Ve birkaç dakika sonra yer altı kulübüne varıyoruz. Girişinde elinin üstüne damga yaptıkları ve küçük bir pencereden kısık gözlerle seni kontrol ettikleri tarzda bir yer altı kulübünden bahsediyorum. O kadar gürültülü ki kulaklarımızın birkaç gün duymayacağına eminim ama sorun değil. Tek istediğim uyuşmak, hiçbir şey düşünmemek ve hissetmemek. Yani bolca tekila, bira ve alkollü olan her şey.
Pembe ışıklar yanıp sönüyor, basın kulakları çınlatan gürültüsü ve birbirine yapışmış vücutların arasından yolumu açıp bara gidiyorum. Bu tarz yerlerde insanların üzerlerinde mor, kırmızı ve turuncu haleler dolanıyor. Işık oyunu olmadığına eminim, bunları ilk görüşüm değil. Bize birer tekila alıyorum. Barmenin kulağına devamını hazırlamasını söylüyorum. Bu gece elimin boş kalmasına izin vermeyecek ve öğrenci harcımın yattığı kartı parçalayacağız. Evet, doğru kelime bu... Parçalayacağız.
Declan bir şeyler söylüyor, sanırım bunun iyi bir fikir olmadığını duyurmaya çalışıyor ama umurumda değil. Dans ediyor, gülüyorum ve tat almayana kadar alkollü içkileri yuvarlıyorum. Declan da birkaç bardak içti ama benim kadar eğleniyor gibi görünmüyor. Kan, ter içinde kalmış beni zapt etmeye çalışıyor.
Benim zapt edilecek bir halim yok ki.
Gayet iyiyim ben.
Bir yerden sonra tat almayan ağzım gibi kulaklarım da uyuşuyor, müzik eskisi kadar yüksek gelmiyor. Ve sonunda insanların üzerinde dans eden renkli haleler de kayboluyor. Ben bir masanın üzerindeyim, bardan kaptığım tekila şişesiyle direk olarak insanların ağızlarına servis yapıyorum.
Canavar modu açık.
Aklıselim Mia modu devre dışı.
Kalabalığın içinde Declan'ın vücudunu bulup ona bir koala gibi sarılıyorum. Eve gitmek istediğimi anlamalı, bitmiş haldeyim.
Bir yandan da hala burada olduğuna inanamıyorum. Bu ne sabırdır yahu? Yüzüm ıslanıyor, Beni sarmalayan kolları çok iyi hissettiriyor.
Kaybolmuş hissediyorum ama iyi anlamda.
Burada yaşayabilirim.
Beni dışarıya taşıyor, soğuk hava tekrar kontrol odasına dönmemi sağlıyor. Sadece daha uyuşuğum, yaptığım, söylediğim her şeyin farkındayım. Ama her şey daha kolay görünüyor. Taksinin arka koltuğunda oturuyorum. Taksi kötü kokuyor. Midem bulanıyor. Elimi ağzıma bastırıp kaşlarımı çatıyorum.
"İyi misin?" diye soruyor saçlarımı yüzümden çekerken. Yüzünü ilk defa bu kadar yakından görüyorum. Ne kadar fazla ben varmış yüzünde. Gözleri endişeli bakıyor, elimi kaşındaki yaraya götürüyorum.
"Bunu sana hangi sivri cisim yaptıysa ona cezasını vermek isterdim." Diyorum çünkü aynen böyle düşünüyorum. Declan yakışıklı biri, kim onun yüzünü bozmak istesin ki... Gülüyor. Gülünce dişlerinin de bembeyaz olduğunu görüyorum ve çok düzgünler, inci gibi dizilmiş hepsi. "Eve gitmek istemiyorum." Başıyla onaylayıp taksiciye yeni adresi veriyor. Gözümü açtığımda taksi durmuş, inmemiz için bekliyor. Ben de inmek için acele ediyorum çünkü söylemiş miydim, taksi çok kötü kokuyor.
Declan belimden tutup yürümeme yardım ediyor, tek başıma yürüyemeyeceğimden değil, sadece bacaklarım pek fazla sözümü dinlemiyorlar. Sanki uyumak istiyorlar gibi. Ne saçma, uyumaya ne gerek var?
Binaya girmek kolay, merdivenleri çıkmak zor... Beni resmen o taşıyor ve kollarının bu kadar güçlü olduğunu daha önce fark etmemiştim. Hep bol hırkalardan giyiyor ve onun altında olanı görmek zor. Ama şimdi bütün bedenime dolanmış oldukları için rahatça hissedebiliyorum. Vücudum ısınıyor. Üzerimde hırka olsaydı onu çıkarırdım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renkleri Gören Kız
Подростковая литература"Sen peki? Uzaya gitmek için mi astronot olmak istiyordun?" "Aslında dünyayı terk etmek için."