'' BİRBİRİMİZİ TANIYOR MUYUZ? ''
Ben hayatım boyunca çok kez düştüğümü hissetmiştim. Fiziksel olarak yere düştüğüm anlarda olmuştu, ruhumun dizlerinin üzerine çöktüğünü hissettiğim anlar da ama hiçbir zaman kendimi bu kadar karanlıkta ve yapayalnız hissetmemiştim. Bu hayat bana hep yağmurlu havada evin kapısında bırakılmış bir kedi yavrusu gibi davranmıştı ama bana hiç evsiz kalmışım gibi hissettirmemişti. Ben kimsesiz değildim ama benim artık kimsem kalmamıştı. İhtiyacım olduğunda koşacağım birisi yoktu. Sesim titrerken, nefesim kesilirken arayacağım kimse yoktu. Avcumu nefes alma ihtiyacıyla göğsüme bastırdığımda mutfağın ışığı açılmış, önümdeki karanlık mutfaktan yayılan ışıkla aydınlanmıştı.
'' Vera.. ''
İçimde çok derinden bir yer onun yanımda olduğunu hissetmeye duyduğu ihtiyaçla sızlarken gözlerimi sıkıca kapattım ve gözyaşlarımın yanaklarıma süzülmesine izin verdim. Ben burada saatlerce ağlamıştım, tek başıma. Poyraz yanımda yoktu. İçimde bir şey kalbimin orta yerinde durup, bana onu durmadan aklamayı başarıyor olsa da onunlayken hissettiğim bu kimsesizlik ve çaresizlik ne yaparsam yapayım beni bana kırdırmayı da ne yazık ki, yeniden başarabiliyordu.
'' Napıyorsun burada? '' dedi. Sesinde merak duygusu yoktu. Sorduğu soru dudaklarından tamamen refleksif bir şekilde dökülmüştü. Yiğit'in ya da Emir'in benimle ne konuştuğunu, benden ne istediklerini merak etmiyordu. Beni buradan götürmek isteyebileceklerini düşünmüyordu. Çünkü artık onu bırakıp, hiçbir yere gidemeyeceğimi biliyordu. Poyraz ne olursa olsun benim onun yanında olacağımdan emindi ama ben onun ne olursa olsun benim yanımda olacağından emin olamıyordum. Dudaklarım bilmiyorum derecesinde büzülürken omuzlarımı silktim ve sıkıca kapattığım gözlerimi açtım.
'' Duruyorum. '' dedim. Sesim fısıltı gibi çıkmıştı ama o beni duyuyordu. Çünkü ben hala sırtım ona dönük bir şekilde mutfağın bahçeye açılan kapısının eşiğinde oturuyordum ama Poyraz gölgesinin üzerime düşebileceği kadar yakınımda, hemen arkamda duruyordu.
'' Neden burada duruyorsun? '' dedi. Kaşlarını çattığını görmesem de sesinden bunu tahmin etmek çok da güç değildi. Yüzümü hala ona dönmemiş olmamdan da rahatsız olmuş olmalıydı ki, yanımdaki boşluktan geçmiş ve bu kez tam önümde durmuştu.
'' Gidecek başka bir yerim yoktu. '' dedim, titreyen sesimle. Parmaklarımın arasında eriyip, biten sigaramı yere attım ve ayakkabımın ucuyla hala yanmaya devam eden sigarayı söndürdüm.
'' Bak bana. '' dedi ve dizlerinin üzerine çöküp, avuçlarını bacaklarımın üzerine bastırdı. Gözlerimi sönen izmaritin üzerinden çektim ve söylediğini ikiletmeden yüzüne baktım. Ona her baktığımda kalbim o kadar ince bir yerden titriyordu ki, gözlerimin dolmasını engelleyemiyordum. Neden kendimi ona karşı bu kadar savunmasız hissediyordum? Neden onun varlığına bu kadar çaresizce ihtiyaç duyuyordum? Aşk gerçekten böyle bir şey miydi, böyle çaresiz bir ihtiyaç mıydı?
'' İyi misin, kötü bir şey mi oldu? '' dedi, gözlerimin en içine bakarken. Kucağımda birbirine kenetlediğim ellerimi nazikçe avuçlarının içine aldığında başımı iki yana salladım. İyi değildim ve kötü bir sürü şey olmuştu ama ben artık Poyrazla iyi olabilir miydim, onunla birlikte kötü şeylerin üstesinden bir şekilde gelebilir miydim, hiç bilmiyordum.
'' Üşümüşsün de. Gel, eve girelim. İçeride konuşalım, olur mu? '' Yumuşacık tonlaması içimin daha çok titremesine sebep olurken başımı bir kez daha iki yana salladım ve ellerimi avuçlarının arasından yavaşça geri çektim. Ben uzun bir süredir evime dönmek istiyordum ama Poyraz'ın yanı benim evim miydi? Ben artık bundan da ne yazık ki, emin olamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAPRAK
Ficción GeneralUzunca bir dalda tomurcuklanıp; tek başına yeşeren ve hep öyle kalan yeşil, küçük bir yapraktım. Günün birinde yıllardır beklediğim bir rüzgar hayatıma doğru esmişti ve ben dalımdan uzakta olan bir yere savrulmuştum. Bedenim tanımadığı o toprakla bu...