Bölüm Üç: İntihar

4.2K 247 38
                                    

Akın'ı defalarca aramasına rağmen telefonu kapalıydı. Nöbete kalmış olmalıydı belli ki ama neden Eftelya'ya haber vermemişti ki? Şu an zavallı kızın ona en çok ihtiyaç duyduğu zamandı belki de.

Eftelya'nın gidecek hiçbir yeri yoktu. Elinde sadece bir kol çantası vardı. İçinde 50 tl olan bir cüzdan, artık asla gitmeyeceği evin anahtarları, birkaç defter ve staj belgeleri vardı.

Telefonunu çıkartıp kamerayı açtı. Sokak lambasının yansıyan ışığında morarmış elmacık kemiği, kan çanağına dönmüş gözleri ve patlamış dudağını gördü. İnce parmaklarını yüzünde gezdirdi. Beyaz yüzüne eşlik eden başka renkler de vardı telefondaki görüntüde; mor, yeşil, kırmızı... Acıyla inledi. Vücudunun her yerinden çığlıklar geliyordu.

Yere çöküp kaldırıma oturdu. Eftelya ağlamak istiyordu ama ağlayamıyordu. Duyguları kilitlenmişti sanki. Acıdan bile ağlayamıyordu.

Dizlerinin altında biten eteğini sıyırıp bacağındaki morlukları inceledi. Vücudundaki tüm yaraları ve bereleri görmek istiyordu. Hepsini görmek belki onu ağlatabilirdi.

Eftelya bir süre daha bedenini inceledikten sonra en yakın arkadaşı Neşe'yi aradı. Neşe ailesinin evinde yaşadığı için onu aramaktan biraz çekiniyordu ama yine de aradı.

Telefon son çalışında açıldı. "Efendim tatlım"

"Müsait misin Neşe?" Eftelya sesinde yaşananları yansıtan hiçbir ton yoktu.

"Tabii tatlım." Neşe'nin daima yumuşak olan sesi boğuk geliyordu. "Neredesin sen?"

"Sana gelebilir miyim bu gece?"

"Gel tabii annemler yurtdışında, bekliyoruuum." Harfleri uzatarak istekle söylemişti. Öpücük yolladıktan sonra telefonu kapattı.
~~~
Eftelya bir kale kapısını andıran kapının önüne gelince duraksadı. Daha önce defalarca bu eve geldiği için güvenlik onu tanıyıp kapıyı soru sormadan açtı. Belli ki Neşe de haber vermişti.

Bir peyzaj mimarını eli değdiği belli olan geniş bahçenin taş yolundan ilerleyip eve ulaştı. Zile bastı. Bir süre kapı açılmayınca yeniden bastı.

Büyük kapı açıldığında karşısında gördüğü kişiyle şok geçirdi. "Akın?"

Karşındaki kişi de en azın onun kadar şok olmuştu. "Eftelya senin ne işin var burada?"

Anıl'ın üstünde sadece bir boxer ve tişört vardı. Tişörtü üstüne öylece geçirildiğini belli edercesine ters giyilmişti.

"Tatlım kim gelmiş?" Neşe Anıl'ın arkasında ıslak saçlarını elindeki havluyla kurulayarak geliyordu.

Eftelya ne diyeceğini bilememişti. Söylemek istediği çok şey vardı ama hepsi boğazında düğümlenmişti.

Anıl Eftelya'nın halini yeni farkedebilmişti. Eftelya'nın üstüne doğru gelirken Neşe gitme dercesine omzunu tutmuştu.

Anıl canını yakmaya korkarak elleriyle eftelyanın yüzünü kavramıştı. Gözleri seğiriyor, yüzünü inceliyordu. "Kim yaptı sana bunu?" Sesi çatallaşmıştı. Neredeyse ağlayacaktı. "O aşağılık Osman mı?"

Eftelya iki eliyle Anıl'ın ellerini tuttup itti. "Dokunma bana!"

"Bekle burada sakın bir yere ayrılma!" dedi Anıl. "Üstümü giyip geliyorum." Neşe'nin yanından yüzüne bakmadan geçti.

"Neden beni buraya çağırdın Neşe?"

"Her iyi dost, arkadaşının aldatıldığını bilse ona söyler değil mi Eftelyacım?" Yüzünde muzip bir gülümseme vardı.

"Dalga geçmeyi bırak." Eftelya çok sakin konuşuyordu. "Neden bunu yaptın?"

Neşe'nin yüzündeki gülümseme giderken yerini ciddiyete bıraktı. "Her şeye sahip olduğumu göstermek istedim sana. Senin olan her şey benim. Evleneceğin adam da benim sen de benimsin. Ben olmazsam sen bir hiçsin."

"Niye bana bunu yapıyorsun?" Eftelya'nın sesi yükselmişti. "Neden?"

"Cevabını gerçekten bilmiyor musun Eftelya? Biraz bana nasıl davrandığını düşün. Her zaman benden iyi olduğunu düşünüyorsun. Benim bir şeylere hakederek sahip olduğumu değil babam yüzünden sahip olduğumu düşünüyorsun. Sana kalırsa bu dünyada zengin çocuğu olan hiç kimse başarılı değil, sadece şanslı!" 

Anıl giyinmiş bir şekilde yine Neşe'nin yanından yüzüne bakmadan geçip Eftelyayı kolundan tuttu. "Hadi gidelim."  Eftelya'nın onunla gitmek gibi bir niyeti yoktu.

Anıl tam arkasını döndüğünde Neşe "Şimdi gidersen babamın hastanesinde sahip olduğun doktorluk kariyerine veda et. Bundan sonra hiçbir yerde çalışamazsın bunu biliyorsun." 

Demek Anıl'ın iki sene sonunda türkiyenin en iyi hastanesinde işe girebilmesinin sebebi Neşeydi. Eftelya ikisinin ne zamandır birlikte olduğunu merak ediyordu. Ne zamandır arkasından işler çeviriyorlardı? Anıl'ın Eftelyayı öptüğü dudaklarla Neşeyi öpmeyi nasıl midesi kaldırıyordu? Eftelya aklına gelen düşünceyle elinin tersiyle dudaklarını sildi.

Soğuk bir sessizlikten sonra Anıl Eftelya'nın kulağına eğilip fısıldadı. "Bizim eve git. Onu idare edip yanına geleceğim. Seni seviyorum ben onu değil bunu sakın unutma."

Eftelya histerik bir kahkaha attı. Onu idare edip gelecekti ve Eftelya'yı seviyordu... Anıl bunu söyleyebilecek kadar düşebiliyorsa şu ana kadar onu hiç tanıyamamış demekti.

~~~~~

Eftelya ayaklarının onu sürüklediği yere, hayatta sahip olduğu en eski anısının yaşandığı yere gelmişti.

Anısı sadece birkaç görüntü ve kokudan ibaretti. Tarçın ve zencefil kokusu... Eftelya bir şekilde bu kokunun babasına ait olduğunu biliyordu.

Görüntülerde babası onu ipten bir salıncakta sallıyordu ve göle giriyorlardı.

O soluk görüntülerin ışığında eftelya saatlerce zifiri karanlıkta ormanın ortasında yürüyerek minik gölünü bulmuştu. Yine bir şekilde bu gölün babasıyla yüzdüğü göl olduğunu biliyordu.

Çantasını ne zaman elinden bırakmıştı bilmiyordu. Üstünde sadece askılı turuncu elbisesi vardı. Bir gecede tüm hayatı altüst olmuştu. Onun doğru bildiği her şey yalandı.

Zifiri karanlıkta ay ışığının yansımaları ile göl parıldıyordu. Dolunay gölün üstüne mükemmel bir yansıma yapmıştı. Genç kız turuncu elbisesini çıkarıp soyundu. Yavaş yavaş göle doğru ilerlemeye başladı.

Ayakları suya temas ettiğinde tüm vücudu irkildi. Eftelya bir anlık duraksamadan sonra buz gibi suyun içinde ilerlemeye devam etti. Soğuk su yaralarına iyi gelmişti. Bedeni uyuşmuş artık acı hissetmiyordu. Su seviyesi omuzlarına ulaştığında Eftelya başını göğe çevirip aya baktı.

Daha önce ayı hiç böyle görmemişti. Kusursuz bir daire şeklinde masmavi parıldayan bir küreydi. Mavi ay... Belki 1000 yılda bir gerçekleşen bir olaydı bu. Eftelya şu an sadece onun ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Hayatta gördüğü son şeyin bu büyülü mavi küre olması onu bir an için mutlu etmişti.

Eftelya gözünü aydan ayırmadan ailesine seslendi.  "Yanınıza geliyorum."

Bir adım daha attı ve tamamen suyun içindeydi. Birkaç kulaçla ilerledikten sonra kendini tamamen suya bıraktı. Artık bir çaba harcamadan derinlere doğru çekiliyordu. Gözleri hala açıktı suyun dibini görmek için bakmak istiyordu ama göremeyeceğini biliyordu. O yüzden gözlerini kapattı.

Ölüm hiç kitaplarda anlatıldığı gibi değildi. Anıların film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmesi beyaz bir ışığa doğru ilerleme... Ölüm karanlık ve soğuktu. Çırpınmak istesen de çırpınamadığın, çırpınsan da kendini yukarı çekemeyeceğin dipsiz bir kör kuyuydu. Ve Eftelya o kör kuyuda tüm ağırlığıyla dibe batıyordu.

Gelecekten Gelen Asilzade(Askıda) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin