34.BÖLÜM

912 32 0
                                    

" ÇİLEKLİ PASTA "

Odanın içine dolan soğuk hava bedenimin ürpermesine neden olduğunda zihnim uykunun sıcak kollarından uzun bir zaman önce ayrılmıştı ama gözlerimi hala açmıyordum. Poyraz yine yanımda değildi. Beni buraya getirdiğini hatırlıyordum. Gitmeyeceğim, yanında kalacağım dediğini de duymuştum ama şimdi yattığım yatakta yalnızdım. Derin bir nefes alıp, gözlerimi araladım. Kirpiklerimin arasından etrafıma baktım. Tam karşımdaki cam kapı açıktı ve hissettiğim soğuk hava oradan odanın içine doluyordu. Yattığım yerden doğrulup, bacaklarımı yataktan sarkıttım.

Ne kadardır burada uyuyordum acaba? Kendimi hala çok halsiz hissediyordum. Sanki bütün dünyanın yükü benim kollarıma yüklemişçesine yorgun ve bitkindim. Avuçlarımı şakaklarıma bastırdım. Bu sabah olan her şey hala zihnimde yankılanıyordu ve ben bundan gerçekten nefret ediyordum. Emir'i içimde aklayamıyor, Yiğit'e olan kırgınlığımı aşamıyor, babama olan nefretimle de yaşayamıyordum. Nefesimi sesli bir şekilde havaya üfleyip, yataktan kalktığımda gözlerimi istemsizce odanın içinde gezdirdim.

Siyahın ve grinin hâkim olduğu geniş bir odaydı. Odanın ortasında duran yatak kocamandı ama odanın büyüklüğü ile kıyaslanınca oldukça küçük duruyordu. Yatağın iki tarafına konulan gri komodinlerin üzerinde siyah abajurlar vardı ve benim yattığım taraftaki abajur hala yanıyordu. İçtenlikle gülümsedim. Bunu Poyraz açık bırakmış olmalıydı. Parmak uçlarımı abajura bastırdığımda ışık saniyeler içinde kapanmıştı.

Adımlarımı odanın içinde atmaya devam ettiğimde bu kez hedefimde yatağın tam karşısındaki ve hala açık olan cam kapı vardı. Bu kapının balkona açıldığını az çok tahmin edebiliyordum. Çünkü içeriye her saniye dolan orman kokusunun başka bir açıklaması olamazdı. Büyük bir adımla balkona çıktığımda yüzüme de huzurlu bir gülümseme yayılmıştı.

Poyraz gitmemişti. Buradaydı, benimleydi.

Geniş balkona konulmuş ahşap koltuklarda birinde oturuyordu ve buradan bakınca yan profilini net bir şekilde görebiliyordum. Kalbim hissettiğim sevgiyle kabarırken nefesim de titremişti. Ben bu sabah yanlış bir şey yapmadım diyemezdim ama en azından ne hissettiysem onun peşinden gitmiştim. Belki yaptığım gerçekten de doğru değildi ama bana göre insan her zaman huzurlu hissettiği yerde durmalıydı.

Ben Poyraz'a duyduğum sevgiyi hücrelerimde her saniye tekrar tekrar hissediyordum. Benim onu tanımadan önce içimde taşıdığım yaralarım öyle derindi ki; ben hep dikiş tutmaz, deva bulmaz sanıyordum ama şimdi o yaralarım sızlamıyordu bile. İçimde kötü olan ne varsa hepsi bir bir koparak ona doğru attığım her adımda rüzgâra karışıyordu. Benim için Poyraz'ı görmek, Poyraz'la olmak, Poyraz'ın kokusunu duymak bile bütün mucizelerin başlangıcıydı.

Poyraz'ın bir adım uzağında durduğumda o hala geldiğimi fark etmemişti. Çünkü gözlerini avcunun içinde tuttuğu resimden ayırmıyordu. Çenesi seğirmiş, gözlerini de kısmıştı. Karşısındaki resme şimdi o kadar dikkatli bakıyordu ki, mümkün olsa resmi somutlaştırmak ister gibi bir hali vardı. Durduğum açıdan elinde bir kadının resmi olduğunu görüyordum ama kim olduğunu göremiyordum ve açıkçası merak da etmiştim.

'' Poyraz. '' dedim, varlığımı fark etmesi için. Gözleri saniyeler içinde gözlerimi bulduğunda önce dudakları iki yana kıvrılmış, sonra avcunda tuttuğu resmi önündeki sehpanın üzerinde duran cüzdanının altına koymuştu. Resmi görmemi istememişti ve bu benim resmi biraz daha merak etmeme sebep olmuştu.

'' Günaydın. '' dedi. Sesi dudaklarından o kadar sıcak çıkmıştı ki, ciğerlerime kır çiçeklerinin kokusu doluyormuş gibi hissetmiştim. Oturduğu koltukta biraz kenarı kaydığında bana yer açmış, gözleriyle de oturmamı işaret etmişti.

YAPRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin