Fotoğraf bana ait~
________
Masamda oturmuş, kaydını almam gereken birkaç suçluyu inceliyordum. Jeon ise benden üç masa uzağında kendi köşesindeydi. Ve yine dik dik bana bakıyordu. Omuz silkip işimi yapmaya devam ettim. Öğrendiğim birşey varsa eğer, oda yüz verirsem popişinin havalanacağıydı.
"Bay Paaark~"
Adam aklımı okuyor herhalde.
"Evet amirim?"
"Çıkışta bana gideliiiiim~"
Bu arsız halleri eskiden beni utandırsa da, artık pek umursamıyordum. Eh iş arkadaşlarım bile bu muhabbetlerimizi ellerinde çekirdekle izliyorlardı.
"Hayır."
"Nedeeeen~"
"Cilve yapmayı keser misiniz?"
"Neden? Seni etkiledim mi yoksa? Şirin şeyleri seversin sen. Çok sevimliyim değil mi? Bana dayanamıyorsun. Hormonların tavan yaptı değil mi? Hadi çocuklar siz çıkın ben yengenizle iş konuşayım."
"JEON JEONGGUK!"
"Ay tam adımla bağırdı. Isırırım seni~"
"Bende bir ısırırım seni, mezar taşına dişlendi geberdi yazarlar."
"Ah, atarlı uke. En sevdiğiiiim~"
"Sabır..."
Günlerimin yaklaşık yüzde doksan dokuzu, nahanda böyle geçiyor. O bana asılır, ben terslerim. Sonra bumerang gibi geri gelir, bu sefer çok sinirlenirim. Ve en sonunda dayanamayıp onu görmezden gelirim. Oda ben bakana kadar laf atmaya devam eder.
*
Öğle molasıydı ama benim işim hala bitmemişti. Yugyeom bana yardım teklifinde bulunmuştu ama şu Jungkook meselesinden kaynaklı kızgındım ona. Uzun lafın kısası büroda yalnızdım. Ve şuan amirim gelip, beni becerme yoluna baş koysa, benle dört tur döneceğine eminin. Tek olmaktan cidden tırsıyorum. Özellikle de o sapığın bölgesindeysem.
"Jimin-shiii~"
Aha sıçtım.
"E-evet amirim?"
"Neden hala orada oturuyorsun? Yemek yesene."
"İşim henüz bitmedi."
"Anladım. O halde ben sana bir kahve getireyim?"
"Hayır! Hiç gerek yok, istemiyorum."
Güvenemiyorum şerefsize o ayrı konu.
"Yüzün gözün açılır. Hem biraz tok tutar. Hemen hazırlayıp geliyorum güzelim~"
"Ulan... Hayır dedim ya!"
Çoktan yanımdan ayrılmış adamın arkasından boşuna bağırıyordum. Belki cidden iyiliğimi düşünüyordum diyeceğim ama Jeon Jungkook bu. No güven!
Yerimden kalkıp sessizce peşinden ilerledim. Küçük mutfakta uğraştığı bardaklara baktım. Kırmızı bir kupaya beyaz bir toz kattığını görünce sinirim tepeme çıktı. Bu kadar uçkuruna düşkün olmak zorunda mıydı?!
Hiç ses etmeden yerime geri oturdum. Gelsin bakalım gelsin...
Elindeki kupalarla gülümseyerek bana geldi. Açıkçası gerçek halini bilmesem, şuan çok masum durduğunu düşünürdüm. Ama melek yüzlü şeytanın hayat bulmuş hali kendisi.
"Al bakalım Jiminie~ Kırmızı kupa senin."
Dilimi yamağımın içine bastırıp bir bardağa birde ona baktım. Cidden fazlası ile sinirleniyordum artık. Bir hışım ayağa kalkıp elimdeki bardağı başından aşağıya boşalttım. Öylece kalakaldı. Sıcak diye bağırmadı bile. Sahi, niye çığlık atmamıştı?
"Sana güvenende kabahat! Senin o pis düşüncelerini istemiyorum! Ben gay değilim, değilim diyorum! Ve seninle asla yatmam! ASLA! Dünyadaki tüm azdırıcılarını bardağıma katıp içirsende seninle se-viş-mem! O yüzden bana bu adice planlarla gelme artık."
"Bir dakika n-ne?"
"Seni bardağıma azdırıcı katarken gördüm pislik!"
"Azdırıcı değildi o..."
"Ya öyle mi(!) Neydi peki?"
"Vanilya tozuydu. Vanilya sevdiğini biliyorum, o yüzden ondan katmak istemiştim."
"N-ne?"
"İnanmıyorsan mutfağa gidip bakabilirsin. Bir kutu var ondan. Sana almıştım."
Ağzım beş karış açık ona bakıyordum. Ciddi değildi, değil mi?
"Ayrıca kahveni o kadar sıcakta yapmadım."
Ayağa kalkıp elindeki beyaz kupayı masama koydu.
"Çok sıcak içemediğini biliyorum çünkü. Ama güzel fikirmiş. Bir dahakine azdırıcı atarım."
Yüzüme dahi bakmadan bulunduğum yerden ayrılmıştı. Hala doğruyu söyleyip söylemediğini bilmiyordum. Bende mutfağa gittim ve dediği kutuyu aradım. Cidden de vardı ve içine katarken gördüğüm paket buydu.
"Kahretsin."
Kendimi çok kötü hissetmiştim. Ama bana sürekli böyle yaklaşan birinden ne bekleyebilirdim ki?
Kendimi çok haksız görmesemde, kötü hissediyordum. Ve ben gönlünü nasıl alacağımı iyi biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fichu, Police! _JiKook_
FanfictionHey, mister policeman I don't want no trouble {What The Duck serisinden uyarlamadır.} #police 119 hikaye arasından 1.!