No Doubt - Don't Speak
***
Büyük ve karanlık balo salonunun ortasında gözlerimi açtığımda titriyordum. Jongdae'nin kollarının arasında, sıkıca boynuna tutunurken gözlerim kararır gibi oluyordu. Rüyada gördüğümüz şeylere göre hareketlerimizin değişmesi gibi gitmemek için sıkıca tutunuyordum ona. ''Kim yaptı bunu bana?'' Beklediğimin aksine öfkeli çıkan sesimi duyduğunda başını kaldırıp gözlerime baktı. ''Minseok titriyorsun. Önce sakinleşmelisin.'' Elleriyle kollarımı sıvazladı, avuç içlerimi ovdu. ''Her şeyi anlatacağım ama önce sakinleş.''
Çok korkmuştum. Ama sırtımdan bir okla vurulduğum için değil, Jongdae'yi bırakmak zorunda kaldığım için. Ona aşıktım, nedenini bilmiyordum çünkü onu tam olarak hatırlamıyordum ama buradan gitmek istesem de onu bırakmak istemiyordum. İnsanların üzerinde bıraktığı etkiyi görebiliyordum. Acımasız, korkunç bir kral... bana geldiğinde ise sadece hatırlanmak isteyen bir anıya dönüşüyordu.
Odaya döndüğümüzde beni yanan şöminenin ışığında alev almış gibi görünen kırmızı koltuğa oturttu. ''İyi misin?'' Dizlerinin üstüne çökmüş, ellerimi tutuyordu. Başımı salladım. Nereden başlayacağını düşünüyor olmalıydı, gözleri gözlerim haricinde her yerde dolaşıyordu. Loş odadaki yüzünde gölgeler geziniyordu ve ellerimi tutan elleri buz gibiydi. Aniden ellerimi çektim ve hızla aşağı inerek boynuna sarıldım. Koltuk o hızla geriye kaymıştı. Başımı boynuna soktuğumda şaşırmış olacak ki elleri bir süre havada kaldı, kendine geldiğinde aynı şekilde sıkıca sarıldı bana. Kokusunu içime çektiğinde hiç yabancı gelmiyordu, kokusunun bu kadar tanıdık olması beni güvende ve huzurlu hissettiriyordu. Ellerinden biri enseme gittiğinde içimde hissettiğim özlemle boynunu uzun bir şekilde öptüm. İnce beyaz gömleğinin altındaki kaslar gerilmişti. Bunu daha önce yapmam gerektiğinin farkındaydım, başımı çekip alnımı alnına yasladım.
''Kalbim seni çok özlemiş Jongdae. Ona ne olduğunu öğrenmeme izin ver. Kim yaptı bunu bana?'' Bir süre cevap vermediğinde nedenini anladım. Kucağında oturmuş, aramızda hiç mesafe bırakmayacak şekilde ona sarılıyordum. Yavaşça üzerinden kalkıp yanına oturduğumda derin bir nefes aldı. Cümlelerini toparladıktan sonra anlatmaya başladı. ''O gece bunu yapan adamı yakaladım ama başka birinin kuklası olduğu belliydi.'' Sinirli bir şekilde güldü. ''Herkes biliyordu zaten asıl suçluyu.'' Bir düşmanım vardı demek ki. ''Kim? Suçlu kim Jongdae?'' Kaşlarım çatılmıştı. ''Fermina. O cadının senden kurtulmak için yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Burada sana zarar vermesi imkansızdı ama o kadar gözü dönmüş ki.'' Bahsettiği kadın dün akşam konuştuğum kraliçe olabilir miydi? ''Kraliçe Fermina'dan mı bahsediyorsun?'' Onu tanıdığımı duyunca bana döndü. ''Onu nereden tanıyorsun?'' Aklıma akşamki tanışmamız geldi. ''Akşam seni beklerken terasta tanıştık. Yanıma gelip geri döndüğüm için sevindiğini söyledi.'' Kaşları çatıldı, gerildiğini anladım.
Benim bu halde olmamın sebebi Fermina mıydı yani? ''O kadınla konuşma Minseok. Seni yok etmek için her şeyi yapabilecek bir deli o.'' Biraz bekledi ama sakinleşemeyeceğini anladıktan sonra söylenerek ayağa kalktı. Yanına gidip onu geberteceğine dair bir şeyler söylüyordu. ''Önce her şeyi anlatacaksın Jongdae. Otur.'' Sesimdeki sertliği duyduğunda gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Boynundaki damarları görebiliyordum. Biraz önce kalktığım koltuğa oturdu. ''Baştan sona anlatacağım ve sen gitmeme izin vereceksin.'' Anlaştığımızı gösterir şekilde omuzlarımı silktim. Dizlerinin önünde birleştirdiği ellerine bakıyor, yüzüğüyle oynuyordu.
''Fermina delinin tekidir. Beni ilk nerede gördü bilmiyorum ama onun bana olan aşkını herkes biliyor.'' Akşam Jongdae'yi övmüştü o kadar. Tahmin etmeliydim. ''Seni ilk defa yanımda gördüğünde bir davete katılmıştık, herkesin gözü önünde sinir krizi geçirmişti. Eve döndüğümüzde sana karşı bir sürü suikast girişiminde bulundu. Hiçbirinde aklıma o olabileceği gelmemişti. Ama görüyorum ki aşk insana çok kötü şeyler yaptırabiliyor.'' Sırtını koltuğa yaslayıp derin bir nefes aldı. ''Aslında onunki aşk değil, bir saplantı. O kadar kör olmuş ki ne yaptığını göremez halde. Her şeyi onun yaptırdığını anladığımda çok geçti. Korkudan uyuyamıyordun, uyuduğunda ise sıçrayıp sayıklıyordun Minseok. Bizi öldürebilecek çok az şey var, ama o ne varsa bulmuştu ve üzerinde uyguluyordu. Hepsinden kurtardım seni. Psikolojin ne kadar zarar görse de seni öldürmesine izin vermedim. O sene Lethe için buraya geldiğimizde ona en yakın olduğun zamandı ama böyle bir yerde değil birinin canına kastetmek, sesini bile yükseltemezsin.'' Yüzünde sinirli bir gülümseme vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ineffable
FanfictionYüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının.