Kara atlı adam ormanın bittiği yere geldiğinde Eftelya'yı attan neredeyse fırlattı.
Eftelya inleyerek dizleri üstünde yere düştüğünde "Yavaş olsana be öküz adam." diye bağırdı. Adam taştan suratını ifadesiz bir şekilde Eftelya'ya çevirdiğinde kızın içinden bir ürperti geçti. Bir insan nasıl bu kadar korkunç bakabilirdi?
Kara adam tek kelime etmeden atını eyerinden sertçe çekip ilerlemeye başladı. Adam gözden kaybolsa da yarattığı gerici hava olduğu yerde duruyordu. Eftelya bir süre daha öylece kaldıktan sonra kendine gelebilmişti. Onu kendine getiren düşünceyle birden ayağı fırladı. Bugün sınavı vardı. Bunu nasıl unutabilmişti. Ne kadar kötü bir gün geçirmiş olsa da, hayatı altüst olmuş olsa da, hayatını neredeyse sonlandıracak olsa da o sınava girmesi gerekiyordu.
Etrafına bakındı. Tanıdık hiçbir şey göremedi. Bu adam onu nereye bırakmıştı böyle? Sanki bir köye gelmişti. Tek katlı derme çatma evler, borulardan tüten ağır duman, etrafta inekler ve tavuklar vardı. Köylülerden birine sormaya karar verdi ve köye doğru ilerledi.
Tahminlerine göre saat 7-8 arasında bir şey olmalıydı. Köy çoktan canlanmıştı. Eski bir caminin önünde bir grup adam toplanmış sohbet ediyorlardı. Orta yaşlı bir kadın elinde uzun bir sopayla hayvanlarını dolaştırıyordu. Ekmekçi çocuk kapı kapı dolaşıp ekmek dağıtıyordu. Çoğu evin önünde hareket vardı. Su birikintileriyle veya yakalanbaç oynayan çocuklar, evlerinin önünü süpüren kadınlar ve tavuklarını yemleyenler vardı. Eftelyanın aklında köy denince canlanan her şey vardı sanki burada.
Çıplak ayakları çamurdan yola batıp çıkıyordu. Bu hayatının en kötü gecesinin en kötü sabahı olmalıydı. Caminin önündeki erkek grubuna sormaya karar verdi. "Merhabalar."
Adamlar yarı çıplak hatunu görünce başlarını hemen ayaklarına çevirdiler. Eftelya farkedip üstündeki pardesüye benzer devasa kaftanı biraz toparladı.
"Ne istersin hanım?" Aralarından biraz yaşlıca olan bir adam konuştu.
"Ben şehir merkezine gitmek istiyorum yardımcı olabilir misiniz acaba? Eşyalarım çalındı sanırım hiçbir şeyim yok ve buralara yabancıyım." Eftelya durumu olabildiğince aktarmaya çalışıp yardım istedi.
"Bekle burada" dedi aynı yaşlı adam "Benim hanımlar çeşmeye gider birazdan sen de onlarla gidersin."
Eftelya kafasını sallayıp beklemeye başladı. Kollarını kavuşturup üstündeki kaftana iyice sarındı. Genç adamlar arada gizli bakışlar atarak Eftelyayı süzüyordu.
-----
Yaşlı adamın 3 karısı vardı. Köylük yerlerde hala böyle şeyler olabileceğini biliyordu ama İstanbulun göbeğinde böyle bir durumla karşılaşacağını hiç düşünmemişti. Tabi burası hiç de İstanbul'un göbeğine benzemiyordu ya, neyse!Sadece yaşlı adamın kendisinden bile küçük gözüken karısı onunla iletişime geçiyordu. Diğer kadınlar cıklayıp duruyordu. "Gel sana giyecek vereyim." demişti o da peşinden gitmişti.
Evleri gerçekten kötü durumdaydı. Oturacak koltuk, yatacak yatak bile yoktu. Hoş Eftelya'nın kendi evi de çok iyi sayılmazdı. O ev aklına gelince yüzünü acıyla buruşturdu. Kim bilir yüzü ne haldeydi şu an. Belki de insanlar o yüzden ona garip garip bakıyorlardı. Beyaz teni daha dünden morarmaya başlamıştı bugünkü halini düşünemiyordu. Etrafta kendine bakmak için bir ayna göremeyince genç kadının ona verdiği keten kumaştan kahverengi şalvar ve tişörtü giydi. Kara adamın siyah kaftanını da iki kat katlayıp koluna taktıktan sonra evden çıktı. Napacaktıysa artık o adamın kaftanını? Belki bir yerde karşılaşırdı. Onu herhangi bir yerde görse kesin tanırdı öyle farkedilmeyecek bir insan değildi.
Kapıya çıkınca genç kadın ona bir de kumaştan patik gibi bir şey verdi. Çamurlanmış ayaklarına onları da geçirip teşekkür etti. Kadın gülümsedikten sonra birlikte çoktan yola koyulmuş diğer kadınların peşine takıldılar.
Eftelya dalgın dalgın yürürken omuzlarına insanlar çarpmaya başladıkça artık daha kalabalık bir yere geldiklerini anladı. Ama etrafına baktığında görmeyi beklediği şeyi göremedi.
"Burası çarşıdır buradan sonra gidersin yoluna kızım." Dedi yaşlı kadın. Sonra diğerlerini de çekiştirerek peşinden götürdü ve gözden kayboldular.
Neresiydi burası? Pazar yeri gibi bir yerdi. Tahta tezgahlarda meyveler, sebzeler, kumaşlar satan köylü adamlar vardı. Eftrafta sarıklı şalvarlı, adamlar genç çocuklar, örtülü köylü kadınlar bir oraya bir buraya gidiyor, herkes bir yere yetişmeye çalışıyor gibiydi. Etrafında dönüyordu ama gördüğü şey değişmiyordu. Bir an gözü kararır gibi oldu. Elinden biri tutup onu kaldırdı.
"Ah vallahi de sizsiniz hanımım." Genç temiz giyimli bir kız iki eliyle Eftelya'nın elini tutmuş yüzüne bakıyordu.
Eftelya elini kızın ellerinden kurtarıp kızı tanımadığında emin olduktan sonra "Karıştırdınız hanımefendi." Arkasını dönüp gidiyordu. Bir an önce yolunu bulmalıydı.
"Çocukluğumuzdan beri birbirimizi tanırız nasıl karıştırırım sizi? Hem siz neredesiniz dünden beri?" Eftelya'nın kolundan tutup onu sürüklemeye başladı. "Bütün Paşa Saray'ı sizi arıyor. Valideniz ağlamaktan kahroldu. İkindiden önce Sarayda olmamız lazım daha temizleyip hazırlayacağız sizi." Kız durmadan konuşuyordu. "Şu halinize bakın çamur içindesiniz. Bütün bunlar bittikten sonra bana her şeyi anlatacaksınız."
"Ne validesi! Ne sarayı?" neyden bahsediyordu bu kız allah aşkına. Eftelya kafayı yemek üzereydi. Kız bir şeyler söylemeye devam ediyordu ama onu duymuyordu. Kolunu kızdan kurtarıp "Dur!" diye bağırdı.
Kız endişeyle Eftelya'ya döndü. "Bir şeyiniz mi var hanımım?"
Eftelya başına büyük bir ağrı girmişcesine avuçlarını şakaklarına dayadı. "Sen kimsin bilmiyorum. Seni hayatımda ilk kez görüyorum. Sandığın insan değilim. Lütfen beni rahat bırak. Zaten çok kötü bir gün geçiriyorum."
Genç kız duyduklarını şokuyla iki eliyle ağzını kapattı. Hanımı aklını kaybetmişti. Daha önce bu kadının kızına da olmuştu. Tüm şehir bilirdi zavallı kızı kafasını bir yere çarpmıştı olduğu kişiyi unutmuştu. İki eliyle Eftelyanın omuzlarından tutup "Size ne olduğunu biliyorum hanımım. Size kim olduğunuzu hatırlatacağım." Kız gözlerini büyütmüş Eftelyaya bakıyordu. "Siz veziriazam Süleyman paşanın kızı, eski İstanbul kadısı Adel Muharrem'in torunusunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecekten Gelen Asilzade(Askıda)
Tarihi KurguÖlüm hiç kitaplarda anlatıldığı gibi değildi. Anıların film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmesi beyaz bir ışığa doğru ilerleme... Ölüm karanlık ve soğuktu. Çırpınmak istesen de çırpınamadığın, çırpınsan da kendini yukarı çekemeyeceğin dipsiz bir...