Low - Lullaby
***
''Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.''
Gecenin bir yarısı lanet telefon ısrarla çalıyordu. Israrla. Gözlerimi zor açıyordum. Kim bilir saat kaçta uyumuştum. El yordamıyla başucumda duran telefonu aldım. Ekrana bakmam zor olmuştu. Arayan büyükannemdi. Telefonu açtım. ''Büyükanne saatin kaç olduğunun farkında mısın?'' sitem eder şekilde sordum. Biliyorum biraz çatlak bir kadındı. ''Minseok acaba bana gelebilir misin yavrum?'' dedi beni uyandırdığını bildiği için çekingen bir sesle. Bu saatte beni aradığına göre önemli bir şey olmalıydı. ''Bir sorun mu var?'' dedim düzelen sesimle. ''Sana bir şey göstermek istiyorum. Bu biraz garip ama biliyorsun seni bu saatte aramazdım.'' sesi şaşırmış gibi çıkıyordu. ''Tamam geliyorum. Bekle beni.'' ne olabilirdi acaba bu saatte.
Büyükannem bir restoratördü. Bu yüzden evinde büyük bir atölyesi vardı. Gençliğinde çok önemli tabloları, heykelleri restore etmişti. Onun bu deneyimlerini bildiklerinden önemli tarihi eserleri restore etmesi için hep ona başvururlardı. Kendisi şu an emekliydi ama hala işine devam ediyordu. Daha çok evindeki atölyesinde ona getirilen tabloların restorasyonuyla uğraşıyordu. Eğer eser getirilemeyecek kadar zarar görmüş ya da önemli ise bizzat gidiyordu.
Ben de onun izinden gidiyordum. Onun gibi başarılı olmak ve bütün hayatımı uyuyan eserleri tekrardan canlandırarak geçirmek istiyordum. Bu yüzden zamanımın büyük kısmını onunla beraber geçiriyordum. Derslerimin yüzde altmışı pratik derslerden oluşuyordu. Büyükannem bu konuda bana çok yardımcı oluyordu. Onu tablolarla uğraşırken izlemek harikaydı.
Pijamalarımı çıkartmadan arabanın anahtarını alıp dışarı çıktım. Üniversite birinci sınıftım yani bu araba ailemin bir hediyesiydi. Ailem beni her şeyden çok severdi. Annem ve babamın öz oğulları değildim. Anlattıklarına göre on dokuz sene önce beni evlerinin kapılarında bulmuşlardı. Annem her zaman çok güzel bir bebek olduğumu söyledi. Dediğine göre bembeyaz saçlarım varmış. Hâlâ öyleler. Çok değerli sepet gibi bir şeyin içindeymişim. Büyükannem çok değerli bir şey olduğunu bir bakışta anlamış. Ama böyle değerli bir şeye sahip olan birinin bebeğini neden başka bir kapıya bıraktıklarını anlamamışlar.
Aralık ayındaydık. Hava çok soğuktu. En azından bir hırka almalıydım. Büyükannemin evine geldiğimde arabayı park ettim. Büyük bahçeli evin önünde daha fazla beklemeden eve doğru yürümeye başladım. Soğuktan titriyordum. Uykum hayal olmuştu. Kendimi soğuktan dolayı peş peşe kahve içmiş gibi hissediyordum.
Kapıyı çalıp büyükannemin açmasını bekledim. Bir dakika sonra kızıl saçları ile birlikte kapıyı açmıştı. "İçeri geç tatlım üşümüşsündür." Sırtımdan destekleyerek beni içeri soktu. "Dondum büyükanne. Geceleri daha soğuk oluyor." Sıcak salona doğru adımlamaya başladım. "Sorun yok değil mi?" Ellerimi yanan şömineye uzatıp ısıtmaya başladım. Karşımdaki kırmızı koltuğa oturmuş dikkatlice beni inceliyordu. "Büyükanne iyi misin? Neden böyle bakıyorsun?" Biraz gerilmiştim. "Sorun yok tatlım. Sadece biraz şaşırdım bugün." Gülümsemeye çalışıyordu. "Ne şaşırttı seni bu kadar? Sen bu saatte on altıncı rüyanı görürsün genelde." Şakayla karışık gerginliğini azaltmaya çalışıyordum. "Tatlım sana bir şey göstermek istediğimi söylemiştim hani. Bu bir tabloyla alakalı." Bir tabloyla alakalı ne olabilirdi ki en fazla. Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. "Bugün bir tablo geldi. Kimlere ait olduğu bilinmiyor. Çizen kişi bilinmiyor. Kullanılan boyalar daha önce görülmemiş türden. Çerçevesinde kullanılan süslemelerin hiçbir örneği yok. Bu tablo görevlilerin bana söylediklerine göre bir anda müzenin duvarında belirmiş. Sabah geldiklerinde çok şaşırmışlar. Kamera kayıtlarını incelediklerinde tablonun ne zaman oraya geldiği belli olmuyormuş. Müzedeki hiçbir eser çalınmamış. Hiçbirine zarar verilmemiş. İçeriye birinin girdiğine dair bir iz yok zaten. Tabloyu incelemem için ilk bana gönderdiler. Eğer bir şey bulamazsam başka bir ülkeye gönderilecek. Sabahtan beri üzerinde çalışıyorum. Ama beni şaşırtan daha önce görülmemiş yöntemlerle yapılmış olması değil. Tablodaki iki kişiden biri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ineffable
FanfictionYüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının.