Yeni dönemden bir hafta önce
Okul başlamak üzereydi ama geçen yazlardan farklı olarak tempo değişikliği yaşamayacaktım. Temmuz ayının ortası gibi anneler buluşup bizi dershaneye gönderme kararı almışlar, bizim haberimiz yok tabii. Bizimkiler biraz söylendi tabi ama Ali ikna etti hepimizi. Zaten çocuklar Ali'yle ilişkimizi öğrendiklerinde tartışmıştık, aramız ilk defa o kadar bozulmuştu Gökhan ve Sinan'la. En sakin Oğuz karşılamıştı bu durumu, Sinan'ı da o yumuşattı zaten. Gökkuş da ister istemez yumuşadı diğer ikisi sayesinde. Ali biraz dışında kalmıştı olayların, konuşup anlaşma görevini ben üstlenmiştim, Gökkuş kıyamazdı zaten bana. O tartışmadan sonra daha sıkı bağlanmıştık birbirimize bu yüzden birimiz bir şey istediğinde itiraz eden çıkmıyordu bayadır, Ali de bu yüzden bizim tıpış tıpış dershaneye gitmemizi sağladı. Birkaç aydır hepimiz büyümüştük, değişmiştik,olgunlaşmıştık hatta Oğuz bile. Ama tabii ki bu demek değil ki eski çete ruhu kayboldu. O çete ruhu asla kaybolmayacaktı, istesek de kaybedemezdik ki biz onu. Su döngüsü gibi bir ruhtu; birimizden buharlaşsa diğerimiz ona sağanak yağış şeklinde tekrar getirirdi. Ve önümüzde bu sefer farklı bir gök gürültüsü vardı: SINAV. Hepimiz elimizden geleni yaparak sınava hazırlanıyor ve kafamızdaki hedefleri oturtmaya çalışıyorduk. Ben Radyo ve Televizyon okumak istiyordum bunun için de İstanbul'daki üniversitelerden birini düşünüyordum. Oğuz, Sinan ve Gökhan kesinlikle İzmir'de kalacaklardı ama daha bölüme karar vermemişlerdi. Ali ise babasının çok ısrar ettiği İngiltere'deki üniversiteyi düşünmeye başlamıştı. Eğitim hayatımızın sonuna kadar aynı sınıfta en arkada oturan beşli olamayacağımızı yeni yeni fark ediyorduk. Ali'nin eğitimi için en iyisi İngiltere'ye gitmesiydi şüphesiz ben de bunu bildiğimden onu cesaretlendirmeye çalışıyordum "Koskoca on iki yıl bekledin sen Alikuşum, dört senecik mi bekleyemeyeceğiz birbirimizi?" diye. Böyle dememe karşın benim de endişelerim vardı uzak mesafe ilişkisine karşı. Zaten daha yeni açılmıştık birbirimize, bir yılı birlikte geçirip –Gerçi sınavlar,denemeler,ödevler derken eskisi gibi birlikte zaman da geçiremiyorduk- dört yıl uzak kalmak...
Ana kraliçenin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım:
-Yaapraaaaak!
-Efendiiim?
-Efendiiiiiiiiim?
Cidden seslenip sonra hiçbir şey dememekten kesinlikle zevk alıyor bu anneler hatta anneannemden alamadığı intikamı yüreğinde buz tuttuğu için beni doğurup acısını çıkarmak istemiş bile olabilir. Oflayarak annemin yanına gittiğimde garip bir yüz ifadesiyle beni bekliyordu:
-Yaprak, sormayayım belki kendin anlatırsın diye bekledim ama dayanamıyorum artık. Barış, seni partiye götürdü, sonra ne konuştuk ne görüştük. İnsan bir çağırır çocuğu eve, bir akşam yemeğine. Neyse siz konuşuyorsunuzdur nasıl olsa hafta sonuna yemeğe çağır bakalım. Annemin dedikleri sayesinde süt dökmüş kedi sendromunu yaşarken vicdan azaplı bir içsel yolculuğa çıktım, yaklaşık otuz saniyelik. Kütüphanedeki konuşmamız geldi aklıma, sonra ne aradık birbirimizi ne de sorduk. Semtte dolaşırken de görmedim, mesaj da atmadı. Anneme bolca "bakarız" içeren bir geçiştirme cümlesi kurup odama kaçtım. Birlikte geçirdiğimiz anlar benim ergenlik dolu atarlarım sayesinde çok çekişmeli geçse de Sırık Oğlan hayatımdaki önemli insanlardan biriydi benim için. En azından vefa gösterip bir mesaj atmalıydım ona. Öncesinde küçük bir stalk yaptım, belki nerede olduğunu bulurum diye. Instagram hesabına baktığımda hesabı kilitliydi ve biyografisinde "BÜ|İstanbul" yazıyordu. Demek ki annesinin yanında kalıyordu. BÜ ne be? Ü üniversitedir herhalde, herkes bu aralar lise/ üniversite adlarını yazıyordu biyografi kısmına. B ne peki? Google> İstanbuldaki B ile başlayan üniversiteler>enter.
Bilgi? Olabilir. Boğaziçi? Sırığın dersleri o kadar iyi miydi acaba? Bahçeşehir? Belki. Üniversite araştırması yaparken bir yandan da ne mesaj atacağımı düşünüyordum. Birden Sırık bana aşk doktorluğu yaparken benim ona kanıt ve yeni görev için mail atmam aklıma geldi. Hafif bir tebessüm ettim, sonra da yüzüm düştü. Sırık beni hiç mi merak edip özlememişti? Benim bildiğim sarı kafa ne olursa olsun Amazon kızına ulaşırdı. Belki de onun için artık Rüyalar kızı olduğum içindir. Belki de onun için artık hiçbir şeyimdir. Son düşündüğümden sonra kalbimde ani bir ağrı oldu. Belki de artık hayatında bir anlam ifade etmediğim için arayıp sormamıştır beni. O an mesaj atmaktan vazgeçtim. Unutmak istiyordur beni ya da çoktan unutmuştur, ben de boşuna mesaj atmayayım, kendimi hatırlatmak gibi olur. Evet evet, doğru karar.
Pencereyi açmak için cama yaklaştım. Hava kararmıştı, saat dokuza geliyordu. Pencereyi açtığımda yağmurun yağdığını fark ettim. Ve sokak lambasının yanındaki karartıyı...