Wonshik karşısında oturan Seokjin'e baktı bir süre. Arkadaşının her bir cümlesi beyninde dolanıyordu yavaş yavaş. Yoongi ile Jungkook'un barıştığını öğrenmişti. Üzülmüştü aslında biraz ama Yoongi adına da mutlu olmuştu. Çünkü Yoongi'nin o çökmüş halindense, eşiyle birlikte olup eski canlı halini görmeyi tercih ederdi. Yine de hissettiği hüzün boğazına bir yumru yerleştirmiş, omuzlarına yük bindirmişti. Sonunu bile bile devam ettiği bu yolda yeniden bir başına yas tutacaktı Wonshik.
"Onu bir daha üzmeyecektir değil mi?"
"Sanmıyorum. Won, neden kendine bunu yapıyorsun," Seokjin sorduğunda bir kez daha düşündü siyah saçlı. Neden yapıyordu gerçekten? Yıllar geçmişti. İlişkilerinin bitmesinin üzerinden yıllar geçmişti, çok su akmıştı o köprünün altından ama Wonshik bir türlü vazgeçemiyordu işte. Yoongi öyle eşsiz biriydi ki kimseyi sevemiyordu ondan başka.
"Çok güzel biri o, Seokjin. O kadar güzel ki yıllar sonra karşılaştığımızda bile onu atlatamadığımı saniyeler içinde anladım."
"Yoongi sana değer veriyor ama Jugkoo-"
"Biliyorum. Bana değer veriyor ama ona aşık. Bu yüzden yeniden gidiyorum. Tabii bu sefer temelli," duyduklarıyla eski arkadaşına baktı Seokjin. Gözlerindeki hüznü görebiliyordu. Ona destek çıkmak istiyordu ancak ne yapabilirdi ki? Yoongi onu sevmeyecekti ya da ona geri dönmeyecekti sırf üzülmesin diye. Bu konuda kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Yoongi'nin bile.
"Nereye?"
"Bilmem. Gezerim belki, orada burada."
"Ne zamam gideceksin?"
"Yoongi'ye veda eder etmez," dedikten sonra derin bir nefes alıp verdi Wonshik. Yoongi ona veda etmesi için bir şans verir diye umuyordu. Bu sefer gerçek bir veda edecekti. Bırakacaktı bütün hislerini onunla. Sevgisini, hüznünü bırakacaktı ve yalnızca minnet duygusunu alıp gidecekti güzel anılarıyla.
"Bir an önce diyorsun yani?"
"Öyle umuyorum Seokjin. Her neyse gitmeliyim, Namjoon'a selamlarımı ilet," dedikten sonra sandalyedeki ceketini almış, bulundukları kafeyi terk etmişti.
Yoongi, avcundaki alyansa uzunca baktı bir süre boyunca. Aklı darmadağındı. İçinde ikiye bölünmüştü ve ne olacağına dair en ufak bir fikri yoktu. Oldukça üzgündü ancak bir yandan da sevinçliydi aslında. Çünkü Jungkook kendisine yeniden ümitler bahşetmişti. Şey gibi hissediyordu Yoongi; çiçekleri komple solmuş olan bahçesinin yeniden can bulduğunu, eski renklerine yavaş yavaş döndüğünü hissediyordu. Eşi ellerini tutarken başlamıştı bu his ve hâlâ daha geçmiyordu. Çok yalvarmıştı Jungkook. Kendini inandırmak adına sürekli konuşmuş, neler hissettiğini ve düşündüğünü anlatmıştı büyük olana. Pişmanlıklarını birbir dillendirmiş, korkak davranmamıştı. Yoongi de sadece dinlemişti onu. Nitekim bu küçüğe yeter de artardı bile. Çünkü eşinin onu reddetmesi de büyük bir ihtimaldi ama bu gerçekleşmemişti.
Ofisinin camlarına vuran yağmur damlalarının sesine güzel bir klasik müzik eşlik ederken elindeki çerçeveyi yerine bıraktı. Masasından asla kaldırmadığı fotoğraflarına baktığında hüzün duysa bile orada olması onu mutlu ediyordu. Eski zamanlardaki gibi mutlu olabilmeyi diledi Yoongi içinden. Eski günlere dönebilirlerse eğer birçok sorun ortadan kalkardı ve yeniden mutlu olurlardı. En azından kendisinin temenni ettiği buydu. Çabalayacaktı, eşinin çabalayacağı gibi kendi de çabalayacaktı. Her şeyi ondan beklemenin saçmalık olacağını biliyordu ancak galiba Jungkook'un biraz daha çaba sarfettiğini görmek istiyordu. Yine de onu karşılıksız bırakmayacaktı, herhangi bir aksilik çıkmazsa tabii. Küçük olana inancı giderek artıyordu. Bunun yanı sıra ne yazık ki güveninde herhangi bir değişme yoktu. Tekrardan her şeyin yavaş yavaş yeşerdiği o bahçeyi bir nevi de mayın tarlası gibi hissediyordu tam da bu yüzden. Güveni çok kırıktı ve bunun tamiri elbette ki uzun zaman alacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love You Goodbye°YoonKook
FanfictionJeon Jungkook boşanmak istedi, Min Yoongi dinledi. Jeon Jungkook yeniden onunla olmak istedi, Min Yoongi gitti.