4

417 54 34
                                    

Sophie Zelmani - Waiting For The Miracle To Come

***

Soğuk bir gecede yorganın altında uyumaya çalışıyordum. Saçlarımı kurutmadığım için başım ağrıyordu. Böyle zamanlarda, başımı kucağıma yatırıp ona masaj yapmak istiyordum. Sanki kafamın içinde uyanmaması gereken bir canavar uyanmış ve kafatasımın duvarlarını çıkmak için tırmalıyordu.

Oflayarak sağıma döndüm. Koca yatakta dönüp duruyordum. Jongdae rahatsız olmamam için başka bir odada kalacağını söylemişti. Bu yüzden odada tek başımaydım.

Yavaşça ayağa kalktım. Üzerimdeki beyaz gömlek dizlerime döküldü. Bu gömlekten başka bir şey giymemiştim çünkü şömine yanıyordu ve doğal ateş, kaloriferler gibi değildi. Şöminenin önündeki koltuğa oturdum ve yanan ateşi seyretmeye başladım. Belki bu uykumu getirirdi. Uyumam gerekiyordu çünkü başımın ancak öyle geçeceğini biliyordum.

Bunun hiçbir işe yaramayacağını anladığımda ayağa kalktım. Belki etrafta biraz dolaşırsam yorulur ve uykum gelirdi. Kapıyı açtım ve hemen kendimi merdivenlere attım. Etrafta kimseler görünmüyordu. Koridorun dört bir yanında mumlar etrafı aydınlatıyordu. Sadece merdivenin karşısı karanlıktı. Bir kapı vardı ve çevresindeki mumlar yakılmamıştı. Oraya ilerledim. Elimi kapı koluna koyup tereddütle bekledim. Umarım girmemem bir yere girmiyorumdur diye düşündüm. Kolu yavaşça aşağı indirdiğimde kapı aralandı ve içeriden şöminenin sesleri gelmeye başladı. İçeri girdiğimde sadece siyah bir perdenin arkasındaki şöminenin zayıf ışığı görülüyordu. Şöminenin karşısında bir yatak vardı ve biri uyuyordu. Yavaşça yatağa yaklaştım. Odama bu kadar yakında uyuyan bir kişi Jongdae'den başkası olamazdı. Sırtı bana dönüktü. Yatağın çevresinde dolaşıp yanına geldim. Bir kolu yataktan sarkıyordu. Diğeri yastığın altındaydı. Derin, düzenli nefesler alıyordu. Üzerindeki siyah kazakla terlemiyor mu acaba diye düşündüm. Onu uyandırmamalıydım. Bu saygısızlık olurdu. Tam geri çekilmiştim ki bacağım komodinin üzerindeki saate çarptı ve saat büyük bir gürültüyle yere düştü. Sıkıca gözlerimi yumup bu odadan buharlaşmayı diledim ama aldığım cevap beni sertçe yatağa yatırıp boynuma bıçak dayayan bir çift koldu.

"Minseok?" Hızla nefes alan Jongdae şaşkınca bana bakıyordu. Gözleri boynumdaki bıçağa kaydığında onu hemen yatağın bir köşesine fırlattı. Korkudan küçük dilimi yutmuş gibiydim. Göğsüm hızla inip kalkıyor, iki yanımda duran ellerim titriyordu. Eğer ben olduğumu fark etmeseydi o bıçak boynumu kesmiş olacaktı. "Özür dilerim." Dedi telaşla. "Seni korkutmaz istemezdim." Titreyen ellerimi tuttu. Yavaşça başımı salladım. "Jongdae. Üzerimden kalkmalısın." Dediğim şeyle gözleri üzerinde oturduğu bacaklarıma indi. Sertçe yutkundu. Gözlerini gözlerime çıkarttı ve sağ eliyle bacağımı yakaladı. Elini yavaşça yukarıya çıkarıp gömleğimin içine soktu. Tam gözlerimin içine bakıyordu ve gözlerinin içinde yanan ateşi görebiliyordum. Ki oda çok karanlıktı. Aniden elini çekip bacağını üzerimden aldı ve yataktan aşağı indi.

Gerçekten korkmuştum. Elini bana uzattı. Tuttum ve yataktan kalktım. "Bir sorun mu var Minseok? Neden geldin?" Uyandığı için boğuk çıkan sesiyle konuşuyordu. Başımı salladım. "Üzgünüm. Seni uyandırmak istememiştim. Sadece biraz dolaşmak için çıkmıştım." Kaşlarını kaldırdı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Bu saatte neden uyumuyorsun peki?" Karşımda annem duruyormuş gibi hissediyordum. Gece yarısı beni mutfakta yakaladığında aynı tepkiyi veriyordu. Gözlerimi yere dikip mırıldandım. "Şey. Başım ağrıyor biraz da. Uyuyamıyorum." Dediğim şeyle kaşları çatıldı. "Saçlarını kurutmadın değil mi?" Diye sordu. Başımı hayır anlamında salladığımda iç çekerek elimi yakaladı ve şöminenin önüne geldi. Tek eliyle siyah perdeyi köşeye çektiğinde oda aydınlandı ve yüzünü daha net görebildim.

ineffable Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin