatmaktan acı duymayı, sinirliyken bile sakin kalmayı senden öğrendim. Ona dair olan sevginden ya da aşkından biraz bile olsa şüphe duysaydım benimle gelmeni teklif ederdim fakat bunu yapmayacağım. Çünkü gözlerin artık bana bakarken değil, ona bakarken parlıyor. Kızsan ve kırılsan bile artık bana değil, ona koşuyorsun. Asıl ben seni özgür bırakıyorum Min Yoongi. Sana olan aşkımın sende olan vicdan yükünü çekiyorum. Doya doya yaşa. Sev, ağla, kız. Yine de unutma ben hep seninleyim," Wonshik kurduğu her bir cümleyle daha şiddetli ağlıyor. Ellerinin arasındaki eli okşuyordu. Yoongi'sini cidden özgür bırakıyordu. Dediği gibi aşkının oluşturduğu vicdani yükü ondan çekiyordu.

"Choi Wonshik, sen hayatımda tanıdığım en sevilesi adamlardan birisin. Söylediğim gibi senden asla pişman olmadım ve dediğinin aksine vicdani yükten rahatsız değilim. Bana bir vicdani yük bırakmalısın ki gerçekten seni seven birini bulduğunda bunu hissedebileyim. Lütfen, hak ettiğin hayatı ve sevgiyi yaşamaktan kaçma artık. Bana yaşattığın her şey için teşekkür ederim Won. Her zaman eşsiz kalacaksın. Seni tanıdığım için çok mutluyum ve sana minnettarım. Kendine iyi bak ve burada benim de dahil olduğum insanların seni sevdiğini hiç unutma."

"Bakacağım. Sen de kendine iyi bakacaksın ve her zaman yanında olduğumu hatırlayacaksın. Min Yoongi, bunları son kez itiraf etmezsem içim rahat etmeyecek. Pişman olacağım eğer dillendirmezsem, o yüzden benden nefret etme. Sana çok aşığım. Seni çok seviyorum ve seni önemsiyorum. Kendine benim için de iyi bak. Çünkü sana bir şey olursa bununla başa çıkamayabilirim," Wonshik içinde kalan her şeyi dökmenin rahatlığıyla derin bir nefes vermiş, Yoongi ise duyduklarının ve veda edişlerinin hüznüyle çevrelenmişti.

İkisi de aynı anda ayağa kalktıklarında birbirlerine sıkıca sarılmışlardı. Wonshik sevdiği adamın kokusunu içine derince çekmiş, ardından onu kapıya kadar geçirmişti. Her şey buraya kadardı, diye düşündü. Her şey son bulmuştu. Artık devam etme vaktiydi. Yoongi onun devam etmesini istiyordu. O da devam edecekti. Sevilmeyi yeniden öğrenecekti. Evet, belki Yoongi'yi sevdiği kadar sevemeyecekti birini ya da biri onu Yoongi'nin onu sevdiği kadar sevemeyecekti ama öğrenecekti işte.

Yoongi'sine söz vermişti.



Ay... Karmaşık bir bölüm oldu biraz. Wonshik'e veda etmek istemiyordum :(

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

Lütfen eski desteğinizi esirgemeyin!

Diğer bölümde görüşürüz! ♡

Love You Goodbye°YoonKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin