Kervancıoğlu konağında bu sabah da diğer sabahlar gibi başlamıştı. Asya, her zamanki gibi dayısının odasına girip onu öpücükleriyle uyandırmış ve neşeli kahkahalarıyla etrafa enerji saçmıştı. Bunlara alışkın olan Ömer Kervancıoğlu ise, tüm kalbiyle sarıp sarmalamıştı Asya'yı. Kardeşinden sonra en değer verdiği kişi kardeşinin çocuğu olmuştu her daim. Annesi ve babasından bile daha öndeydi Ayşe ve Asya.
"Sen yine mi dayını uyandırmaya geldin?" diyerek Asya'nın yanaklarına buse kondurdu Ömer. Asya ise hoşnut bir şekilde kafasını salladı ve daha da sıkı sarıldı dayısına.
O sırada Ayşe, söylenerek odaya girdi.
"Kızım kaç defa söyleyeceğim dayını bu şekilde rahatsız etme diye."
"Ne rahatsızlığı Ayşe, lütfen bir daha duymamış olayım. Bu olay yeğenim ile benim aramdaki bir olay. Biz birbirimize her sabah sarılmadan güne başlayamıyoruz. O benim enerji kaynağım." dedi ve Asya'yı alnından öptü. Dayısından güç alan Asya ise
"Bak anne, dayım rahatsız olmuyor işte. Sana söylemiştim ben." Dedi cadıvari bir tavırla.
Kızının bu halini gülünç bulan Asya, tebessüm etti ve abisine dönerek
"Abi, dadı ilanını verdin mi gazeteye?"
"Evet verdim. Yoksa başvuru yapan mı oldu?"
"Daha olmadı da o yüzden sormuştum. Biraz kaygılıyım bu konuda. Ne de olsa aradığımız dadının bu evde kalmasını istiyoruz. Herkes kolay kolay kabul etmeyecektir."
"Sen merak etme, ben bir şekilde hallederim." diyen Ömer ayağa kalktı ve kardeşinin de alnından öperek banyoya yöneldi.
************************************************
O ilanı görmemin üzerinden tamı tamına 1 hafta geçmişti. Benim de bu süreç içerisinde düşünecek çok zamanım olmuştu. Okulda öğrencilerimle birlikteyken, evde yemek yaparken, marketten yoğurt alırken bile...Beynim durmadan o insanların soyadını tekrarlıyordu. Daha doğrusu, hayatımı mahveden insanların soyadını...Hayatımın hiçbir anında, insanlardan nefret etmedim. Edemedim. Kalbimi; nefret, kin, öfke gibi insanların içini kemiren duygulardan uzak tutmaya çalıştım. Mutluluğun sırrı belki de budur diyerek. Lakin; o insanlara olan kinim, kalbimin bir köşesinde nefret tohumlarının yeşillenmesine neden olmuştu yıllar önce. Her ne kadar o hastalıklı bitkileri söküp atmayı istemiş olsam da, mantığım bana engel olmuştu. Belki de engel olan mantığım değil, aile özlemimdi.
Pedogoloji kitaplarımı dolabımdan aldıktan sonra, sınıfımın yolunu tuttum. Bu dünyada huzur bulabildiğim sayılı yerlerden biriydi orası. Çocukların neşeli kahkahaları, bir zamanlar mutlu olduğum hayatı anımsatıyordu bana. Sınıfa girdiğimde, her zaman olduğu gibi çocukların keyifli kahkahaları karşıladı beni. Ben de her zaman olduğu gibi, farkında olmadan tebessüm ettim. Bugünkü yapacağımız etkinlik kağıtlarını çocuklara dağıttıktan sonra etkinliği yapmaya başladık. El işi kağıtlarını kesip, fon kartonlarına yapıştırdık. Fon kartonlarımızda hiç yer kalmayınca da, istediğimiz renkteki boyalarla üzerine hayal ettiğimiz oyuncak modelini çizmeye başladık. Bu şekilde hem motor becerileri gelişmiş olacaktı hem de hayal güçleri. Onların yaptığı her etkinliğe ben de dahil oluyordum. Bu benim için, bir terapi yöntemiydi. Keyifle geçen 3 saatin ardından evlere gitme vakti gelmişti. Çocukları bahçeye çıkardıktan sonra servislerini bindirmeye yardım ettim. Ardından öğretmenler odasına gidip çantamı aldım. Çıkışa doğru yürürken de öğretmen arkadaşım Kemal'in sesini duydum.
"Zehra! Bir dakika durur musun?" Demesiyle birlikte olduğum yerde durup, arkaya döndüm. Yanıma iyice yaklaşan Kemal elinde tuttuğu gazeteyi bana uzattı ve
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyük Aşklar Ïntikamla Başlar
FanficKelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!! ??