JBM - Winter Ghosts
***
Yanaklarımda gezen parmakları hissediyordum. Göz kapaklarımda, burnumun üzerinde, dudaklarımda. Çok uykum vardı, bu yüzden gözlerimi açmakta zorlandım. Karanlık odada gözlerimi gezdirdiğimde henüz sabah olmadığını anladım. Dirseklerinin üzerinde uzanmış beni izleyen Jongdae'yi gördüğümde kaşlarımı çattım.
"Bu saatte ne yapıyorsun Tanrı aşkına?" Bir eli hâlâ yanağımdaydı. "Saraydan haber geldi geri dönmeliyiz. Bir yere gideceğiz." Uykumdan uyandırılmaktan nefret ediyordum. Buraya gelmemin sebebi büyükannem tarafından uyandırılmaktı zaten. "Daha sabah olmamış Jongdae. Ben uyanınca dönsek?" Uykumun kaçmaması için gözlerimi çok az açıyordum. "Akşam yola çıkmalıyız. Saraya dönene kadar öğlen olur zaten. Hem, kucağımda uyuyabilirsin." Sanki uyanmamışım gibi kısık bir sesle, gülerek konuşuyordu ve fark etmeden saçlarımı okşuyordu. Çarşıda gördüğüm yaşlı kadının söyledikleri zihnimde dönüyordu.
"Dün gece hiç uyumadın. Sende dinlenmiş olursun hem. Gel." Kollarımı açıp biraz yana kaydığımda içimdeki şefkate en az onun kadar şaşırdım ama bunu gösterecek kadar uyanık değildim. "Seninle uyumamı mı istiyorsun?" Şaşırmış çıkan sesini duyunca tek gözümü açıp tehditkar ve bezgin bir bakışla suratına baktım. "İstemiyorsan uyuma tek başına dön saraya. Ben uyuyacağım." Sanki dün gece seslerden korkan ben değilmişim gibi konuşup kollarımı indirdim. Tekrar uyku pozisyonunu aldığımda odasına gideceğini düşündüm ama birkaç saniye sonra kollarımın altından başını sokup göğsüme yasladı başını ve belime sarıldı. Teknik olarak şu anda boynuna sarılıyordum.
Benden aşağıda durduğu ya da sadece ona sarıldığım için küçücük geldi gözüme. Ama göğsüme yaslanması hiç iyi değildi çünkü şu anda nedenini bilmediğim bir şekilde kalbim deli gibi çarpıyordu. Duymasını istemiyordum bu yüzden nefesimi tutuyordum. Güldüğünü duyduğumda uyku falan kalmamıştı zaten. "Eski bir dost hâlâ burada anlaşılan." Burnuyla göğsümü eşeledi.
Oflayarak sırtımı döndüm ve ondan uzaklaştım. "Tamam tamam gel buraya." Belimden tutup beni kendine çekti. Sırtım göğsüne değdiğinde ensemi öptü. "Uyuyacaktım ben ama." Ağlar gibi bir ses çıkarttığımda güldü ve başını iyice enseme yasladı. Birkaç dakika sonra ikimizde uykuya dalmıştık.
Minseok gecenin bir yarısı duyduğu ağlama sesiyle uyandı. Minik elleriyle uykulu gözlerini ovaladıktan sonra sesin evin dışından geldiğini anladı. Yatağından kalkıp pencerenin önüne geldiğinde dışarısını görmek için parmak uçlarında yükseldi. Bahçe kapısından giren, gecelikleriyle beraber bir kadın ve kucağında kadının boynuna sarılmış bir oğlan çocuğu vardı. Minseok daha dikkatli baktığında ağlayan çocuğun Jongdae olduğunu fark etti.
Annesinin boynuna sarılmış ağlayan Jongdae yüzünü annesinin boynuna gömmüştü. O sırada evin kapısı açıldı ve dışarı telaşlı bir şekilde Minseok'un anne babası çıktı. "Jongdae, iyi misin yavrum?" Babası ağlayan çocuğun sırtını sıvazladığında çaresiz kadın konuşmaya başladı. "Lütfen yardım edin. Gece yarısı tutturdu Minseok diye. Bir şey olacak yavruma ağlamaktan." Minseok'un annesi kadını içeri buyur ettikten sonra hızla yukarı çıkmasını söyledi.
Minseok'un odasına girdiklerinde Jongdae başını kaldırıp annesinin kucağından indi. Miseok'un yanına gidip yatağa çıktığında ağlamayı kesmişti. Kapıda duran iki kadın şaşkınlık içinde birbirlerine bakıyorlardı. Aynı şekilde Minseok'da Jongdae'ye. "Jongdae oğlum gel buraya, çocuğu da uyandırdık." Kadın mahcup bir şekilde Jongdae'yi çağırdığında çocuğun dudakları titremeye başladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ineffable
ФанфикYüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının.