Bugün Engin'le geçen üçüncü araba yolculuğum da sessizce ve kavga etmeden tamamlanmıştı. Aslında bizim için bir rekor sayılırdı. Bir arabanın içinde tıkılı olduğumuzu düşünürsek ödüle bile layıktık.
Gerçi Engin benden sağlam birkaç küfür yemişti çünkü sırf onunkinden yüksek model diye bir BMW'yi geçmeye inat etmişti. Kırmızı ışığı sallamayıp az kalsın bizi koca bir tırın altına sokacaktı ki kıl payı sıyrılmıştı.
O kısım dışında iyi sayılabilecek bir yolculuktu. Radyoda çalan birkaç şarkıya beraber eşlik bile etmiştik.
Şimdi mekanın önündeydik ve aslında şu an pek de rahat hissetmiyordum. Aklıma sürekli Nilipek ve Oğuz'un beni hazırlayıp buraya Engin'le konuşmaya gönderdiği zaman geliyordu. O zaman salak gibi buranın Enginlerin mekanı olduğunu farketmemiştim. Biraz heyecanlanmıştım herhalde. Bir de "plan" vardı. Engin'le takılmaya başlamamın temel sebebi.
Yakınlık kur. Bağış yapmasını iste. Borçları öde. Herkes yoluna devam etsin. Hepsi bu kadardı. Oflayıp Robin Hood olmak hiç de kolay değilmiş, diye düşündüm.
Engin'in peşinden mekana girip boş masalara bakınmaya başladım. Tam o sırada Engin arka tarafa doğru yönelip "Bu tarafa geçelim." dedi. Ben de peşi sıra o tarafa doğru devam ettim.
"Gel bak. Asıl burası benim mekanım."
Engin'in gösterdiği sıra sıra kapılara baktım. Önümüzdeki sensörlü kapı açılınca içerisi de görünmüştü. Şık bir oturma takımının ortasında büyük uzunca alçak bir masa, duvarda ise kocaman bir ekran vardı. İçerisi çok uyumlu dekore edilmişti. Tahminimce özel misafirlerin ağırlanması için tasarlanmış localardı bunlar. Hoşuma gitmişti. Kendimi özel hissetmiştim.
"İçeride de oturabilirdik aslında ya." diyerek kibarlık yapmaya çalıştım. Özel bir muameleye gerek yoktu sonuçta.
"Kusura bakma Serkancım bugün keyfime bakmak istiyorum." diye yanıtladı Engin.
"Hadi öyle olsun bakalım." diyip rahat koltuklardan birine attım kendimi. Hiç itiraz edemeyecektim. İşime gelirdi.
Engin de aynı şekilde karşımdaki koltuğa oturmuştu. Hemen peşine garson içeri girdi. "Hoş geldiniz." diyip ikimize de selam verdikten sonra not defterini çıkardı. "Ne alırdınız Engin Bey?"
"Abicim bak bugün misafirim var. Mutfakta en taze en güzel ne varsa masayı donat. Yüzümü kara çıkarmayın."
Garsonun "Tabii ki Engin Bey. İçecek ne alırdınız?" demesi üzerine Engin bana dönüp "Bira?" dedi sorarcasına. "Aynen." diye cevapladım ben de. Bu gece çok içmeyi düşünmüyordum zaten. Yarın iş vardı.
Garsonun da çıkmasıyla sohbet başlatmak amaçlı "Avukatla görüşmen nasıldı?" diye sordum. Bir yandan da duyduklarımı doğru anlayıp anlamadığımı ölümüne merak ediyordum. Tabii ki çat diye soramazdım.
"İyi sayılır. Bazen bir tane çakasım geliyor ama işte anlaşıyoruz sonunda." dedi Engin.
"Şiddet çözüm değil." dedim. Gerçi bazen benim de Engin'e bir tane çakasım geliyordu.
"Laftan anlamayana ne yapacaksın?" diye söylendi Engin. Aklına gelenlerle canı sıkılmış görünüyordu.
"Sonuçta her şey olacağına varıyor. Takma bu kadar. Rahatla biraz." diyerek teselli etmeye çalıştım.
Sırıtarak "Rahatlat." diyip kucağını işaret etti Engin. Her zamanki gibi boş yapıyordu.
"Siktir git." diyip gözlerimi devirdim. Şu an uğraşacak gücüm yoktu açıkçası.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Robin Hood'u Yakalamak
General FictionMahallenin yiğidosu, çocukların süper kahramanı, okeye yetişen dördüncü, full mesai kahraman Serkan bu sefer boyundan büyük işlere kalkışır. Serkan'ın ölümüne nefret ettiği ve yakın zamanda dedesinin mirasına büyük bir memnuniyetle yatan Engin'le ha...