Gün erken başlardı buralar da, baharda kuş sesleri dolardı sıcak ekmek kokan odalara, kışın soğuk rüzgar ıslık çalardı yorganın altında üşüyen bedenlerin kulaklarına...Gün ağarmaya başlamıştı yavaş yavaş...
Sabah ezanı, arkasından yağmuru getirdi. Hafif bir inlemeyle uyandı Zeliha, kocasının nefesini hissediyordu yüzünde... Canı acıyordu bir yandan, bir yandan da kocasını uyandırmaktan korkuyordu. Farkındaydı bebeği fazla hareketli fazla kıpır kıpırdı.Elleriyle yattığı yerden bacaklarına uzandı bir ıslaklık vardı ne kadar üçüncü çocuğunu doğuracak ta olsa o acı o heyecan ilk çocuğunda ki gibi oturdu kalbine. Canına tak etmişti sancı, giderek daha çok şiddetleniyor soğuk soğuk terler döktürüyordu. Dayanamadı derinden gelen bir inlemeyle yükseldi sesi. Kocası en başında anlamasa da neler olduğunu sertçe yükselti sesini Sabahın bu saatinde aklını mı oynattın kadın? Zaten birazdan kalkıp tarlada alacağız soluğu,ah kadın milleti değil mi vakit saat beklemiyor dertleri bitmek bilmiyordu.
Perdelerin arasından hafifçe vuran ışıkla gördü kadının terden boncuk boncuk olmuş yüzünü. Anladı kolay kolay sesi çıkmazdı Zeliha'nın uyandı yatakta doğruldu. Soğuk hava ahşap evin içinde dolanıyordu.
Geliyor bey! Bebek geliyor.
Bebek demişti cinsiyetini bilmiyordu ki bilmeyi geç öğrenmekten korkuyordu ya kızsa? Kocası istemezdi kız çocuk iki evladı vardı ikisi de erkek. Ama olmazdı erkek adamın kız çocuğu ayıplanırdı. Hem nasıl alacak diye düşünürdü önünü başını. Horlanırdı kız çocuğu. Hissediyordu anne değil mi içinde taşıdığı bebeğin kız olduğunu hissediyordu. Keşke karnında yaşasa ömür boyu, böyle bir imkânı olsa o karnında yaşatırdı onu bu kirli dünyaya bu kirli düşüncelerin içine doğurmazdı kızını. Onu sattıkları gibi satarlardı kızını da üç beş kuruşa.
Kocası apar topar giyindi ebe Emine'yi getirecekti. Adam kendini dışarı atar atmaz ürperdi dışarısı felaketin bir parçasıydı sanki ,şubat soğuğu köyün her yanında bıçak kesiyordu. Koşar adımlarla koyuldu yola.
Küçük oğlu uyandı anasının iniltilerine korkmuş ağlamaklı geldi başına. Canımı çıkıyor ,canından can mı gidiyordu? Annesi hiç böyle bağırmaz inlemezdi kocasından korkusuna saklardı acı çekse de çehresinde acıyı.
Vakit o demeye kalmadan getirdi kocası ebe Emine'yi konu komşudan birkaç kadında düşmüştü peşlerine hazırladılar temiz çarşafları, sıcak havluları, çıkardılar odada kim var kim yok. Sessizdi ev duyan gelmişti ama çıt çıkmıyordu kimseciklerden bir tek Zeliha'nın çığlıkları dolduruyordu evi...
Ikın kızım dedi ebe ıkın kızım ıkın.
Zeliha'nın çığlıkları ne kadar yükseliyorsa bir o kadar da ebenin sesi yükseliyordu.Doğurmak istiyordu ama gerçek onun tahmin ettiği gibi olacaksa eğer taş olsa kalsa bu yavrucak içimde diyordu Zeliha.
Son bir çığlık duyuldu, ardından daha doğar doğmaz acıya düşen bir bebeğin ağlama sesi...
İşte o sessizlik yerini sevince bırakacakken kundaklanıp kucağına verildi Zeliha'nın bebeği...
Ebe Emine Maşallah kızım sağlıklı bebek demekle kalmış ortalığı toparlamaya koyulmuştu.. Enver kapının tam önünde bekliyordu, içtiğinin kaçıncı tütün olduğunu bilmeden. Kapı aralandı,
Enver ebe anayı tuttu kollarından
Söyle Emine ana sağlıklı mıdır benim oğlan ?
Kadıncağız ne yapsın çaresiz oda biliyor kız çocuğunun sessizliğini.