Sabah mis gibi uykumu almış şeklinde uyandım. Şu anki sakinliği özlemiştim , her sabah birinin uyandırmasıyla veya olaylı uyanmak bana göre değildi. Sabah rutinlerimi yaparak üzerimi giyinmeye başladım. Bugün nasılsam evdeydim rahat bişeyler giysem fena olmazdı. Dar paça kot pantolonumu giyerek üzerine gri salaş bi tişört giyinip ayağıma siyah spor ayakkabılarımı giyinmiştim saçlarımı da tarayıp dağınık bir topuz yapmıştım.
Kahvaltı masasına gelen en son kişi ben olmuştum.
SeSiz geçen kahvaltıdan sonra terasta oturmuş kahve içiyorduk. Dilan ayla ile ilgileniyordu ayla son günlerde iyice hareketlenmişti, Koskoca avukat olmuş ama hala içindeki çocuğu bastıramayan Sena Özgür'le beraber yakalamaca oynuyordu. Ben de sessizlikten yararlanarak berat abim gilin nasıl olduğunu sordum anneme. Her şey çok hızlı gelişiyordu. Berat abimgilin İmam nikahı kıyılmıştı. Meryem Sultan'la esma gene koşuşturma içindeydi. Sanırım misafir Gelecekti. Bir çok dedikodunun döneceği ortamda bulunmak istemediğim için Sena'yla At binmeye gitmeye karar verdik. Gelen misafirler Dilan'ın akrabalarıymış. Saat neredeyse öğlen olmuştu, Sena hanım üzerine daha uygun kıyafet giymek için odasına çıkmıştı. Ben de mutfakta meryem sultanın yaptığı şahane kurabiyelerden, pastadan, poğçalardan ufak ufak atıştırıyordum. Çocukken de çok yapardım, bu yüzden meryem Sultanın azarını Çok yedim.
-Ah deli kız oturupta yesen ne olur
-Ben böyle seviyorum meryem sultan
-Çiftliğe gidecek misiniz sizede koydum pastalardan
-İşte senin bu huyunu çok seviyorum. Diyerek mutfaktan çıktım, Sena hala hazırlanmamıştı. Üst kata çıkıp önce Senayi ufak bir azarlayıp sonra odama geçip telefonumu aldım. Arayan Soran yoktu zaten beni kim arayacak ki. Sonunda Sena'da hazır olmuştu. Tam merdivenlerden inerken konağın kapısının açıldığını görüp, 7-8 kadının avluya geçmesini görmem uzun sürmedi. Annemle dilan gelen misafirleri alt kattaki misafir odasını aldıktan sonra biz de Sena'yla sessizce avludan çıktık. Konağın önünde kadınları getiren arabalar duruyordu. Kapıda bekleyen adamlara bizi götürmelerini söyleyerek arabanın gelmesini beklemeye başladık. Kapının önündeki arabalardan birinden şoför koltuğunda biri inerek bize doğru gelmeye başladı. Uzun boylu kumral, kahverengi tonları da göz rengi olan baya iyi bir tipti.
-yağmur Hiç değişmemişsin. Diye samimi bir şekilde konuştu. Şaşkın şaşkın baktığımdan benim onu hatırlayamadığım mı anlamış olacak ki
-Sen de haklısın aradan uzun zaman geçti Dilanın kuzeni Hakan ben
-Kusura bakma tanıyamadım önce, Ama sen çok değişmişsin
-E tabi sizin avluda oynadığımız günlerin üzerinden kaç sene geçti, en son İstanbul'da okuduğunu duymuştum
-evet İstanbul'da okudum bitti ordayım hala.
Sahi hala orada mı kalacaktım. Sena'nın hadi yağmur arabamız geldi demesiyle dikkatimi toplayıp
-görüşmek üzere Hakan bizim şuan gitmemiz lazım diyerek veda edip bizim için gelen arabaya bindik.
...
Yaz tatillerini Mardin'e geldiğimde berat abimi zorla ikna edip at binmeye getirirdim. O Öğretmişti banada at binmeyi. Ahmet amca bakardı bizim atlarımıza, eşiyle beraber Çifliğin müştemilatında kalıyorlardı. Bizim geldiğimizi görüp karşılamıştı. Hal hatır sorduktan sonra nihayet uzun zamandır görmediğim abimin hediyesi olan atıma kavuşmuştum.Atın eğerini takmaya çalışırken sena çoktan kendi için hazırlanmış ata binmişti bile. Atın yularından Ahmet amca tutarak Senayı bahçede dolaştırmaya başladı. Uzun zamandır at binmeyi biliyordum,ama insan ne kadar da bilse zamanla unutuyordu. Adını Lavi koyduğum Abimin hediyesi olan ata binerek yavaş yavaş patika yola doğru ilerledim. Biraz hızlanmaktan kimseye zarar gelmezdi. Lavi çok hızlanmıştı. Uzun zaman sonra kendimi özgür hissediyordum , sanki rüzgâra karşı meydan okuyan bir kuş gibiyim. Ne kadar saattir at üstündeydim?, hava çoktan kararmaya başlamıştı. Çiftlikten baya uzaklaşmıştım artık dönsem iyi olacak diyerek Lavi yi Çiftliğe doğru sürmeye başladım. Çiftliğe geldiğimde tanıdık bir araba kapının önündeydi. Ben az önce kendimi özgür mü hissediyorum demiştim, bu kadar kısa özgürlük mü olur? Araba baranın arabasıydı, çiftliğin kapısından girer girmez her zamanki gibi bir çift öfkeyle bakan göz ile karşılaştım.
Laviyi Ahmet amcaya vererek , yanıma doğru gelen Barana doğru yürümeye başladım.
-Ne işin var senin burada
-aynı soruyu ben de sana soruyorum baran senin ne işin var burada?
-Konağa gittim seni almak için ama hanım efendi konaktan çıkmış çiftliğe gelmiş, Ben sana o konaktan Çıktığın An haberim olacak demedim mi?
-ben de sana haber vermeyecem diye bin kere söyledim.
-arabaya bin gidiyoruz
-Şu emir vermeyi bırak, hem gelemem konağa gitmem lazım
-Konaktan geliyorum zaten ailenin haberi var.
-Olabilir ben gelmek istemiyorum, Sena'da burdaydı.
-biliyorum sen gelmeden önce Sena'yla konuştuk, onu konağa gönderdim.
Demek baranla işbirliği yapmıştı. Ona gidince onun hesabını sormayı aklımın bir köşesine yazdım. Beni beklemeden arkasını dönüp arabaya doğru yürümeye başladı, Hayatımda gördüğüm en hödük insandı.
-Ne yapacağız, nereye gidiyoruz? Diyerek arabaya bindim. Ama baran bey hiç istifini bozmadan yola bakıyordu. Cevap bile vermedi, nasıl birisi bu.
Çok sürmedi lüks bir restoranın önündeydik.Ya inanmıyorum bu kepaze halimle buraya getirmişti.
-Başka bir yere gidelim, Şu üzerimdeki kıyafetlere bir bakar mısın hiç buraya uygun mu?
-dert etme kimse sana bakmaz zaten
-Emin misin diyerek sağ kaşımı kaldırdım.
-yanında ben olduğum sürece kimse sana kafasını kaldırıp bakamaz. Şimdi bin arabaya seni buraya getiren de suç. Diye Öfkeyle konuşmuştu. Arabaya binerek daha sakin bir restorana girdik.
Sessiz geçen yemeğin ardından kahve söylemişti. En sonunda dayanamayarak
-Buraya neden getirdin yemek yemek için olamaz değil mi
-Senle konuşmam gereken konular var
-Evet dinliyorum
-Dügün haftaya olacak ve biz birbirimiz hakkında hiç bir şey bilmiyoruz.
-Bence pek bişey bilmemize gerek yok
-Ben öyle düşünmüyorum , şimdi o çok konuşan çeneni kapa beni dinle
İstanbul'da özel bir üniversitede mühendislik okudum ama mesleğimi yapmıyorum. Şirketin başında durmam gerektiği için sonradan işletme okudum. Evin ikinci çoçuğuyum ayriyeten en büyük erkek çocuk. 28 yaşındayım. En nefret ettiğim şey ise sözümün dinlenmemesi ve sen şansını fazla zorluyorsun.
-bitti mi?
-Bitti kalk hadi gidiyoruz seni konağa bırakayım
-Ben anlatmadım
-Senin hakkındaki herşeyi biliyorum
-bilmediğin bişey o zaman ,en nefret ettiğim şey emir almaktır bence bunu bil.
Diyerek hızlıca kalktım, ikimizde hiç konuşmamıştık. Arabadan inerken dönüş
-yemek için teşekkür ederim iyi geceler . Demiştim o ise rica ederim bile dememişti odun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN MASALI🔱
ChickLitSert karizmatik bir o kadarda sinirbozucu Baran Ağa ve İnatcı yardımsever doktor Yağmurun hikayesi..🎈🎈 Başlangıç tarihi: 1 Ağustos 2018