Ölümle Tanışmak

331 8 2
                                    

Sonbaharın soğukluğuna rağmen Times Meydanı çok haraketliydi.Devasa reklam panoları muhteşem kalabalığın yanında sanki yokmuş gibi insanların nerdeyse hepsi gözlerini kaldırıp bakmıyor bile. Hatta insanlar yanından, arkasından, önünden geçen insanları orada olmalarına rağmen görmüyorlar. Siyah kapşonlu, bütün dikkatini vermiş çevresindeki insanları süzüyor. Renkli gözleriyle bazıları bir ucube, bazıları gizemli olduğunu düşünüyor ama bunlar onun umrunda bile değildi. O yine avını bekleyen bir kurt gibi asil gözleriyle etrafı süzmeye devam ediyordu.

West Bulvarı'nda küçük ve samimi bir barda Isabel, arkadaşlarıyla 19'uncu yaş gününü kutluyordu. Siyah saçları belinin ince ve esnekliğini saklamış, yeşil gözlerinin 1972'den kalma aynaya bakınca daha çekici olduğunu hissedebiliyordu.Bu gece onun gecesiydi pastalar ve kaçak Belçika biraları onun için gelmişti. Masadaki Lucky Strike'ın sisli ve boğucu dumanı, onu çoktan pasif içiciliğin ötesine götürmüştü bile ama o memnundu halinden. Birden saate baktı, yarımdı .Babası fazla geç kalmamasına dikkat ederdi. Hatta gelip bu güzel geceyi mahvedebilirdi bile.Isabel isteksizce arkadaşlarına:

-Benim artık gitmem gerekiyor.Mâlum babam.

-Ben bırakırım seni eğer istersen.

-Hayır Paul gerek yok kendim gidebilirim.

-Peki nasıl istersen...

Dedi üzgün bir ses tonuyla Paul. Halbuki aklında yalnızca Isabel ile yakınlaşma vardı.

Isabel hafif titreyerek yola koyulmuştu. Çürümüş yapraklar, yolun her yerine savrulmuş rüzgar ile yerçekimine karşı havada süzülüyorlardı. Sokak lambalarının biri yanık biri sönük biride yanıp sönüyordu.Hiç kimse yoktu etrafta. Isabel korkmuyordu ama yine de herkeste olduğu gibi bir seri katil onu takip ediyormuşçasına bir his vardı içinde. Alışkanlıktan olsa gerek biliçaltında takılı kalmış ve aklına belirli bir şey gelmez olmuştu. Birden çığlık attı. Korkudan beyaz teni daha da beyaz oldu. Kedileri çok severdi ama çöp konteynırından fırlamalarına çok anlam veremezdi. Isabel korktuğu an kimseyi sevemeyenlerdendi. Eve yaklaşık 500 metre kalmıştı. Rüzgarın sesi ve yaprakların melodik hışırtısı dışında bir ses duymuyordu. Birden bir imdat sesi duydu ve çok vicdanlı ve merhametli olduğu için ve en çok da korktuğu için sese doğru koşmaya başladı. Bir ara sokakta yatan siyah kapşonlu birini farketti. Cinsiyeti bile belli olmuyordu. Yakınlaştığında yerde yatan siyah kapşonlu konuşana kadar Isabel'in merhameti korkusunun önüne geçti. Hatta böyle acı çeken bir insandan korktuğu için kendinden nefret etmeye başladı. Kapşonlunun koluna girdi ve onu kaldırıma oturttu:

-Ne iyi insanlar var Tanrıya şükür...

-Evin nerede,ailen varmı?

-Kimsem yok. Sokaklarda yaşıyorum ve yorgunum.

-Tamam biraz sakin ol sadece adını söyle bana.

-Adım yok benim.Benim ilk adım sen olacaksın.

Isabelin göz kapakları birden kapanmaya başladı ensesindeki acıyla...

Isabel gözlerini açtığında bunun basit bir göz kırpması olmadığını farketti. Her yer bulanıktı, ortalığı süzüyor. Neden ve nasıl burada olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Tavanda yanıp sönen, Isabel'in güzel gözlerini rahatsız eden bir ışık , elleri ve ayaklarında paslı zincirler vardı . Bulunduğu yer hiçbir anlam ifade etmiyordu onun için. Ensesindeki ağrı yeterince ızdırap veriyordu.Bir şey düşünmek istemiyordu ama birden, bir adama yardım etmeye çalıştığını hatırladı. Sonrasında neden ve nasıl buradaydı? Niye elleri kolları bağlıydı? Niye ensesi ağırıyordu? Halinden aşırı memnuniyetsiz ortalığa bakarken bir kapı gıcırdaması duydu ve içeri siyah pantolonlu, siyah kapşonlu, siyah asker botlarıyla bir adam arkasındaki ışık hüzmesiyle içerideki anlamsız karanlığa daldı yavaşça. Yüzünü tam göremedi Isabel. Çünkü ışık gözlerini alıyordu, hissedebiliyordu. Bir koku yaklaşıyordu, pis bir koku sanki yıllardır yıkanmamış gibi sanki. Amonyak kokusu da olabilirdi kokladığı. Koku, içinde bulunduğu depo gibi bir yerden geliyordu. İçeri hayvandan başka kimse girmemişti daha önce. Kokuyla beraber Isabelin kulağına:

-Bugün benimsin,herkes bu olaydan bahsedecek.

-Lütfen,lütfen! Yapma ne olur! Tanrı aşkına ben sana hiç bir kötülük yapmadım.

-Sen beni mahvettin. Senin yüzünden nefret ediyorum kendimden. Bana hayvan gibi davrandın.

-Delisin sen, seni tanımıyorum bile. Ne yapmış olabilirim sana? Lütfen! Karıştırıyosun! Ben seni ilk defa gördüm.

-Özür dile,yalvar bana belki affederim seni.

-Yalvarırım! Lütfen bak ben seni tanımıyorum.

-Yalvar dedim seni fahişe.

Dedi bağırarak. Sesi, Isabelin kulaklarını çınlatmıştı. Korkudan titriyordu. Göz yaşları, kazağının altındaki ipek gömleğini ıslatmaya başlamıştı. Ölmek istemiyordu. Doğum gününde ölmeyi hiç istemiyordu ama siyah kapşonlu adamın şaka yapar gibi bir hali yoktu. Artık tanımadığını açıklamaktan sıkılmış, sadece af diliyor ve yalvarıyordu. O af diledikçe siyah kapşonlu adam tebessüm ediyordu. Aslında yakışıklı bir adama benziyordu Isabel belki de yemeğe bile çıkabilirdi onunla ama jest ve mimikleri iğrenç geliyordu o an. Isabelin karnından boynuna doğru bir korku hakimdi sanki hiç geçmeyecekmiş gibi. Siyah kapşonlu adamın elinde keskin bir tel vardı. Isabel'in üstünü yırtmaya başladı. Beyaz sütyenini çıkarmış göğüs uçlarını sıkıyordu.O sıktıkça Isabel yardım istiyordu. Siyah kapşonlu adam elindeki teli Isabel'in göğüs uçlarına sarmaya başladı.O sardıkça Isabel çığlık atıyor acıdan kıvranıyordu. Göğsünden akan kanlar Isabel'i korkutuyor ve ağlatıyordu. Hıçkırık seslerini duyan Siyah kapşonlu adam zevkten çıldırıyordu adeta. Isabel'in göğüs uçları kesilmiş ve yere düşmüştü.Siyah kapşonlu adam elinde ki teli alıp kızın arkasına geçti. Isabel'in boğazına taktığı teli sertçe kendine çeken Siyah kapşonlu adam heyacandan nefes alış verişini kontrollü yapamıyordu. Isabel artık ümidini kesmiş zaten hareketleri de havasızlıktan yavaşlamıştı. Kapşonlu adam zevkten çıldırıyor, Isabel'in acı çekmesinden sadece zevk alıyordu. Isabel'in hareket etmediğini farketti. Bu onun için önemliydi çünkü Isabel ölmeliydi çünkü onu görmüştü. Kapşonlu adam cebinden bir kalem çıkarıp Isabel'in bacağına bantla yapıştırdığı kağıda bir şeyler yazmaya başladı sonra hiç kimse yokmuş gibi Isabel'in cansız bedenini orada bırakıp karanlıkta kayboldu.






TravmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin