Tokyo Ghoul - White Silence
***
Bir kurt sesi daha. Ağaçların çıkardığı korkunç sesler ve odanın içinde oluşturdukları gölgeler yüzünden gözlerimi kapatamıyordum. Şu birisinin gölgesi miydi yoksa korkudan delirmeye mi başlıyordum?
Belki iki saat olmuştu yatalı ama uyuyamamıştım. Seslerden dolayı korkuyordum ve düşünceler zihnimin içinde birbirini kovalıyordu. Koca ormanın içinde büyük bir köşkte kendimi boğuluyor gibi hissediyordum. Bazen evdeyken geceleri içime çok büyük bir korku girer ve soğuk terler dökmeme neden olurdu. Evdeki tüm ışıkları açar ve mutfağa inerdim. Oturduğum sandalyenin üzerinde sabah olması için dua ederdim.
Sanki bir kadın tüm nefreti ve öfkesiyle beni izliyormuş gibi hissederdim. Bunun için destek alıyordum zaten. O kadının bakışlarını üzerimde çok net hissediyordum. Çocukluğumdan beri beni ziyaret ediyordu ve geldiği gece beni delirtecek kadar korkutuyordu. Ensemde nefesini hissediyordum. Etlerimi sıkıştırdığını ve saçımı çektiğini hissediyordum.
O gecelerde annem ve babam uyanır, yanıma gelirlerdi. Salondaki kanepede televizyonun sesi sonuna kadar açık bir şekilde birbirimize sarılıp sabah olmasını beklerdik. Eğer sakinleşemezsem ağlama krizine giriyor ve kendimi acilde sakinleştiricilerden dolayı uyuyor olarak buluyordum.
Bu gecede korkuyordum ama dışarıdan gelen seslerden dolayıydı. Biraz daha uyuyamazsam korkumun iyice tetikleneceğini ve fenalaşacağımı düşünüyordum. Yavaşça yataktan kalktım ve karanlık odada kapıya doğru ilerledim. Elim soğuk kapı koluna değdiğinde fark ettiğim şeyle olduğum yerde dondum kaldım. Evimde değildim. Evimde değildim ve yanımda ne annem ne de babam vardı. Boğazımda oluşan düğüm ve dolan gözlerimle olduğum yerde çöktüm ve yere oturdum.
Evimde değildim. Hiç bilmediğim bir yerde tek başıma kalmıştım. Kendimi koca evrende tekmişim gibi hissediyordum. Dışarıda kurtlar uluyor, rüzgar onlardan nefret ediyormuş gibi ağaçları sallıyordu ve benim burada kimsem yoktu. Korktuğum zaman güvenle sarılabileceğim kimse yoktu. Her zaman büyülü şeylere, efsanelere inanan biri olmuştum ama burada olmam çok mantıksız geliyordu.
Sırtımı kapının yanındaki koltuğa yasladım ve başımı dizlerime gömdüm. Hıçkırarak ağlamaya başladığımda anneme sarılmak istiyordum. Benim kralları olduğumu söyleyen insanlar vardı ve bana kralları gibi davranıyorlardı ama yanılıyorlardı. Ben sadece annesini özleyen ve ona sarılmak isteyen bir çocuktum. Kararımı değiştirmiştim. Artık hiçbir şeyi öğrenmek istemiyordum. Sadece evime dönmek istiyordum. Evime dönmek ve yaşadıklarımı bir rüyaymış gibi hatırlamak istiyordum. Annemin beni ne kadar merak ettiğini, günlerdir nasıl uyumadığını, her yerde beni aradığını düşündükçe deliriyordum.
Hep böyle olmuştum zaten. Başıma ne gelirse gelsin ilk düşündüğüm annemin vereceği tepkiydi. Onun üzülme ihtimali ödümü patlatıyordu. Yine aynı durumdaydım. Başıma gelenler beni korkutmuyordu ama annemi üzme düşüncesi beni öldürmeye yeterdi.
Hızla ayağa kalktım, kapıyı açtım ve koridora çıktım. Ne yaptığımı bilmiyordum. Zihnimin önünde bir sis tabakası oluşmuş gibiydi. Deli gibi ağlıyordum ve merdivenlere doğru koşmaya başladım. Sanki peşimden biri kovalıyormuş gibi endişeyle merdivenleri inmeye başladığımda bir çift kol tarafından durduruldum. Beni hızla kendine çekmesiyle çığlık çığlığa bağırmaya başladım. "Bırak! Bırak beni!" Ne kadar çırpınırsam çırpınayım gitmeme izin vermiyordu. Tırnaklarımı kollarına geçirdiğimde ellerimi yakaladı ve kendiyle birlikte merdivenlere çökmemi sağladı. "Bebeğim sakin ol! Sakin ol!" Beni kendine çeviren Jongdae'nin sesi dehşete kapılmış gibi çıkıyordu. Hâlâ sıkıca ellerimi tutuyordu. Sesi sanki çok uzaktan geliyordu. Kendimi su altındaymış gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ineffable
FanfictionYüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının.