BÖLÜM -3-

183 17 0
                                    

Bugün okuldaki son günümdü. Üç gün önce müdürlüğe istifamı vermiştim. Neden istifa ettiğimi sorgulasalar da çok üzerime gelmemişlerdi. Bu da beni büyük bir yükten kurtarmıştı. Yalan söyleme yükünden. Hayatımın hiçbir anında yalan söylememiştim çünkü. Daha doğrusu söyleyememiştim. Ïçimden bir ses ise, bundan sonra bu olayın değişeceğini söylüyordu. Mantığım ve kalbimin kesiştiği yerde duruyordum. Ve ne yazık ki, mantığım yerine kalbimin sesini dinlemeyi tercih etmiştim. Sınıftaki öğrencilerimle dün vedalaşmıştım. Başta onlar da çok üzülmüştü bu kararıma. Ancak, daha sonra kabullenmişlerdi. Bugün ise günlerden cumartesiydi. Okulda kalan eşyalarımı toplamaya gelmiştim. Tüm eşyalarımı kutuya koyduktan sonra, dolabımın anahtarını da öğretmenler masasının üzerine bıraktım. Ne de olsa o dolap artık bana ait değildi. Bugün ise, benim için büyük bir gündü. O eve gidecektim. Kervancıoğlu Konağına. Belki de bu günden sonra, o evde yaşamaya başlayacaktım. Her sabah uyandığım zaman ailemin katilleriyle göz göze gelecektim. Onları gördüğüm zaman nasıl hissedeceğimi o kadar çok merak ediyordum ki... Kutumun kapağını kapattıktan sonra bahçeye çıktım. Son kez arkamı döndüm ve okula baktım. Bu okulda o kadar çok hatıram vardı ki. Mezun olduktan sonra çalışmaya başladığım ilk okul burasıydı. Hayatımın en güzel anıları bu yerde geçmişti. Bu yüzden minnet duyarak tebessüm ettim. Otobüse bindim ve evimin yolunu tuttum. Eşyalarımı eve bıraktıktan sonra teyzemle vedalaştım. Uzun bir süre ağladı ardından da kızdı. Çünkü o da az çok biliyordu neden gitmek istediğimi. Başımı belaya sokmamam için de bir milyon kez uyardı. Son kez sarıldık ve ben evden ayrıldım. Bu sefer otobüse binmedim. Çünkü evleri şehrin biraz dışındaydı ve otobüsler de büyük bir ihtimalle oradan geçmiyordu. 45 dakikalık otobüs yolculuğundan sonra nihayet o evin kapısındaydım. Kervancıoğlu köşkü tam karşımda duruyordu. 10 dakika boyunca evin kapısında dikildim. Çünkü hala girip girmemekte kararsız kalmıştım. O insanları gördüğüm zaman ne yapacağımı hala kestiremiyorum. Tek bildiğim, annem babam ve kardeşimin mezarlarinda gönül rahatlığıyla uyumalarını istiyor olmamdı. Çünkü bu insanlar bize yaptıklarından dolayı hiçbir şekilde ceza anlamışlardı. Her zamanki gibi hayatlarına devam etmişlerdi.

"Hanımefendi, iş ilanı için mi gelmiştiniz?" diyen bir ses, beni düşüncelerimden uyandırdı.

"Evet, iş ilanı için gelmiştim." diyerek adamın yanına doğru yürümeye başladım. Bu adam sanırım evin bahçivanıydı. Üzerindeki önlükten bunu kolay bir şekilde anlamıştım.

"Gelen başvurularla Ömer Bey ilgileniyor. Siz içeri geçin salonda bekleyin. Biz şimdi ona haber ederiz." diyerek sımsıcak bir şekilde gülümsedi bana. Ben de ona aynı şekilde karşılık verdim. Daha tam anlamıyla tanışmamıştık ama benim şimdiden içim ısınmıştı bu tatlı amcaya. Eve beraber girdik.

"Hediye, bak iş başvurusu için gelmiş bu hanım kızımız. Ömer Bey'e haber ver."

"Tamam" diyen kadın bana döndü ve

"Buyurun, biz sizi salonda bekletelim." dedi. Sanırım bu kadın da evin hizmetçisiydi. Tıpkı bahçıvan gibi çok güleryüzlüydü. Bu iki tatlı insana da şimdiden kanım ısınmıştı. Hizmetçinin yönlendirmesiyle birlikte beraber salona doğru yürümeye başladık. Salondan içeriye girer girmez başımın döndüğünü hissettim. Sanırım bir de midem bulanmaya başlamıştı. Yıllardır unutamadığım o yüz tam da karşımda duruyordu. Onu küçüklüğümde sık sık görürdüm. Babamın hem çocukluk arkadaşı hem de katiliydi o adam. O Tahir Kervancıoğlu'ydu .

"Hanımefendi, iyi misin?"

"Ïyiyim" demek zorunda kaldım. Aslında çok kötüydüm.

"O zaman gel de seni Tahir ve Jülide Kervancıoğluyla tanıştırayım. Bakacağın çocuğun anneannesi ve dedesi." diyerek beni içeriye doğru sürükledi. Aslında tanıştırmasına hiç gerek yoktu. Çünkü ben onları 20 yıl boyunca hiç unutmamıştım ki.

"Julide Hanım, bu kızımız iş ilanı için gelmiş."

"Öyle mi" diyen Julide Hanım tek kaşını kaldırdı ve beni tepeden tırnağa kadar süzdü.

"Anlat bakalım iş tecrübelerini" diyen Tahir Bey de söze karıştı. Kekelememeye özen göstererek,

"Çocuk gelişimi mezunuyum. Mezun olduktan sonra da bir anasınıfında çalışmaya başla..." diyordum ki

"Peki, benim yeğenime bakabilecek özelliklere sahip misin?" diyen bir ses ensemde yankılandı. Sesin sahibine dönmeme birlikte kalbimin ritminin değişmesi bir oldu. Bu eve gelirken bu insanlardan nefret duyacağımı düşünüyordum. Lakin şu anda duyebildiğim tek şey kalbimin atış sesiydi. Hiç bu kadar hızlı almamıştı çünkü.
Bir müddet hiçbir şey duyamadım ve göremedim. Çünkü tek baktığım yer o adamın yüzüydü. Kalbimin ritmini değiştiren o adamın yüzü.

"Dosyalara baktın mı oğlum?"
diyerek önünde duran kahveden bir yudum aldı Tahir Bey. Demek ki bu adam Tahir Bey'in oğluydu.

"Baktım baba." dedi ve bana dönerek.

"Ben hala sorumun cevabını alamadım." dedi.

"Ne gibi özelliklerden bahsediyorsunuz. Ben iş ilanınızı okurken beli başlı bir kriter göremedim." dedim.

"Asya, benim için her şeyden önde gelir. Benim bu dünyadaki en değerlilerimden biridir. Bu yüzden de ona bakacak olan dadının en iyi özelliklere sahip olması istediğim tek kriter."

"Çocuklarla aram çok iyidir. Anlaşacağımıza eminim."

"Onu zaman gösterecek. Bu arada benim adım Ömer" diyerek elini uzattı.

"Benim adım da Zehra." diyerek uzattığı eli sıktım.

"Benim adım da Ayşe" diyen bir kadın neşeyle içeri girdi.

"Sonunda birisi iş ilanı için geldi. Hiç kimse başvuru yapmayacak diye çok korkuyordum. Tanıştığıma çok memnun oldum Zehra."

"Ben de çok memnun oldum." dedim gülümseyerek.

Ayşe'yi de sevmiştim. O da bahçıvan ve Hediye Hanım gibi güleryüzlü birine benziyordu."

"O zaman hayırlı olsun diyelim."dedi Ayşe birdenbire.kardeşine şaşkınlıkla bakan Ömer Kervancıoğlu ise

"Bu kadar erken olmaz Ayşe. Biraz düşünmemiz lazım. Ne de olsa Asya'yı emanet edeceğiz." diyen Ömer Keevancıoğlu kaşlarını çattı.

"Abi, ben Zehra'yı şimdiden sevdim. Hem şu zamana kadar kimse başvuru yapmadı. Lütfen, kırma beni."

"Peki Ayşe peki. Ama sadece sen istediğin için."

"Oradan bakıldığı zaman çocuk mafyası gibi mi görünüyorum Ömer Bey." dedim sinirli bir şekilde. Çünkü onun bu tavrı beni gerçekten çok sinirlendirmişti.

"Bu da ne demek?" diyen Ömer Kervancıoğlu ise bana doğru bir adım attı.

"Abi, lütfen bulduğumuz ilk bakıcıyı da bu şekilde kaçırmayalım. Biraz makul olur musun? dedi yalvarır bir şekilde.

"Ben odama gidiyorum Ayşe. Bakıcı Hanıma da söyle, sadece deneme süresi olacak bu ay. Gelecek ay karar vereceğiz çalışıp çalışıp çalışmayacağına."

"Aslında ben zaten bu söylediklerinizi duydum Ömer Bey. Ayşe Hanımın söylemesine gerek yok." dememle birlikte hışımla odasına gitmesi bir oldu.

"Sen abime bakma Zehra. Asya konusunda fazla hassas. Kusura bakma."

"Önemli değil" diyerek gülümsedim. Sanırım Ayşe ve Ömer kardeşlerden en insancıl olanı Ayşe'ydi. Ömer bey ise beni çocuk mafyası sanıyordu büyük bir ihtimalle. Bu eve iyi bir niyetle girmemiş olabilirdim ama kesinlikle çocuklara zarar vermem, veremem. Ïçimdeki bu intikama rağmen. Benim tek derdim Tahir ve Jülide Kervancıoğluydu. Aileme yaptıkları şeyden dolayı o almadıkları cezayı benim sayemde 20 yıl sonra alacaklardı. Gerçekleri gün yüzüne çıkaracaktım. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum ama yapacaktım...

Büyük Aşklar Ïntikamla Başlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin