Park Jimin, ilk dersten sonra elindeki kitaba sarılarak dolabına doğru yürüdü uzun koridorda. Kafası her daim eğikti. Biraz kaldırsa tüm kanı yanaklarına çekilirdi.
Hızlı ve küçük adımlarla dolabına ulaştı. Derin bir nefes alıp cebindeki anahtarı aldı titreyen elleriyle. Kilidi açıp yavaşça kapağı kendine doğru çekti.
Sanki herkes onu izliyormuş gibi hissediyordu. Bu histen kurtulamıyordu. Bu yüzden sadece dolabın içine odaklandı.
İşte yine vardı.
Küçük bir saksıya doldurulmuş pembe petunyalar yoğun bir koku vermişti dolabına. Dudaklarını birbirine bastırıp dolan gözleriyle baktı.
Neden? diye düşündü. Neden hep bunu yapıyor?
Dudağını yalayıp ellerini uzattı, elindeki kitabı dolabın içine bırakıp küçük saksıyı avuçlarına aldı. Bir eliyle sımsıkı tutarken diğer eliyle üstündeki küçük notu aldı. Dudaklarını hafifçe oynatarak okudu, ezberlediği o cümleyi.
Seni hep koruyacağım.J•
Dudaklarına hafif bir tebessüm yayılırken saksıyı geri dolabına koydu, bir sonraki dersin kitabını aldı. Dolabın kapağını kapatıp arkasına bakmadan hızla sınıfına yöneldi.
Bir köşeye saklanmış bir çift göz arkasından onu izlerken, Jimin farketmemişti.