16

2.2K 182 106
                                    

Merhabalar! Umarım bölümü beğenirsiniz.

Jungkook, erkenden uyanmış, hala mışıl mışıl uyuyan sevgilisini izliyordu. Londra'ya gelmişlerdi. Yoongi, Londra'yı hep sevmişti. Bu yüzden de Jungkook daha önceden gitmedikleri bir yeri tercih emekten vazgeçmişti. Zira iyi de olmuştu, çünkü Yoongi oldukça mutlu ve huzurlu görünüyordu. Zaman zaman burada yaşamak istediğini dile getiriyordu, küçük olan buna o kadar da olumsuz bakmıyordu. Burada bir evleri olursa eğer zaman zaman kaçabilirlerdi hayatlarının yoğunluğundan. Araştırmalara başlasa iyi olurdu.

"Ne zaman uyandın," eşinin boğuk sesini duyduğunda başını eğmiş, boynunu öpmüştü. 

"Çok olmadı. Seni izlemeyi özlemişim," dediğinde, Yoongi homurdandı. Jungkook onu her izlediğinde kendisini hala tuhaf hissediyordu. Kötü bir tuhaf değildi bu, iyi bir tuhaftı. Yatakta biraz kaydırdı bedenini, eşinin göğsüne sokuldu. Jungkook'un eli sırtında geziyordu. Yeniden mayışmaya başlamıştı, esnemekten alamadı kendini. Elinde olsa bütün gün yatakta kalırdı ancak biliyordu ki Jungkook buna asla müsaade etmezdi.

"Artık kalkmamız lazım. Seninle Londra sokaklarında dolaşmayı özledim Yoongi-shi!"

"Ama uykum var," diye hayıflandı büyük olan. İşe yaramayacağını biliyordu fakat denemekten de zarar gelmezdi.

"Ben bu cümlenden seni kucağıma alıp kahvaltıya götürmem gerektiğini anladım sadece."

"Saçmalama!"

"Biricik eşim ben saçmalar mıyım hiç," sordu Jungkook. Dalga geçiyordu fakat Yoongi şimdi kendisine öyle laflar edebilirdi ki kendisi kesinlikle o sözlerin altında kalırdı. Eşinin olağanüstü bir laf sokma yeteneği vardı. Korkmadığını söyleyemezdi. Nasip aldığı zamanlardan biliyordu sözlerinin ne denli  can yakıcı olduğunu.

"Aşk tazelemeye geldik buraya Jeon Yoongi-shi!"

"Dün gece tazelemedik mi zaten?"

"Utançtan yüzüme bakamıyordun en son aşkım. Ne bu cesaret dolu cümlen?"

"Çok konuşuyorsun Jungkook," Yoongi bıkkınlıkla mırıldandığında Jungkook gülümsedi. Bu ufak atışmalarına bayılıyordu. Yataktan kalkıp dolaba yöneldi. Yoongi'nin aldığı tişörtü üstüne geçirdikten sonra başka bir tişört almış, hala yatmakta olan eşine atmıştı. Eşi sinirle söylenmeye başlamış, üzerindeki yorganı tekmelemişti. Yine de üzerine atılan tişörtü giydi. Jungkook ise çoktan hazırlanmış, koltuğun sırt kısmına oturup eşini izliyordu, yine. Beyaz tene vuran güneş ışığının oluşturduğu güzellikten alamıyordu kendini. Her baktığında nasıl daha da güzelleşebilirdi Yoongi? Nasıl her geçen saniye daha da aşık edebilirdi kendine?  İçindeki romantik adamı susturamıyor, durduramıyordu Jungkook. Üniversite zamanlarına dönmüştü sanki. Hyungundan deli gibi hoşlanan o kıskanç, aşkından deli divane olan çocuğa dönmüştü yeniden. Bundan oldukça da memnundu. Eşinin de memnun olduğunu farkındaydı.

"Neden beni izliyorsun?"

"Sebebini biliyorsun aşkım," dedi Jungkook. Yoongi ona herhangi bir cevap vermemiş, sadece sarılmıştı. Aslında bu bile bir cevap sayılırdı Yoongi açısından bakıldığında. Çünkü Yoongi sözler yerine; yaptıklarıyla gösterirdi, hissettirirdi sevdiğini. Kocasının sevgi sözleriyle arasının iyi olmadığını bilen Jungkook da dert etmiyordu söylememesini. Yoongi'nin, onun saçını okşaması, canı acıdığında kendinden çok üzülmesi yetiyordu bazı şeyleri hissetmesi ve bilmesi için. Bu yüzden sorun değildi, biricik eşi sussa da olurdu. 

"Önce bir kahvaltı ederiz. Daha sonrasında ise Hyde Park'ına gideriz ya da Çilek Bahçesi? Hangisini istersin?"

"Hyde'a daha önce gitmiştik sanki? Çilek Bahçesi'ne gidelim."

Love You Goodbye°YoonKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin