3 | benim cehennemim

4.2K 452 485
                                    

Yorum ve oylarınız ile destek verip kitabı büyütmeme yardım ederseniz çok mutlu olurum

az kişiyiz ama her birinizi çok seviyorum, iyi okumalar

...

İhanet dünyanın en alçakça olayı olabilirdi. Bu sevdiğini ayakta uyutmak değildi, ihanet herkese yapılabilirdi. En acısı gözlerinin içine bakarak yalan söylemek, bu yalanı devam ettirmekti.

"Jimin." demişti Yoongi evin içine girerken. O iğrenç günün akşamıydı, o iğrenç olayın, o iğrenç ihanetin, o iğrenç gösterinin en büyük acısının ve vicdan azabının yaşandığı gündü. Ev sessizdi, ev sanki birkaç saat önce inlemelere sahip olmamış gibiydi, ev şuan koca bir yasın sessizliğini sürüyordu ama Min Yoongi bunu anlayamayacak kadar saf sevgi duyuyordu.

"Jimin?" demişti biraz endişe duyan Yoongi. Eşinden bir ses gelmiyordu ve bu büyük olan için endişe duyulması gereken bir olay olurken Yoongi adımlarını yatak odalarına çevirdi. Usulca geçti farklı iki bedenin bir olduğu o koltuktan, anlamadı bir şey. Fark etmedi, göremedi, duyamadı o anları. Eşinin farklı bir adamın, en yakın arkadaşının altında uzandığı o anların yaşandığı o koltuktan gelip geçti ama yine de anlayamadı.

"Sevgilim..." dedi büyük olan yatak odalarına vardığında. Eşi yatağın içinde kıvrılmış ve rahatsız olduğunu belirten bir hisle kendi tarafına yatmıştı. Yoongi kaşlarını çatıp eşinin yanına ilerlerken üstündeki ceketi çıkarıp tekli koltuğa atmış ve eşinin yanına uzanmıştı. "Terlemişsin, rüya mı gördün?"

Yoongi elleri ile eşinin saçlarını yüzünden çekerken Jimin gözlerini sımsıkı kapatmıştı, öyle bir kapatmıştı ki göz çevreleri kırışmış dudakları ağlamamak için aşağı kıvrılmıştı. Büyük olan bu olay karşısında nefesinin teklediğini hissediyordu, kim bu kadar eşinin acı çekmesine sebep veriyordu?

"İyi misin?" dedi büyük olan ve Jimin konuşamayacağını anladığında kafasını sağa ve sola sallayarak onu reddetti. Konuşamıyordu, başkasının dudaklarına değen o dudakları açamıyordu. Gözlerini açıp bakamıyordu Jimin, başkasına şevhetle bakan pis gözlerini temiz eşinin gözlerine çıkaramıyordu. Vicdan azabı çekiyordu, ölecek gibiydi. Bir anlığın getirdiği zevk olsa bile bunu eşine nasıl yapabildiğini soran o düşüncesi Jimin'in boynuna bıçak saplıyor gibiydi.

Haksızlıktı. Şuan Yoongi'nin endişeyle Jimin'e bir şey oldu mu korkusu ile bakması kendine yapmış olduğu en büyük haksızlık, en büyük gurursuzluktu.

"Doktora gidelim." demişti Yoongi yatakta doğrulurken. Jimin ani bir atakla eşinin bileğinden tutup kalkmasını engellerken, "Sadece..." demişti. "Jungkook ile biraz içtik, başım ağrıyor."

Jungkook. Jimin şu an ölüyor gibiydi, o adı Yoongi'ye söylemek intiharının bir parçası gibi hissettirmişti. Yoongi'nin o adı duyunca rahatlayan ifadesi Park Jimin'i öldürmüştü.

Yoongi kendini yatağa geri atıp eşini kolunun altına almış ve susan eşine her ne kadar ayak uydursa bile garipliği seziyordu. Mesela bugün Yoongi erken gelmişti ama Jimin bunu fark etmemişti. Her seferinde eve gel diye ağlayan eşi bu olayı fark etmemiş, acı ifadesi ile gözlerini kapatıp durmuştu.

"Bugün," demişti Yoongi bir eliyle Jimin'in sıfır kollusundan gözüken omzunu okşarken. "Üstüme kahve döküldü."

Jimin endişe ile kendini çekerken Yoongi ona sakinleştirici bir ifade sunup, "Canım yanmadı, korkma." dedi. "Nasıl korkmayayım?" dedi Jimin de sinirle. "Nerene döküldü?"

Yoongi elleri ile gövdesini belirtirken Jimin küçük parmakları ile büyük olanın gövdesine yönelip açmıştı düğmeleri. Her bir düğmede gözükmeye başlayan kırmızılık artık bugün için Jimin'in kendini tutma kotasını doldurmuş ve gözleri dolu dolu eşine bakarken Yoongi onu omzundan acil bir şekilde tutarak, "Ağlama." demişti ama nafileydi. Küçük olan küçük küçük gözyaşlarını aşıp sesli bir şekilde ağlamaya başladığında Yoongi bunu ona söylememesi gerektiğini kendisine hatırlatıp kızıyordu.

Min Yoongi salak gibi eşinin kendi yüzünden ağladığını düşünüyordu ve şuan eşini ağlattığı için kendine azar çekiyordu.

Park Jimin ağlatılıyor, Min Yoongi aldatılıyordu.

Jimin şuan için büyük bir döngünün içindeydi, döngü sadece acı ve yalan arasında gidip gelirken küçük olan ortada durmuş bekliyordu. Bekliyordu ölümü, bekliyordu öldürmeyi. Döngüsü kocaman bir taştandı, çıplak elleri ile tutunuyordu o taşa. Tırmanıyordu bir umut yukarı, diyordu biraz daha yukarı sonrası cevabım orada. Park Jimin'in bu arada o taşa tutunan her bir tırnağı kırılmış, kanıyordu. Gözleri kanıyordu sonra, kan kan sicim ediyordu gözyaşları suratına. Çıkamıyordu işte, tek tutanağı tırnakları iken hepsi kökünden kırılıyordu. Sonra bir şeyi görüyordu, üstteydi. Eşiydi o, bekliyordu onu. Kocaman taşın tepesinde sevgilisini bekliyordu, cevabı oradaydı. Cevap en başından beri eşiydi ama artık küçük olan kördü, kör düğümdü. Gözlerinde akmakta olan alev dolu kanlar kör etmişti onu, şimdi göremeden tırmanmaya çalışıyordu. Son bir adım diye düşünüyordu, sonra tepedeyim. Zorlukla itiyordu kendini küçük olan yukarı ve eşi Min Yoongi elini ona uzatıyordu, Jimin utanıyordu. Kendi tırnakları kopmuş, taş ve toprak olan eli kanlar içinde o ele yakışmazdı. Çekiniyordu küçük olan, çok fazla tereddüt yaşıyordu ama eşi ona beklenti içinde yukarı çekmek için beklerken Jimin kör olmuş gözlerindeki kanlardan birkaç damla o ele düşürüyordu, günahı değiyordu Yoongi'nin eline ve büyük olan anlıyordu. Yüzündeki beklenti dolu gülüş siliniyordu ilk büyük olanın, sonra gözleri doluyordu. Jimin'in aksine gözyaşları saftı, berraktı ama onun gibi sicim sicim akıyordu. Yapmadın, diyordu ve Jimin yine bekliyordu. Jimin hep bekliyordu, beklemişti. Yoongi elini çekti sonra oturdu o uçuruma ev sahipliği yapan taşa, ayaklarını sallandırdı eşinin sallanan bedeni ile. Cezan, demişti Yoongi yüzündeki gülümseme ile ve sonra küçük olanı itmişti. Jimin gidiyordu işte, düşüyordu karanlığa. Gözyaşlarının düştüğü yere düşüyordu, o kanların düştüğü yere sürükleniyordu ve meğersem o gözyaşları yere ateş olarak inmiş bir cehennem yaratmış yerde. Jimin cehenneme düşüyordu, kimse tutmuyordu onu. Düşüyordu ama yüzündeki huzurla gittikçe küçülen Yoongi'nin bedenine bakıyordu, sonra bir şey olmuştu o an. Jimin en dibe varmış ama çakılmamıştı, Jimin cehenneme düşmüş fakat beklenilen olmamıştı. Beklemişti onu şeytanı tutmak için, acı bekleyişi yapmıştı ve Park Jimin Jeon Jungkook'un kucağına düşmüştü.

Sabahtan beri Jimin ağlıyordu çünkü duygularına söz geçiremiyordu, küçük olan eşinin göğsüne sığınmış hıçkırırken Yoongi onun terleyen saçlarını taramıştı ellerini onun için tarak yaparken, öpmüştü o saçları.

Kabul edememişti Jimin, kabul edememişti olanları çünkü hissettiği vicdan azabından çok duygularıydı. Park Jimin sadece kendinden küçük olanın kollarına düşmemişti, Park Jimin aynı zamanda Jeon Jungkook'un kendisine de düşmüştü.

...

Merhaba, kitap hakkında çok ufak olsa da düşüncelerinizi alabilir miyim

ve Jungkook ile Jimin'in sahnelerini, birlikteliklerini kitap içermek zorunda fakat bunu sık mı tutmamı istersiniz nadir mi bunu da size bırakıyorum

sizi seviyorum, iyi akşamlar

marriage | myg'nin çaresizliği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin