Sabah çalan telefonumun melodisiyle gözlerimi açmıştım. Arayan senaydı
-Alo doktor hanım yetişin
-Alo noluyor Sena
-arkadaşımı yakın zamanda öldürcemde ona bi el atıver diye aradım. Nerdesin yağmur sen dünden beri geberdim meraktan, dün geceki yalandan iyiyim mesajını da yemedim haberin olsun diye sertçe konuşmuştu.
-tamam önce bi nefes al istersen hepsini anlatıcam sana diyip nerden başlayacağımı diye düşünürken birden olan biteni anlatıverdim.
Ses çıkmıyordu Sena orda mısın
-Burdayım ve oraya geliyorum yağmur böyle bi saçmalık olamaz
-Tamam gel ama yapılacak birşey yok Sena lütfen birde sen olay çıkarıp daha fazla başıma iş açma.
-Gelince detaylıca konuşucacağız yağmur hak var hukuk var ben biletimi alıp gelicem oraya diyerek konuyu kapatmıştı.
-Tamam gel haber ver ama gene aklım bide sende kalmasın diyerek telefonu kapatmıştım.
Keşke yarım saat önce rüyamda gördüğüm deniz kenarında olsam ,kumsala oturmuş keyifle kitabımı okuyan biri. Yada yaşadıklarım bir rüya olsa. Ama maalesef değildi zaten rüya demek az kalır kabus olurdu bu yaşadığım. Daha fazla düşünürsem kafayı yiyecektim. Bu berdel olmak zorundaydı yoksa abim ölürdü. İçinde olduğum durumda kimseyi suçlayamazdım ne Berat abimi ne de Delali onların tek suçu sevmek, birbirlerine aşık olmaktı. Tek suçlu vardı yüzyıllar boyunca medeniyetlerden gelen töreler işte tek suç onlarındı..
Daha fazla düşünmemek adına kalkıp buz gibi suyla yüzümü yıkadım. Düşüncelerimin üzerine sert bir tokat gibi deymişti tenime o ayaz su..
Saçımı açık bırakıp taradım güçlü durmam lazımdı ailemi daha çok yıpratmamam gerekiyordu zaten annem helak olmuştu bide ben ağlayıp daha fazla canlarını yakamazdım. Üzerime belime oturan derin yırtmacı olan elbiselerimden birini giyinmiştim üzerine yarım kol kot çeketimi giyerek hafif göz altlarımı kapatmak için makyaj yapmıştım. Artık kahvaltıya inme zamanı gelmişti derin bi nefes alıp terasa doğru çıktım.
Kahvaltı masasında herkesin yüzü asık suspus içindeydi. Kimse konuşmadan kahvaltısını yaptı. Kahvaltı masası toplanmaya başlamıştı ki babamın yağmur bana bi acı kahve yap çalışma odasındayım diyerek kalkmıştı masadan.
Kahveyi yaparak çalışma odasının kapısına gelmiştim. Yağmur ağlamak yok diyerek kendimi tembihledikten sonra içeri girdim.
-Yağmur otur senle konuşalım diyerek gözlerime bakıyordu karşısındaki sandalyeye, dizlerimin üzerine kahve tepsisini koyarak oturdum.
-Evet baba dinliyorum
-yağmur lafı dolandırmayacağım bu berdel olmak zorunda
- yapılan hatanın bedelini bana yüklemek fazla ağır değil mi baba
- Yağmur başka yol olmadığını sende biliyorsun töreleri sende biliysin ya ikiside ölecek yada
- Tamam baba ben kabul ediyorum berdeli.
Duymak istediği cümle buydu. Hızlıca çalışma odasından çıkmıştım yoksa hâla avluda koşuşturan ufak bir kız çocuğu gibi ağlayacaktım. Terasta aylayla uğraşan Dilanı görünce yanına gidip oturmuştum. Kafamı arkamdaki duvara yaslayarak gözlerimi kapatmıştım. Hava muhteşemdi İstanbul'da olsam deniz kenarında yürüyüşte alırdım soluğu. Sâhi burda niye çıkmıyordum , Mardin'in dar sokakları deniz manzaralı olmasada genede yürümek için güzel yerlerdi. Dilana biraz yürüyeceğimi söyleyerek ayağa kalkmıştım. Odama çıkıp kulaklığımı alıp sandaletlerimi giyinmiştim. Konağın kapısından çıkıptıgım an kulaklığımı takıp sesi sona ayarlayıp yürümeye başladım. Buraya neler düşünerek gelmiştim, bir iki hafta kalıp geri dönecektim peki ya şimdi ? Mardin'in dar sokaklarında yürüyordum, şuan o kadar özgür hissediyordum ki kendimi. Resmen iki gün içinde hayatım alt üst olmuştu.
Yavaş yavaş kaybolan güneş gökyüzünü karanlığa boğmaya başlamıştı. Çok susamıştım sahi ne kadardır yürüyordum meydana giden yolun köşesindeki büfeden bir su almıştım. Konağa geri dönüyordum, üstelik ayaklarım çok ağrımıştı. Kulaklığımı çıkarıp yanıma aldığım ufak çantama tıkıştırdım. Hızlı adımlarla eve giderken önümden aniden duran arabanın fren sesiyle ne olduğunu anlamadan kendimi geriye atmıştım. Yere götümün üzerine lap diye oturmuştum. Kimdi bu gerizekalı nasıl araba kullanıyordu diye bildiğim bütün hakaretleri içimden sayarken kalkmaya çalışıyordum. Arabadan inen Baranı görünce şaşırmıştım tabikide ama bu ona bağırmama engel değildi.
-Canına mı susadın kızım sen ya frene basmasaydım ne olacaktı
-Bağırma bana ayrıca korna diye bişey var sokak arası bu kadar hız yapılmaz .
-Ne işin var senin sokak arasında
-Sanane sana hesap mı vericem diye bağırmıştım
-Evet vericen o konaktan dışarı attığın her adımda haber vericen
-Güldürdün Baran ağa ama hesap falan veremem bunu aklına soksan iyi olur diye bağırmıştım.
-Arabaya bin diye konuyu kestirip atmıştı
-Gerek yok kendim giderim ben diyerek iki adım atmıştım ki
-Arabaya bin dedim yağmur diye kükremişti
Arkamı dönüp baktığımda ise sinirden gözünden alev çıkan biriyle karşılaşmak korkutmuştu. Aman bıraksa benim içinde iyi olurdu zaten yoruldum diye kendimle konuşarak onun çoktan bindiği arabanın ön koltuğuna oturdum. Hiç bişey demeden arabayı çalıştırıp beni konağa getirmişti. Tam inecekken
-yarın akşam söz olacak, yarın sabah seni gelip alacağım kıyafet almaya gideceğiz
-Gerek yok, mutluymuş numarası yapmak yetmiyormuş gibi süslenip hazırlanamam
-Sabah ararım hazır ol!
kime ne diyordum ki hey allahım
-Dediğim gibi konaktan her çıkışında haber edeceksin diye tıslamıştı.
-Anca rüyanda görürsün diyerek arabadan inmiştim. Hızla gaza basıp uzaklaşmıştı. Ne garipti yaşadıklarım dahası yaşayacaklarım asla aklıma gelmezdi. Hayattı işte nereye sürükleyeceği belli olmuyordu. Tam konaktan içeri girerken çantamın içindeki tekefonum çalmaya başlamıştı. Arayan senaydı
-Efendim Sena
-Yağmur ben uçağa biniyorum şimdi konağın adresini mesaj atar mısın indigimde taksiye veriyim
-Saçmalama ben seni almaları için birisini yollayacağım tamam diyip kapattım.
Mutfakta olan annemgilin yanına gittim. Sanki herşey yolundaymış gibi davranıyordum. Meryem sultanla Esma tatlı yaparken annem dolma dolduruyordu dilan ise pirinç ayıklıyordu. Bana ne iş düşüyor diye ortamdaki sessizliği bozarak söylendim. Kafasını kaldırıp bana bakan annemin gözleri adeta nasıl olduğumu tarıyordu. İyiyim dercesine gözlerimi yummuştum.
...
Sessiz geçen yemekten sonra konağın adamlarından birini Senayı almaya göndermiştim. Konaktaki herkes çok severdi Senayı benden bir farkı yoktu bu konakta. Terasta oturmuş özgürle boyama yapıyordum, stres atmak için iyi çözümdü aslında
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN MASALI🔱
ChickLitSert karizmatik bir o kadarda sinirbozucu Baran Ağa ve İnatcı yardımsever doktor Yağmurun hikayesi..🎈🎈 Başlangıç tarihi: 1 Ağustos 2018