Yuvarlak ahşap bir masa
masada bir fincan.
Bir fincan
başkasını beklemeyen,
bir fincan
bencil.
Kare küçük
alabildiğince çok
kaldırım taşları.
Kenarda yuvarlak ahşap bir masa
kare küçük
alabildiğince çok
kaldırım taşlarının
üstünde,
yanında sarı sandalyeler.
Bir kadın
sarı sandalyeleri
iki tane
yuvarlak ahşap masayı
tek fincanı gören kadın.
Kare küçük
alabildiğince çok
kaldırım taşlarının üstünden
ritmik sesiyle
topuklu ayakkabısının sesiyle
sarı sandalyelere
iki tane
yuvarlak ahşap masaya doğru yürüyor.
Adam
bir adam değil,
o adam belirli
hep orada.
Kadın yürüdükçe
sarı sandalyelerden
iki tane
diğerini benliği ile doldurmak istedikçe
sarı sandalyenin sadece
renkten ibaret olmasını istiyor
adam kadına hazır değil.
Bencil fincanını
kendisini yansıtırcasına
kulpundan kavrayıp
dizlerini
ki bir insanın dizleri
kime dönükse kalabalıkta
o insan
kalabalıklar içinde yalnızca
o insanı görür.
Dizlerini çevirdi
sokağın boşluğuna.
Kadın dizlerinden aşağıda
biten eteğini
havalandırmayı
rüzgarı dövmeyi kesti.
Kesti nefesini adamın
başı dik
adamın kıyısına yaklaşmadan
aslında hiç durmayacak
hiç dinlenmeyecek
adamı hiç liman bellemeyecek gibi
devam etti.
Kare küçük
alabildiğince çok
kaldırım taşlarının üstünden
bir kadın geçti.