"Abi ben kesinlikle Engin'i takımımda oynatmam. Asla."
"Ya ne farkeder oynasa be oğlum. Alt tarafı bi maç."
"Bak Serkan, şuraya iki gol atıp stres atmaya geliyoruz, beni kanser etme kanka."
Sıkıntıyla oflamaktan kendimi alamadım. Karşı takım Engin'i kabul etmiyordu haklı olarak. Bizim takıma gelirse de Oğuz karşı takıma geçmek zorunda kalacaktı. Hiç istemeyerek de olsa kabul etmek zorundaydım. Engin varlığıyla bile başa bela oluyordu.
"Abicim beyin ırkçılığı yapıyorsun resmen. Engin bizden salak diye onu dışlayacak değiliz ya. Tamam girmesin sizin takıma. Sen Oğuz'u al." diyip içim acıya acıya Oğuz'u karşı takıma göndermiştim.
Oğuz'la hep aynı takımda oynardık. Adeta tencere ile kapak, simit ile ayran, Edi ile Büdü gibiydik. Paslaşmalarımız dillere destan türdendi. Birlikte kaleyi top yağmuruna tutardık. Bizim karşımıza gelip de kazanabilmiş bir takım bile olmamıştı şimdiye kadar. Yeter ki Oğuz ile aynı takımda olalım. Messi bile gelse, alayını golleriz.
Şimdi ise karşı takımdaydı iki gözümün çiçeği. Yetmezmiş gibi Engin'le de uğraşmak zorundaydım. Neyse ki bütün bunlara katlanmama değecek bir nedenim vardı. Ben pelerinimin altında büyüyen 7 çocuğun süper kahramanıydım.
Bu arada ablam da çocuklarla birlikte trübündeki yerlerine yerleşmişti. Koşarak yanlarına gittim.
"Kocaman, şans veren, süper güçlü bir sarılma lazım bana." diyerek atladım ortalarına. Yedi bebenin yedisi de sımsıkı sarıldılar. Onların sıcacık içten duyguları kadar bana güven veren bir şey daha yoktu. Bugün çıkacak bütün zorluklara veya aksiliklere dayanmamı sağlayacak işte şu sarılmaydı. Kendimi full loot yapmış gibi hissediyordum. Müthiş itemlerle sahaya çıkma zamanı gelmişti.
Ablam "Sakin ol iyi geçecek." diyerek destek oldu. Birlikte sahada ısınan Engin'e baktık. "Şu adamın içinde bir yerlerde merhamet duygusunun var olduğuna inanmak istiyorum." dedim. "Vardır." dedi ablam kısaca. "Engin sadece yalnız bir insan." diye ekledi. Doğru söylüyordu. Ona umutla gülümseyip ayağa kalktım. Şimdi terleme zamanıydı.
...
"Abi ne yapıyorsun bin kere söyledik bu kale bizim diye ya!"
Öfkeyle bağıran kalecimizin yanına doğru koştum. Nefes nefese bir şekilde dizlerime doğru eğilip "Mahmut sakin ol kanka." dedim zorla. Engin ikinci kez kendi kalemize gol atmıştı. Biraz sonra o da koşarak yanımıza vardı.
"Ayı gibi bağırırsan tabi karşı takımın kalesi sanarım. Dediğin anlaşılmıyor ki. Sesi götünden çıkıyor bunun herhalde." dedi Engin.
"Serkan bak ben bu çocuğa dalarım. Hayatında hiç mi futbol izlemedin be gerizekalı?" diyen saygıdeğer kalecimiz Mahmut, gerçekten de tutmazsam Engin'e dalacaktı. Zaten bu maçın olaysız geçmesini asla beklemiyordum.
"Mahmutcuğum var işte böyle insanlar. Bırak sakin ol. Kapatırız açığı. Sen kaleyi sağlam tut yeter." diye peşpeşe sıraladım cümleleri. Mahmut hâlâ öfkeli olsa da, cıkcıklayarak ve kendi kendine küfrederek kaledeki yerine döndü. Bu sefer ben Engin'e döndüm.
"Engin abicim yapma etme. Bir saha adamı üstümüze salacaksın. Bak sen gol atma tamam mı? Biz hallederiz. Sen takıl çimlerde."
"Serkan ayıp etme lan. Alt tarafı iki kez kendi kalemize attım topu. Bi de çelme taktım Oğuz'a tamam ama çok pis bakıyordu. He bir de arada topu elimle tutmuş olabilirim ama unutuyorum oğlum, napayım?" Biz Engin'le tartışırken ilk yarı düdüğü çalmıştı. Oğuz da koşarak yanımıza geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Robin Hood'u Yakalamak
Fiksi UmumMahallenin yiğidosu, çocukların süper kahramanı, okeye yetişen dördüncü, full mesai kahraman Serkan bu sefer boyundan büyük işlere kalkışır. Serkan'ın ölümüne nefret ettiği ve yakın zamanda dedesinin mirasına büyük bir memnuniyetle yatan Engin'le ha...