Binadaki gürültünün nedenini biliyorum. Park taşınıyor, pencereden dışarıdaki nakliye aracına bakıyorum. Şehirdeki en pahalı şirketten birini tutmuşlar. Acaba gerçekten uyuşturucu mu satıyordu?
Big Fish'i izleyebilirim yüzüncü kez. Filmin yarılarındayken elim telefonuma gidiyor. Mesajları açıyorum.
Selam.
Ne saçma mesaj bu, göndereyim mi? Neden olmasın? Sonuçta arkadaşız. Hemen cevap geliyor.
Selam. Antropoloji dersindeyim ve en heyecanlı kısmında sayılırız.
Hımm, pekâlâ.
Evdeyim ve harika bir pasta var. Şöyle mi demeliydim: tarihte insanoğlu tarafından yapılmış en iyi pasta?
Çok iddialı bir varsayım ve yarısına yakınını yedim ama neyse...
Teşekkürler ama formumu korumaya çalışıyorum. Özellikle de 'sen' yaptıysan.
Gerçekten inanılmaz. Neden hep böyle alaycı konuşuyor?
Binaya girerken nakliyecilere dikkat et de Park'ın koltuğunu kafana çarpmasınlar. 'yanlışlıkla'
Bir daha cevap gelmiyor. Sanırım fazla özgüvenli konuştum. Filmden sonra mutfağı toparlamayı bitirdiğimde kapı çalıyor ve elimde havlu, dizi çıkmış pijamalarım ve dağılmış topuzumla Declan'ı karşılıyorum. Git gide daha canlı görünüyor ve daha sık gülümsüyor, yaşadığım trajedi ve kendimi öldürmeye çalışacağımı bilmesi ona iyi mi geliyor anlamıyorum.
"Aa bugün hırkanı giymemişsin."
"Çünkü sende, unuttun mu?"
"Bu da yakışmış ama. İnsanlar kollarının olduğunu görünce şaşırmadılar mı?" Kısa kollu tshirtü gri olsa da bir ilerleme olarak kabul ediyorum. Uzanıp kol kaslarına dokunuyorum. "Vay be Declan, sanırım gerçekten formunu koruyorsun."
"Pastanın geri kalanı nerede?" Merakla soruyor halini görünce, iyice şişirdiğim göbeğimi gösteriyorum.
"Tam burada." Kestiğim dilimi tabağına koymamı beklemeden yemeye başlıyor. Gülmeden duramıyorum. Ağzının kenarı pastaya bulanıyor. Ben silerdim de, arkadaşlığımız daha o noktada değil sanırım.
"Park'ın eşyalarını gördüm. Bu kadar zevksiz olduğunu biliyor muydun?" Omuz silkiyorum. Dekorasyondaki zevksizliği ondan hoşlanma nedenim değildi. "Cliff'le karşılaştım, seni okulda göremeyince merak etmiş. Bir şekilde benim senden haberim olacağını biliyordu. Ne saçma." Dudak büküyorum.
"Yani, çok saçma. Belki sadece arkadaş olduğumuzu ifade etmiştir ki öyle doğrusu. Değil mi?"
"Kesinlikle." Tuhaf bir sessizlik oluyor. Dudağındaki kremayı temizlemesini izliyorum.
"Şey şurada da biraz kaldı. Tam şurada." Parmağımla işaret ediyorum. "Bebek bakıcılığın bitmiş kabul edebilirsin. Pastanı da yedin. Özgürsün. Gidebilirsin."
"Dobby artık özgür! Efendisi Dobby'ye pasta verdi."
"Sevdiğini biliyordum!"
"Herkes sever."
Ona kuzenimin çocuğunun gereksiz birinci yaş günü partisinden bahsediyorum. Gereksizliği konusunda aynı fikirde olduğumuz için seviniyorum, olacak süslemelerle, insanların daha görmediğimiz kıyafetleriyle ve kokusunu bile almadığımız yemeklerle dalga geçiyoruz. Sohbet ederken olanları unutuyor, kilolarca hafifliyorum. Declan'la gülmek iyi geliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renkleri Gören Kız
Teen Fiction"Sen peki? Uzaya gitmek için mi astronot olmak istiyordun?" "Aslında dünyayı terk etmek için."