25.BÖLÜM

1.2K 40 0
                                    

'' İYİ Kİ DOĞDUN! '' 

Hayatta bazı anlar vardı. Bundan sonrası yok, burası son nokta, burada her şey bitiyor dediğimiz yerler vardı ama hayat da tüm bunlara rağmen o kadar planlı ve mucizevi bir şekilde ilerliyordu ki; her şey tam bitti dediğimiz o noktada yeniden avuçlarımıza doğabiliyordu. Tabi bunun için de insanın önce kendi etrafına ördüğü duvarları hayata karşı düşünmeden yıkması gerekiyordu. Sonuçta hiçbir şey çabalamadan sona varamaz, hiçbir çiçek su vermezsen açmazdı. Bunu bende çok iyi biliyordum.

Ben hiçbir zaman hayata karşı ördüğüm duvarlarımı yıkamayacağıma inanmıştım ve bunu belli bir noktadan sonra da tamamen kabullenmiştim. Aylarca, yıllarca bunun farkında olarak yaşamıştım. Sonra hayatıma Poyraz girmişti. Aynı adı gibi gelmişti. Kuzeyden esen soğuk bir rüzgâr gibi hayatımın her alanında kontrolsüzce esmişti ve ben onun rüzgârına direnememiştim. Belki de direnmeyi hiç istememiştim, bilmiyordum. Bildiğim tek şey, duvarlarıma olan inancımın Poyraz'ın ellerini hissedene kadar sürmüş olmasıydı.

Bir zamanlar ikna olmadığım bir hissin, şimdi tümden esiri olmuştum ve bundan tek bir saniye bile pişmanlık duymuyordum. Çünkü onunla olduğum her an kalbim umuda kanat açan bir kuş gibi özgürdü. Poyraz hayatıma tam bitti dediğim o noktada gelmişti. Sanki benim bir mucizeye ihtiyacım vardı ve hayatta karşıma onu çıkarmıştı. Ben şimdi ona sarılırsam ruhum özgürlüğe kavuşurdu ve ben onunla yaşamaya sonsuza kadar devam edebilirdim.

Gözlerimi avcumun içindeki kristal bardaktan Poyraz'ın yüzüne çevirdim. Tam karşımdaki masada oturuyordu ama orada olmak istemediğini yüzünden net bir şekilde anlayabiliyordum. Kaşları çatık değildi ama bakışlarındaki saf huzursuzluk bulunduğu konumda rahat olmadığını açıkça belli ediyordu.

Üzerindeki beyaz gömleğin kollarını dirseğine kadar sıyırmış, ilk üç düğmesini açık bırakmıştı. Akşamüstü İstanbul'a gelmiş olmasına rağmen asla yorgun gözükmüyordu. Dağılmış saçları onu özensiz göstermenin aksine görüntüsüne farklı bir çekicilik katıyordu. Ona söylemek istediklerim bir bir boğazıma dizilirken avcumun içindeki kristal bardağı hiç düşünmeden dudaklarıma götürüp, tek yudumda hepsini içtim. Şeffaf sıvı hızla boğazımdan aşağı süzülürken ardından yoğun bir yanma hissi bırakmıştı ama içime her saniye yayılan sıcaklığın yanında bu kesinlikle hiçbir şey değildi.

'' Yavaş yavaş içelim. Çünkü neden sarhoş olalım değil mi? '' dedi Ali, uyarıcı bir tonlamayla. Bu gece için sarhoş olmak gibi bir planım yoktu. Hatta sarhoş olacak olmam bu gece için felaket bir haber olabilirdi. O yüzden kendimi ne olursa olsun bu konuda kontrol altında tutmak zorundaydım.

Yüzüme küçük bir tebessüm yayılırken gözlerimi Ali'nin yüzüne çevirdim. Zeynep, Mert ve Poyraz saatlerdir partiye katılanlarla ilgileniyordu ve beni de küçük bir kız çocuğuymuşum gibi Ali'ye emanet etmişlerdi. Bu düşüncelerine karşılık bir şey söylememiştim. Bana bir şey olacağından korkmuyordum ama zaten burada da kimseyi tanımıyordum. Ali'yle oturmam benim için de iyi bir fikir gibi gelmişti.

'' Sarhoş olmayacağım Ali, merak etme. Kendimi kontrol edebilecek yaştayım. Sende abim olmak için henüz çok gençsin. '' dedim, neşeli çıkan bir sesle. Dakikalardır yanımda oturuyordu ve bakışlarını tek bir an bile benden ayırmıyordu. Ona verilen bakıcılık görevini layığıyla yerine getirmeye çalıştığının farkındaydım ama buna gerek yoktu. Yüzündeki tebessüm genişlerken bende kocaman gülümsedim.

Ben Ali'yi çok sevmiştim. Genel olarak soğuk bir ifadesi olsa da ben yine de onu sevmiştim. Üzerimde tuttuğu bakışları o kadar koruyucuydu ki, her saniye üzerimde tutulan meraklı bakışların arasında kendimi Ali sayesinde güvende hissediyordum. Bu bile onu sevmem için yeterli bir sebepti, bana göre.

YAPRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin