Dizlerimiz birbirine dönük oturuyoruz
çatısı yalandan tuğlalarla örülü bir evde
Sen adına aşk diyorsun
bu odaların
bu duvarların
bu saatin
ben susup geçiyorum.
Senin aşk dediğine
ben dönüp
göz ucuyla bile
bakacak insan değilim.
Oda zifiri karanlık
ama senin
senin ihanetle yoğrulmuş yüzün
başka ışıkları kırmaya çalışan gözün
aydınlatıyor önümü.
Gözümün önünde dans eden ışıklar
senden bana gelen ışıklar
yakıyor aradaki her şeyi
eritiyor aradaki buzları
ama
birbirimize savrulmuyoruz,
boğuluyoruz.
Yıkık duvarın köşesinden
yarınlardaki ben
mutlu yüzüm
doğruyu artık
gören gözüm
bana bakıyor.
Üzüntümü gören ben
senin yüzünde
iki kişinin yalnızlığını arayan
ama oradan
kovulan bana
kendim olmaktan
artık çok uzakta
adına derbeder dediği
bana bakıyor.
Ben bana bakıyor ama
seni orada bulamıyor
senden gideli çok olduğunu anlıyor
gülümsüyor
masayı devirip
seni ezip
seni bitirip
bu evi
-içindeki bizle-
yakıp
seni kül edip
giden benin
elinden tutuyor;
seni öldürüp
beni kurtarıyor.