duyduğuma göre marriage özlenmiş, yazarı niye özlemiyorsunuz pü (":
twitter'da kitap için atılan tweetleri okudum moralim biraz yerine geldi, yazayım dedim ben de bölüm
iyi okumalar, her birinize bu kalp hediye olsun ♡
...
Sararmış fotoğraflara elini sürdüğünde hissetti Min Yoongi, hissetti siyah beyaz fotoğraflardan birkaç karenin eskide gerçekten kaldığını. Anladı, anlamıştı çocukluğunun asla geri gelmeyeceğini veya anlamıştı işte kimsenin bir çocuk kadar masum sevemeyeceğini. Park Jimin onun çocukluk aşkıydı, bebeklik yarasıydı ve en önemlisi bir bebek melek gördüğünde gülümser sözünde olduğu gibi bebekliğinde yüzünde oluşan gülümsemesiydi o adam. Çocuktu daha, minikti. Tamam belki Jimin'den, sevgilisinden iki yaş büyük olabilirdi ama küçüktü, açtı sevgiye. Tanımıyordu bile kendisini, paytak paytak yürüyordu ve adım atıyordu. Küçükken bile eşine gidiyordu Yoongi, işte tam olay da burada başlıyordu. Yoongi 27 yaşına gelmişti içindeki birçok çocukla ve her çocuk benimsediği kendisiyle, sırf saf sevebilmek için tüm çocukluğunu eşine adamış bir adamdı kendisi.
"İçimdeki çocuğun öldüğünü hissediyorum Hoseok." demişti elindeki sigarasını izlerken. Daha ağzına sürmemişti sigarasını ama sigaranın ucundaki ateş çepeçevre sarmış, bitirmişti kendi kendini; bitirmişti kendini aynı şekilde Min Yoongi, bitip bitip bitmemişti çünkü yaşadığı Çin işkencesinden halliceydi. Yavaş yavaş ilerliyordu, milim milim öldürüyordu kendini ve acı olan ucundaki ateşi eşi Park Jimin yakmıştı.
"Sen her zaman ciddi bir adamdın Yoongi." dedi elindeki kalemi masaya bırakıp camdan dışarı izleyen arkadaşına ilgisini verdiğinde. "İçinde bir çocuk olabilecek adam değilsin, ciddisin sen. Çocukça hareketlerden uzaksın, planlısın."
"Öyle ya." demişti Yoongi sonunda sigarasından derin bir nefes alıp kalan izmariti mermerde söndürürken. "Ciddi oluşum çocukluğumu çocuklara oyuncak etti."
"Ne?" demişti Hoseok kaşlarını hafifçe çatarken. "Neden bahsediyorsun?"
"Hoseok." demişti Yoongi de derince oflayıp sırtını duvara verirken. "İçimde yaşattığım çocuklar vardı biliyor musun? Her birinin saf sevgisini bir kişiye adamıştım, o da az gelir demiş ve kendimle beraber bu benliğimin sevgisini de ona yüklemiştim. Çok güzel seviyordu her çocuk, çocukluğum ama dedim ya işte, seviyordu."
"Bir dakika." demişti Hoseok kaşlarını iyice çatıp Yoongi'ye ilerlerken. "Jimin'den mi bahsediyorsun? O deme sakın Yoongi."
Yoongi susmuştu, anlasın istemişti bari bu sefer birinin. Birisi sever, birisi seçer, birisi de sefer sefer beklerdi ya. Yoongi sevmişti, seviyordu da. Her seferinde sevmiş, her seferinde de eşini seçmişti ama işte bir şeyler değişiyordu, değiştiriyorlardı bunu. Engel olmak ne kelime, bedenini engel olmak için zinciri gerip önlerini kapasa ilk kesik darbesini en sevdiği atacak gibi hissediyordu.
"Hoseok..." demişti en sonunda Yoongi kendini artık kötü hissederken. "Ben bilmiyorum, yemin ediyorum hiçbir şey bilmiyorum. Her şey çok hızlı gelişti, evleneli dört ay olacak ama bir aydır garibiz. Gerçekten, sevdiğim insanmış gibi değil. O Jimin gibi değil."
"Jimin'i özledim Hoseok, her dirhemde açık yaramı kapatan o değilmiş gibi tuz döküyor şimdi o yaralara. Kanıyor her tarafım, bunu hissediyorum ama en çok hissettiğim Jimin bana kötü oynuyor Hoseok. Saklıyor bir şeyler, dediği şeyler yalan, dediği şeyler şüpheli, dediği şeyler gerçek değil, oyun, acıtıcı, plansız... Onu çok seviyorum, yemin ederim çok seviyorum. Şu bombok dünyada ona deliler gibi aşığım, eşim o benim ama içimde adadığım çocuklar bile onu sevmekten vazgeçti. Hoseok ben korkuyorum, onu kaybetmekten değil. O çocuklar gibi kendi benliğimin de onu sevmeyi bırakmasından çok korkuyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
marriage | myg'nin çaresizliği
Fiksi Penggemar-angst. İnsan insanı ya tamamlamalı ya da tam anlamalıydı ama bir zamanlar bu cümleyi kurduğum adamın bir gece ansızın kalkıp saçlarını öpsem, saçlarında hayat buldum desem sabah uyandığımda saçlarını kestiğini görecek gibi hissediyordum.