"Lanet telefon, lanet sabah, lanet güneş!" Homurdanmalarımla birlikte yatağın içinde telefonumu aramaya devam ediyordum. Ayaklarımla her yeri yoklasam da hiçbir şey hissetmemiştim. "Lan nerdesin, nerede?" diye bağırarak ters döndüm ve bu sefer de ellerimle aramaya başladım. Yorganla boğuşuyordum resmen. "Hay sikeyim seni de! Kim arıyor amına koyayım bu saate zır zır zır!" Oflarayak kafamı yastığa gömdüm ve sola doğru döndüm. Komidinin üzerindeki telefonum gözüme çarpınca ettiğim tüm küfürleri kendimde hissetmiştim. "Ben mal mıyım ya?" diyerek kolumu telefona doğru uzatarak aldım ve uyku mağruru gözlerle bir süre ekrana baktım. Daha sonra ekrandaki harfler birleşip bir bütün oluşturduğunda yerimden zıplayarak doğruldum. Sikeyim, Koçer arıyordu. Hatta yirmi sekiz kere aramıştı, bu yirmi dokuzuncuydu.
Gözüm saate iliştiğinde henüz işe başlama saatimin olmadığını görmüştüm. Bu adam beni bu saatte niye arıyordu ki? Ona bir şey olmuş olma düşüncesiyle otuzuncu aramasını yanıtladım ve hızlıca sorularımı saydırmaya başladım. "İyi misin? Bir yerin kanıyor mu? Ya da kırık çıkık var mı bir yerinde? Acıyor musun? Neredesin? Bekle geliyorum, bekle. " Art arda konuşmaya devam ederken aynı zamanda yataktan kalkmış ve yarım yamalak bir şekilde üstümü giymeye çalışıyordum. "Günaydın, Erce Bey." Pantolonumun sadece bir bacağı giyinik halde durakladım ve boş gözlerle duvara bakakaldım. Ben az önce ona nasıl hitap etmiştim öyle?
"Aa, size de iyi akşamlar Koçer Bey. Siz bu saatte beni o kadar çok arayınca ben bir şey oldum. Şey... İşten atılırım felan sandım ondan öyle heyecanlandım." Sıçmıştım ve güzelce sıvıyordum şu anda. Telefonun ardında kısa bir sessizlik yaşandı, nedense şu an gülümsediğini hissediyor gibiydim. "Sordum mu?" diye konuştu ciddiyetini korumaya çalışarak. Harbiden, herif sormamıştı ki. Ağzını bal arısı soksun Erce! "Neyse ne, gelip bana kahvaltı hazırlamanı istiyorum. Hemen!" Ne demişti o? Ben özel koruma olarak işe başladığımı sanıyordum lan. "Niye ki?" diye sordum kısık bir sesle. O benim aksime gayet gür bir şekilde ofladı. Oflayışına bile hastaydım adamın. "Çünkü acıktım ve kahvaltı yapmak istiyorum Erce. İtirazın mı var?" Dumur olmuş bir halde yatağıma kendimi bıraktım ve tavana diktim bakışlarımı. "Hala yatıyor musun sen? Yirmi dakika içinde burada oluyorsun. Adresi mesaj atarım."
Atmasına gerek yoktu, sevdiğim adamın ev adresini tabiki de ezberimde biliyordum.
🔥
Şu an Koçer'in kimseyi sokmadığı evinde, hatta mutfağındaydım. Ve tabiki de ona kahvaltı hazırlıyordum. Ben özenle bir şeyler hazırlarken beyefendi pijamalarıyla masada oturmuş beni izliyordu. Bu durumdan keyif aldığına adım gibi emindim. Herifin koruması mıydım yoksa hizmetçisi mi, belli değildi. "Portakal suyumun içine biraz şeker at, ekşi sevmiyorum." Biliyorum bebeğim, biliyorum. "Koçer Bey, itiraz ediyor gibi olmasın fakat ben size neden kahvaltı hazırladığımı çözemedim?" Ona doğru döndüm ve masum bakışlarımı yüzüne yolladım. Elindeki kahvesiyle oyalanmayı kesip bana baktı ve tek kaşını kaldırdı. "Sen benim özel bir şeyim değil misin? Her şeyi yaptırabilirim işte, sana mı soracağım?" Sevdiğim adam olmasanız şuracıkta minik burnunuza kafayı yemiştiniz Koçer Bey.
"Sizin özel korumanızım, özel hizmetçiniz değil?"
"Erce, sen hep böyle konuşacak mısın? Güvenilir bir hizmetçi bulana kadar böyle sürecek. Merak etme, maaşının iki katını alırsın." Demek ki hizmetçisiyle arasında bir gerginlik olmuştu. Bu konuyu araştırmayı aklıma not ettim. "Benim için sorun değil." diye hızlıca konuştum ve portakal suyunu da masaya yerleştirdim. Benim için tabiki de sorun değildi. Hatta bu duruma içimden göbek bile atıyordum. "Başka bir şey daha ister misiniz?" Kafasını sallayarak onayladı. Ne olduğunu sorarcasına baktığımda karşısındaki sandalyeyi gösterdi. Hasiktir, oturmamı mı istiyordu? "Anlamadım efendim?"
"Anlasan şaşardım, kas yığını. Kahvaltı yapmamışsındır, otur bana eşlik et." Gözlerimden kalpler fışkırıyordu resmen. Sakinliğimi korumaya çalışarak karşısındaki sandalyeye oturdum. Ben oturunca o ayaklandı ve önüme bir çatal ile bardak bıraktı. Anın etkisiyle hafif hafif titriyordum. Şu an Koçer ile kahvaltı yapıyorduk! Hem de onun evinde ve benim hazırladığım sofrada! Kendi kendime gülümserken Koçer'in garip bakışkarına denk geldim. Gülümsememi yüzümden silmeden konuştum. "Aklıma bir şey geldi de." Omzunu silkerek tabağına salamları bocaladı. Salam ve peynir hastasıydı. "Bardağını yaklaştır." Komutuyla bardağımı ona doğru yaklaştırdım ve çay dökmesini izledim. Sikeyim, şu an bana çay döküyordu.
Sakin kalmam lazımdı.
"Koçer Bey." Ortamı dağıtmak için konuşmaya başladığımda eğdiği kafasını kaldırdı ve mavilerini gözlerime değdirdi. "Sizi kimden ve neyden korumamı istiyorsunuz?" Her hareketini izliyor ve aklıma kaydediyordum. Yavaşça yutkundu, elindeki çatalı masaya bıraktı ve derin bir nefes aldı. "Sanırım detay bilmene gerek yok. Her türlü tehdite karşı hazırlıklı olsan yeterli." Kısık gözlerle gözlerini taradım. Gerilmişti, her halinden belliydi. "Her türlü tehdit derken? Silahımı kullanabileceğim türden şeyler mi bunlar?" Gözlerini devirerek alaycı gülümsemesini dudaklarına yerleştirdi. "Silah kullanacak yer arıyorum demiyorsun da! Ağzımı arıyor bir de, akıllım." Büyülenmiş bir şekilde onu izliyordum. Utanmasam ağzımın suları masaya akacaktı. Konuyu tekrardan değiştirmek adına lafa girdim. "Sizi ilk defa spor kıyafetle görüyorum." diyerek ağzıma bir adet zeytin attım.
"Beni kaç kere gördün ki?" diye sormasıyla çiğnediğim zeytinin çekirdeği boğazıma kaçtı ve deli gibi öksürmeye başladım. "Boğuluyor musun sen?" Anlamsız sorusu karşısında öksürüklerim arasında ona doğru döndüm ve ciddi misin bakışımı yolladım. Boğuluyordum işte amına koyayım. Ağır adımlarla yanıma doğru geldi ve omuzumdan tutarak bedenimi kaldırdı. "Sikeyim ya." Mırıldanışını bir süre anlamasam da daha sonra anlamıştım. Şu an göğsü sırtıma yaslıydı ve kollarını bedenime dolamış bir haldeydi. Zeytin çekirdeğinden ölmesem bile bu andan ölebilirdim. Öksürüklerimin arasından konuşmaya çalışsam da ne dediğim anlaşılmıyordu. Koçer belimdeki kollarını sıkılaştırdı ve midemi kendisine doğru bastırdı. Boğazımdaki çekirdek fırlayarak onun kahve bardağının içine düştü.
"Cidden mi? Neden benim bardağım?" Şu an tek derdi bu muydu? Derin derin nefesler almaya çalışarak sandalyeye oturdum. Elim hala boğazımdaydı. "Daha kendini zeytin çekirdeğinden koruyamıyorken beni nasıl koruyacaksın merak ediyorum." Alayla konuşması sinirimi bozuyordu. Ne var yani, hiç mi boğazına zeytin çekirdeği kaçmamıştı! "Benim önceliğim her zaman se-sizsiniz, Erce Bey." diyerek çatalımı elime aldım ve yaptığım omleti yemeye devam ettim. "Eyvallah." dedi ve bir süre gözlerini yüzümden çekmedi. Ben ise ondan hariç her yere bakıyordum. Kıkırdama sesini duyduğumda göz ucuyla ona baktım. Kafasını öne eğmiş kendi kendine gülüyordu. Büyülenmiş gözlerimi fark etmemesini umuyordum. "Neye gülüyorsunuz?" diye sordum buğulu bir sesle.
"Zeytin çekirdeğinin boğazına kaçtığı aklıma geldi de, ona gülüyordum." Göz devirdim ve dudaklarımı büzerek somurttum. Gerçekten de sinirlerim bozulmuştu. Sevdiğim adam tarafından alay konusu olmak hoş değildi. "Şş, kas yığını?" Yüzümü buruşturarak ondan tarafa döndüm. Bir patronun çalışanıyla böyle konuşması mı doğal mıydı? "Buyrun, Koçer Bey." Kaşlarını havaya kaldırdı ve yandan bir gülümseme gönderdi. "Aramızdaki resmiyeti kaldıracağımız zamanlar da gelecek." Bön bön yüzüne bakıp ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Kalp atışlarım yüz seksen kilometreye ulaşmıştı bile. Eğer düşündüğüm şeyden bahsediyorsa, onu tavlamak gerçekten de kolay olmuştu. Fakat benim tanıdığım Koçer, elbetteki benim düşündüğüm şeyi aklının ucuna bile getirmezdi.
"Abi kardeş olacağımız zamanları diyorum yani."
Buyurun bir de buradan bakın.
🔥
İlerlemeye bie puan verecek olsaydınız, 10 üzerinden kaç verirsiniz?
Çiftimizi nasıl buldunuz ama, ne kadar da birbirleriyle anlaşan bir çift ksşdkbşfk
Yeni bölüm kim bilir kaç yıl sonra gelir, ohooo.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koçer | Beni Senden Koru
Kısa Hikaye"Ee, işe alındım mı?" diye sordum rahat bir tavırla. Alt dudağını dişlerinin arasına aldı ve burnundan sert bir soluk verdi. "Artık benimlesin." dedi ve önüme kağıt parçalarını uzattı. Bunlar sözleşmeler oluyordu. Başarmanın verdiği rahatlıkla gülüm...