ZK ● 2.Bölüm 2.Kısım

443 20 6
                                    

Kısım parçası: The Pretty Reckless - Make Me Wanna Die

(Multimedia da Karmen var.)

2. Kısım

Sabaha doğru Ilgaz'la yukarı, eve çıktık. Alp'le Tuna da biz çıkana kadar beklemişlerdi barda. Çıktığımızda mutfağa girip çay demledim. Pek uykum yoktu. Ilgaz'ın da oturası vardı ki odasına gitmemişti. Büyük kupalara çay koyduktan sonra dolaptan birkaç bisküvi, çikolata falan çıkardım. Ilgaz her zaman diyette olsa da böyle gece kaçamaklarını severdi. Kucakladığım abur cuburlarla salona yürürken Ilgaz da çayları alıp peşimden geldi. Salonumuzda birbiriyle uyumsuz renkte koltukları uyumlu gibi yapsın diye ikisinin de renklerini içeren büyük minderlerimiz, önünde de küçük bir kilimimiz vardı. Abur cuburları kilime yığdım, Ilgaz da çayları önümüze koydu.

"Ne düşünüyorsun Tuna hakkında?"

"Alp yakışıklı çocukmuş... Zengin de." 

Gözlerimi devirdim. "O bir müşteri değil."

"Ona mesleğimi söyledim. Ne rahatsız oldu ne de üstüme atladı. Bence zamanla müşterim olabilir."

"Belki de müşteriden fazlası olur."

"Easy, easy, buddy.* Orada dur bakalım. Sen asıl Tuna'ya bak."

İngilizcesini yerli yersiz konuşturması üzerine güldüm. Bunlar hep çok yabancı dizi izlemekten oluyor! 

"Nesine bakacakmışım Tuna'nın?"

"Sana abayı yaktığı çok belli."

"Tanımıyor bile beni."

"Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir..."

"Ilgaz ya..."

"Ne var? Bence amacı kötü değil. Meraklı bir çocuk ama saf değil. İşinin de, mesafenin de farkında. Ve senden çok hoşlanıyor."

Tuna'yı düşündüm. Ne kadar terslesem de zekice cevaplarıyla benim gibi duvarları göğü aşmış birini ters köşeye yatırmayı biliyordu. Aynı zamanda sevecendi, anlayışlıydı, yakışıklıydı. Yerimde başka bir kız olsa ondan hoşlanırdı. Ama ben yapamıyordum.

"Yapamam Ilgaz, biliyorsun beni."

"Çocuğun amacı seni kullanmak değil. Bunu bil de. Gerisine karışmıyorum." 

Çaylarımızı içip bilgisayardan yabancı dizi izledik biraz. Güneş doğduktan sonra minderlerimizin üzerinde uyumuştuk. 

O gün bara gittiğimde Can erkenden gelmiş içkileri deviriyordu. Kerem'e "hayırdır?" bakışı attım. "Bilmem" anlamında omuz silkti. Bilse zaten! Barmen dediğin bilirdi.

Üstümdeki deri pantolonu düzeltip dekoltemi kapatmaya çalıştım. Ah, şu patron olmasa, bu aptal kıyafetlerle uğraşmak zorunda kalmayacaktım. Barın arkasına geçtiğimde Can beni süzdü.

"Bu ne güzellik bebeğim?" Cevap vermedim. Hiç onla uğraşacak havamda değildim. Bu yüzden arkamı döndüm. Can bir ıslık çaldı. 

"Hep bu pantolonu giymelisin." Hızla önüme döndüğümde "Ve bu bluzü," diye devam etti. Delirmek işten bile değildi. Kerem çıkarken "Sıla birazdan burada olur." dedi. Bir de Can'la yalnız kalacaktım öyle mi? Lanet olsun.

Can ayağa kalkıp barın arkasına geçti. "Hop, hop. N'apıyorsun sen? Çık buradan."

"Çıkmazsam nolur?" derken burnunu boynuma yaklaştırmıştı. Geri kaçıp onu ittirdim. 

"Hemen git buradan. Hemen!"

Patron bu saatte burada yoktu. Kerem çıkmıştı, Sıla da her zamanki gibi geç gelecekti büyük ihtimalle. Korkuyordum. Anılar beynime hızla hücum ederken gözyaşlarımı engellemeye çalıştım. "Abi..."

"Ne abisi be?" Can üzerime yürürken lafıma şaşırmıştı. Bense bir tür transa geçmiş gibiydim. "Abi, uzak dur benden..." 

"Delirdin mi be?" Kapattığım gözlerimi açtığımda yaşlar sel olmuş akıyordu gözümden. 

"İyi, işime gelir." dedi bu kez de. Ellerini üstümde dolaştırıyordu. "Hayır!" diye bağırmamla kapının açılması bir oldu. Tuna koşarak geliyordu. Sahip olduğu şey deli cesareti mi, Allah'ın bir lütfu muydu bilmiyorum ama Can'ı tek yumruğuyla üstümden atıp beni geri çekti. Can ne olduğu anlayamadığı için tepki verememişken Tuna kolumdan tuttuğu gibi beni oradan çıkardı ve arabasına bindirdi. 

"Karmen... İyi misin?" Bunu dediğinde bir süre gidip durmuştuk. Lüks bir apartmanın önündeydik.

"Neredeyiz?" dedim sadece. Konuşmaya gücüm yoktu. Sarsılmıştım. Arabadan indi, benim kapımı açtı ve arabadan indirdi.

"Haydi, gel." Tereddüt etsem de kendi evime, o barın önüne gidecek cesareti bulamadığım için içimde, onunla gittim. Apartmanın içine girip dördüncü kata çıktık. Dört dairenin içinde soldaki ilk kapıyı anahtarıyla açtı. Ben şüpheyle ona bakarken onun gözlerinde güven verici bir hüzün vardı. İçeriye girmem için dirseğimden tutup bana destek oldu. Ev kutu gibiydi. İlk kapı mutfaktı ve mutfak salona bağlıydı. Mutfaktan geçip salona girdim. Bir koltuğa oturdum. Geniş bir koltuktu. Dizlerimi çeneme doğru çekip bacağımı kollarımla sardım. Yanıma oturdu.

"Karmen..." Kolunu dostça omzuma attığında gevşemeye ihtiyaç duyduğumu fark ettim. Birinin omzuna yaslanmayalı o kadar zaman olmuştu ki... Kendimi gevşetmeyeli 17 yıl olmuştu sanki. Kimseye güvenmemiştim, Ilgaz'dan başka. Kimseye inanmamıştım. Korkuyordum, ölesiye korkuyordum herkesten... Güçlü görüntümün altında yatan korkaktan ben bile nefret ediyordum. 

"Tuna..." dediğimde sesim titriyordu. Sardığım kollarımı bacaklarımdan çekip başımı onun omzuna yasladım. "Çok korkuyorum..."

***

7 yıl önce...

5 yıldır kapı tıkırtıları en çok korkutan şeydi beni. Biliyordum ki abim geliyordu, bana işkence etmeye, uyutmamaya. Uyumayalı yıllar olmuştu. En son bebekken derin bir uyku çektiğimi sanıyordum. Bu kez abim geldiğinde uyudun mu demeden beni iterek yanıma yattı.

"N'apıyorsun abi?"

"Seni uyandırmayayım dedim kardeşim," derken eli bacağımı okşuyordu. Hızla bacağımı çektiğimde bu sefer tek elini boynuma sarıp yeniden bacaklarıma dokundu. 

"Kes sesini yoksa sıkarım boğazını." Yine de çığlık attım. Boğazımı değil, ağzımı kapattı. "Kes sesini dedim sana!" Çıkarmaya çalıştığım sesleri babam duysun diye dua ediyordum. 

Sonunda kapı açılıp ışık açıldı. Abim hızla elini ağzımdan çekti ama bacaklarımdan çekmemişti.

"Napıyorsunuz lan siz burada! Yüreğime mi indireceksiniz lan!"

"Baba..." derken ağlamam şiddetlenmişti. 

"Napıyorsunuz lan dedim!" Dinlemiyordu ki beni. Hiç dinlememişti. "Yüreğime mi indireceksiniz!" diye yinelediğinde eli kalbindeydi. Dizlerinin üstüne düşünce, sonunda, abim yataktan kalkmıştı...

***

"Neyden korkuyorsun bu kadar?" dediğinde anlatmadım. Defalarca evden ağlayarak kaçışlarımı, kalacak bir yer bulamadan geri dönüşlerimi ve bunun sebeplerini. Anlatamadım. Omuz silktim sadece. 

"Güvenmekten."

"Karmen, inan bana, sen istemediğin sürece gözlerine bile bakmam." dediğinde gözlerime bakıyordu. Ne her tarafımı açıkta bırakan ve dağılmış bluzüme ne de deri pantolonuma. Ne dudaklarıma ne de köprücük kemiklerime. Sadece gözlerime bakıyordu.

"Gözlerime bak Tuna. Gözlerimden ayırma gözlerini. Sana güvenebilir miyim?"

"Güven diyemem Karmen. Tanıdıkça güveneceksin."

Y.N: Sizce Karmen Tuna'ya güvenecek mi? Güvenmeli mi? Tuna samimi mi? Yorumlarınızı bekliyorum. :)

ZOR KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin