Babası onu vermişti... Eftelya artık hiç bilmediği bir zamanda, hiç tanımadığı bir adamla nişanlıydı.
Süleyman Paşa'nın başka çaresi yoktu. Kızı hafızasını kaybetmesine rağmen, koskoca padişah hazretleri evinde misafir olmuş, kızını kardeşi için istemeye gelmişti. Ne kadar gençliklerinde en iyi dost olsalar da, bu devirde bir padişahın isteğini reddetmek hiç akıllıca bir hareket olmazdı. Hem kızının da Çelebi Mehmet'e gönlü olduğu kulağına çalınmıştı.
Süleyman Paşa zaman zaman Çelebi Mehmet ile çatışsa da devletin şu ana kadar sahip olduğu en yenilikçi defterdarı olduğu inkar edilemezdi. Bu yeniliklerin aşırıya kaçması Süleyman Paşa'nın endişelendiği konuydu. Çok harcama yapılıyordu ama Çelebi Mehmet tatlı diliyle divan-ı humayın'ı ikna etmeyi başarıyordu.
(Medya: boys)
Yaşadığı şeyleri aklı almıyordu Eftelya'nın. Kalbine kriz geçirip onu öldürmediği için dua etti. Gerçi burada ölse belki başka bir zamanda uyanacaktı. Nasıl bir şeydi bu? Nasıl olmuştu? Yaşadıkları gerçek miydi? Her şey çok gerçek gibiydi. Hayal gücü bu kadarına yetmezdi.
Gülsümle beraber Ayperi'nin odasına girer girmez sordu. "Gülsüm sen biliyor muydun bunu?"
"Biliyordum tabii," dedi.
"Neden söylemedin bana?"
"Ben aslında söyledim size ama," sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak "Beni hiç dinlemiyorsunuz ki," dedi.
Eftelya duymamış olabilirdi. Kafası o kadar allak bullaktı ki. Düşünecek çok şeyi vardı."Peki sen o adamı tanıyor musun?" dedi ve yatağına oturdu. Gerçekten yorulmuştu.
"Nasıl tanımam?" içinde tuttuğu nefesi bıraktı. Ayperi anlat der gibi bakınca gönülsüzce anlatmaya başladı. "Sultan İsmail'in küçük kardeşi, devletin mali işleri ile ilgileniyor."
"Bu kadar yüzeysel mi," Eftelya tatmin olmamıştı. "Ayperi ile ilişkisi ne? Birbirlerini seviyorlar mıydı?" Gülsüm'ün garip bakışlarını fark ettiğinde kendini düzeltti. "Birbirimizi seviyor muyduk?"
"Seviyordunuz herhalde," dedi.
O sırada kapı çaldı. Gülsüm'ün bakışıyla onayın kendisinin vermesi gerektiğini anladı. Sonuçta burası artık onun odasıydı. "Girin."
Daha önce gördüğü bir kız içeri girdi. Eğilerek selam verdi. "Size geldi hanımım," elindeki kutudan bahsediyordu.
"Kim gönderdi?" dedi Efteyla.
"Çelebi Mehmet'ten geldiler efendim."
Gülsüm kıza yanaşıp kutuyu aldı. Ayperiye uzattı. Altın çiçek işlemeleri ile kaplı güzel küçük bir kutuydu.
"Açmayacak mısınız?" dedi Gülsüm memnuniyetsizce.
Eftelya yavaşça kutuyu açtı. İçinde yuvarlanmış bir parşömen kağıdı vardı. İpini çözüp kağıdı açtı. Ama hiçbir şey anlamıyordu. Çünkü Arapça yazıyordu. Eftelya yazılanları anlamasa da yazının güzelliğine, muntazamlığına hayran kaldı. Kendi ve çevresindekilerin doktor olmasından dolayı uzun zamandır güzel bir yazı ile karşılaşmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecekten Gelen Asilzade(Askıda)
Historische RomaneÖlüm hiç kitaplarda anlatıldığı gibi değildi. Anıların film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmesi beyaz bir ışığa doğru ilerleme... Ölüm karanlık ve soğuktu. Çırpınmak istesen de çırpınamadığın, çırpınsan da kendini yukarı çekemeyeceğin dipsiz bir...