bölüm atlamadan okuyun lütfen,
Vera Görkem;
Koray: hepberaberiz
Koray: siz de gelsenize yanımıza
Koray: Kuzey bakmaz diye mesaj atmadım bile, kapatmıştır telefonunu
Koray: belki senin yanındadır diye sana yazayım dedim
Vera: yok, değil
Vera: siz neredesiniz
Koray: sahildeki kafede
Haklıydı, Kuzey telefonunu kapatmıştı. Bugün bir daha da açmayacağını biliyordum çünkü yalnız kalmak istiyordu. Bugün her tekrarlandığında bizimle, hatta herkesle, iletişimini keserdi. Telefonunu kapatır, saatlerce gelmezdi.
İnsanın ikizini kaybetmesi hiç kolay değildi.
Güney'in hastanede olduğunu haberi Gökçe Teyze'ye geldiğinde, Gökçe Teyze hemen annemi aramış ve haber vermişti. Annem o sırada yanımdaydı, her şeyi duymuştum. Apar topar hastaneye gitmiştik, ne olduğunu daha tam olarak bile anlamadan. Daha sonra Kuzey'i görmüştüm, on üç yaşında olmamıza rağmen omuzlarında tonlarca ağırlık var gibi duruyordu. Hastane koridorunda köşeye oturmuş, dizlerini kendine çekmiş ve başını ellerinin arasına almıştı. Sadece düz bir noktaya bakıyordu.
Yanına gitmiş, ona destek olmaya çalışmıştım ama beni yanından kovmuştu.
Kırılmıştım, çünkü kaybetme korkusunu onun kadar yoğun hissetmiyordum.
Birkaç saat sonra doktor ameliyathaneden çıkarak ellerinden geleni yaptıklarını ancak Güney'i kurtaramadıklarını söylemişti.
On üç yaşımızdaydık.
Ne yapacağımızı bilememiştik.
Derin bir nefes alarak düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım. Arabama binmiş ve kafeye sürmeye başlamıştım. Kafeye geldiğimde içeriye girmiş ve bizimkilerin olduğu masaya ilerleyerek Bahadır'ın yanına oturmuştum.
"Aslında seni sorguya çekecektim ancak başka zamana," diyerek kolunu omzuma atmış ve bana sarılmıştı. "Kuzey nasıl? Çok mu kötü?"
"Her 28 Mayıs'ta olduğu gibi işte."
"Birkaç kez aradım ancak telefonu kapalıydı," diyen Sude, telefonunu masanın üzerine bıraktı.
"Ben de mesaj atmıştım," diyen Bahadır, derin bir nefes aldı. İnip kalkan göğsünden anlamıştım. "Belki döner diye."
"Dönmez," diyerek masanın üzerindeki Bahadır'ın çakmağına uzandım ve çakmağı elime alarak yaktım. "Yarına kadar haber alamayız."
Ben ateşe bakmaya başladığımda Bahadır çağmağını elimden almış ve masanın üzerine geri bırakmıştı.
"Ne istersin? Sipariş verseydin."
Elimi kaldırarak garsona seslendiğimde garson masaya gelmişti. Yalnızca filtre kahve istemiştim çünkü Türk Kahvesi ufak fincanlarda geliyordu ve o kahve bana yetmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzey Vurgunu [texting]
Short StoryBilinmeyen Numara: ne olur kurtar beni Bilinmeyen Numara: bak, bu Bilinmeyen Numara: bu çok tuhaf bir his Bilinmeyen Numara: kalbimi senin ellerine bıraktım, istediğin her şeyi yapabilirsin Bilinmeyen Numara: ve ben boğuluyorum Bilinmeyen Numara: ka...