'' ALKOL ''
Kendimi tüm bedenim ve ruhumla karışmış hissediyordum. Bir yanım hissettiğim duyguların yoğunluğundan dolayı olabildiğince huzursuz ve yorgundu. Diğer yanım ise mucizelerin, düşlerin, hayallerin gerçek olabileceğine inanıyor; ruhuma yayılan heyecanı tek bir saniye bile kaybetmiyordu ve bende saatlerdir bu iki yanımın arasında öylece eziliyordum. Avcumun içindeki çatalı tabağımdaki köfteye bastırıp, ağzıma attığımda gözlerimi Yiğit'e çevirdim. Benim ona bir şey söylemem gerekiyordu ama sanırım onun da bana söylemek istediği bir şey vardı.
'' Bir şey mi söyleyeceksin? '' dedim gülümseyerek.
'' Benim bu gece İzmir'e gitmem gerekiyor. '' dedi. Gözlerini önündeki tabağa çevirerek konuşmuştu. İlk kez beni bırakıp, gitmeyecekti. Bundan birkaç gün önce de İzmir'e gitmişti ama şimdi bunu yapacağı için sebepsizce gergin bir ruh haline sahipti.
'' Acelesi olan bir şey mi var? Keşke sabahı bekleseydin. Gece yolculuk yapman bana pek güvenli gelmiyor, biliyorsun. '' dedim. Yiğit son derece başarılı bir sürücüydü ve gece yolculuğu yapmanın onun için sorun olmayacağını biliyordum ama yine de karanlıkta ilerleyen bir şeyin hâkimiyetini elinde tutuyor olması bana her zaman ürkütücü geliyordu.
'' Sabahı bekleyemem, Vera. Bir an önce halletmem gereken bir şey. '' dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı onu onaylarcasına salladım. Ne işi olduğunu, neden bu kadar acele ettiğini sormayacaktım. Muhtemelen İzmir'deki işi babamla alakalıydı ve Yiğit onu sinirlendirmemek ya da daha fazla germemek için bir an önce halletmek istiyordu.
'' Biz de bu gece Defne'yle dışarıya çıkacağız. '' dedim. Sanki kendi odamıza gidiyormuşuz gibi rahat bir ses tonuyla konuşmuştum. Yiğit'in tabağında tuttuğu gözleri hızla beni bulduğunda devam ettim.
'' Üniversiteden arkadaşlarımızla burada bir mekânda buluşacağız. Zaten hepsini tanıyorsun. Yabancı biri olmayacak aramızda. '' Tabağımda kalan son patatesi de ağzıma attığımda karnımın uzun bir zamandan sonra ilk kez tam anlamıyla doymuş olduğunu hissedebiliyordum.
'' Nerede buluşacaksınız? '' dedi, ciddiyetle.
'' Şişli'de bir mekânda. Ben tam konumunu bilmiyorum ama Defne biliyor. Sende biliyorsundur. Malum sende eğlencene biraz düşkün birisin. '' dedim, net bir şekilde. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldığında bende gülmüştüm. Yiğit yıllardır hayatını İstanbul-İzmir arasında mekik dokuyarak yaşıyordu ve buradaki tüm eğlence mekânlarına hâkim olduğuna adım kadar emindim. Her ne kadar 3 aydır sevgilisi olsa da bu alışkanlığından feragat ettiğine inancım da ne yazık ki, çok zayıftı.
'' Dikkat edeceksin ama kendine tamam mı? '' dedi. Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.
'' İzin veriyorsun yani gitmeme? '' dedim, emin olmak ister gibi.
'' Ben senin abinim, Vera. Benden herhangi bir şey için zaten izin istemene gerek yok. '' Başını sorumdan hoşlanmaz bir tavırla iki yana salladı. Önümdeki tabağı elimin tersiyle itip, dirseklerimi masaya bastırdım.
'' Eğer sen gitmeyi istiyorsan istediğin her yere gidebilirsin. Ben sana güveniyorum, bir tanem. Bir hata yapmayacağına da, nerede nasıl davranman gerektiğini bildiğine de eminim. '' Yüzüme samimi bir gülümseme yayılırken oturduğum sandalyeden kalkıp, Yiğit'in yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.
'' Teşekkür ederim. '' dedim. Yiğit'in yüzüne de küçük bir gülümseme yayılırken sağ avcumu yanağına bastırıp, başparmağımla yüzünü okşadım. '' Ben hazırlanmaya gidiyorum o zaman. Sana da iyi yolculuklar diliyorum. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAPRAK
General FictionUzunca bir dalda tomurcuklanıp; tek başına yeşeren ve hep öyle kalan yeşil, küçük bir yapraktım. Günün birinde yıllardır beklediğim bir rüzgar hayatıma doğru esmişti ve ben dalımdan uzakta olan bir yere savrulmuştum. Bedenim tanımadığı o toprakla bu...