3

397 48 15
                                    

Okean Elzy - Obijmi

***

Odadan çıktığımda bu kattaki tek odanın burası olduğunu fark ettim. Asma kata benziyordu. Biraz ilerleyip merdivenlerin önünde durdum. Parmaklıklara yaslanıp aşağı baktım. Merdivenin sonunda büyük bir koridor vardı. Tam karşımda aşağı sarkan kristal bir avize duruyordu. Koca bir yatak büyüklüğündeydi. Aşağı inmeye başladım. Etrafta kimse yok gibiydi. Topuzlu kadın nereye gitmişti? Koridora inip etrafıma bakındım. Ses seda yoktu. Birilerine yemek salonunun nerede olduğunu sormalıydım. Ama sonra kendim bulmamın daha eğlenceli olacağını düşündüm. Koridor boyunca ilerlemeye başladım. İki yanımda boydan boya pencerelerle kaplanmıştı. Yarı açık kırmızı perdelerin ardından bahçe görünüyordu. Pencerelerin aralarında heykeller ve tablolar vardı. Tabloların çoğunda manzaralar resmedilmişti.

Koridorun sonuna geldiğimde büyük bir kapıyla karşılaştım. Kapı koluna elimi uzatıp, sanki uyuyan birisi varmış gibi sessizce açtım. İçeriye adım attığımda soğuyan hava dikkatimi çekmişti. İçerisi oldukça havasız ve karanlıktı. Sağ taraftaki kapalı pencerelere gidip lacivert perdeleri araladım. İçeriye biraz ışık girmişti. Arkamı döndüğümde büyük ve neredeyse boş bir odayla karşılaştım. Yer tamamen kahverengi mermerdendi. Karşımdaki duvara, araladığım perdelerden yansıyan ışıktan dolayı gölgem düşüyordu. Tavan çok yüksekti ve duvara tamamen kaplayacak şekilde bir resim çizilmişti.

Resmin sağ tarafında bir savaş alanı vardı. Askerler silahlarıyla beraber dev gibi siyah bir kaplana karşı savaşıyorlardı. Kaplan, sivri dişlerini göstererek onlara kükrüyordu. Gökyüzünde, bulutların arkasında gizlenen dolunayın altında elinde terazi tutan bir kadın vardı. Kadının sarı saçları tüm gökte dolaşıp yere iniyordu. Yere indiği kısımda saçları kağıt parçalarına dönüşüyor ve kağıtların üzerinde anlaşmaya benzer yazılar yazıyordu. Kaplanın arkasında birçok insan birbirlerine sarılmış duruyorlardı. Birbirlerine sarılmış eşler, bebeklerini göğüslerine bastıran anneler ve kaplana gururla bakan yaşlı insanlar. Resmin alt kısmında birçok müzik aleti vardı. Müzik aletlerinden çıkan ezgiler gökyüzüne kadar yükseliyordu. Resmin sağ tarafında gece yaşanıyordu. Sol tarafın aksine. Sol tarafa gittikçe hava açılıyor ve bulutların altından güneş parlıyordu. Ortada büyük bir ağaç resmedilmişti. Ağaç dört parçadan oluşuyordu ve her parçası bir mevsimi yaşıyordu. Ağacın önünden bir nehir akıyordu. Nehrin kıyısında bir sürü genç oturuyordu. Hepsi birbirinden güzel kızlar ve oğlanlar. Ellerinde altından bardaklar vardı ve nehrin suyundan içiyorlardı. Etraftaki tarlalarda akla gelebilecek her türlü ekin ekiliydi. Ağacın sağında büyük, beyaz bir tavus kuşu açtığı kanatlarıyla kaplanı ve halkı çevrelemiş, koruyordu. Ağacın gövdesine yaslanmış oturan yaşlı bir kadın önündeki hamile kadının saçlarını örüyordu. Göklere yükselen beyaz güvercinler ağızlarında zeytin dalı tutuyorlardı. Tavus kuşunun ayaklarının dibinde bir sürü çocuk oynuyordu. Etrafta birçok hayvan dolaşıyordu. Aşağıda iki el, el sıkışıyordu. Tavus kuşunun önünde şövalyeler diz çökmüştü.

Resmi inceledikten sonra kapının karşısında yani benim sağımda iki taht olduğunu fark ettim. Onlara doğru yürüdüm. Tahtlar yerden üç basamak yüksekte duruyorlardı. Biri siyah diğeri beyazdı. Bunlar tablodaki tahtlardı. Siyah olanın üzeri boştu ama beyaz olanın üzerinde kristal bir taç duruyordu. Bu taç bana ait olmalıydı. Anladığım kadarıyla burası taht odasıydı.

Kendimi hala garip hissediyordum. Sıradan bir üniversite öğrencisiyken şu anda bir kraldım. Aklım almıyordu. Bir tahtın üzerinde oturmak nasıl olurdu merak ediyordum ama şu an karşısında durduğum tahta oturmaya cesaretim yoktu. Başımı geri atıp "Ah! Ne yapacağım ben?" Dedim. Sonra basamaklardan inip kapıya doğru yürüdüm. Çıkmadan önce sanki var olan düzeni bozmuş gibi hissedip perdeleri örttüm. Kapıyı kapatıp koridorda ilerlemeye başladım. O sırada köşedeki merdivenlerden genç bir adam iniyordu. Ona doğru ilerlerken beni görüp hemen olduğu yerde durdu. Ellerini önünde birleştirip yere bakmaya başladı. "Günaydın." Dedim ortamdaki sessizliği bozmak için. Dediğim şeyle başını kaldırıp gülümsedi. "Size de kralım. Bir isteğiniz mi var?" Açım. "Yemek salonu nerede?" En nazik çıkan sesimle sormaya çalıştım. "Yemek salonu üst katta efendim. İsterseniz size eşlik edebilirim." Bu çok iyi olurdu. En azından bir süre etrafta tek başıma dolaşmasam iyi olacaktı. "Evet. Lütfen." Deyip merdivenlere çıktım. Adam ilerde yürüyordu. Merdivenler bu sefer üzerinde birçok oda olan bir kata çıkıyorlardı. Adam bir kapının önünde durdu. Ona yetiştiğimde eliyle kapıyı ittirdi. "Teşekkürler." Dedim ve adamın geldiği yoldan geri gidişini izledim.

ineffable Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin