7. BÖLÜM

390 51 20
                                    

"Kalp krizinden mi ölmüş?

"Kanser olduğunu söyleyenler var."

"Kanser olsa bilirdik."

"Nereden bileceksin salak? Adam hiç dışarı bile çıkmazdı."

Oğuz ile Nilipek'in fısıldaşmalarını "Şşh." diyerek susturdum. Engin'in dedesinin mezarını ziyarete gelmiştik. Çocuklar meraklı bakışlarla kalın mermerden yapılma mezar taşına bakıyorlardı. Şenoş elindeki ince bir kitaptan dua okuyordu. Ablam, ben, Oğuz, Nilipek ve Engin de mezarın etrafında dizilmiş onu dinliyorduk.

Endişeli bir şekilde Engin'e baktım. Kaşları çatık bir şekilde yere bakıyordu. Sonunda Şenoş duasını bitirince "Amin." diyerek kafasını kaldırdı. Bir saniyeliğine gözleri gözlerime odaklandı sonra mezara son bir bakış attı ve arkasını dönüp çıkışa doğru ağır ağır yürümeye başladı.

Ablam da arkasından Engin'e bakıp bana döndü. "Artık gitsek iyi olacak." diyerek çocuklara yöneldi. Ben de onaylayarak yürümeye başladım. Bugün çok yorucu başlamıştı. Zonklayan şakaklarıma bastırıp bir an önce evde olmayı diledim.

Çocuklar Oğuz'un kullandığı arabaya doluşurken ben Engin'in arabasının ön koltuğuna oturdum. Onu yalnız bırakmak doğru gelmemişti. Bir şey demeden arabayı çalıştırıp mezarlıktan çıktı. Ben de ne diyeceğimi bilememiştim.

Kısa bir süre sonra Engin camı açıp sigara içmeye başladı. Bahar aylarında olmamıza rağmen sert rüzgar saçlarını uçuşturuyordu.

"İyi misin?" dedim saçma bir şekilde. İyi olmadığı barizdi.

"İyiyim, sorun yok." diyerek izmariti camdan fırlattı. Hâlâ kaşları çatıktı. Onu bir süre kendi haline bırakmaya karar verdim. Mezarlık ziyareti çoğu kez insanı sarsan bir deneyim oluyordu. Ben annemle babamın mezarını her ziyaret ettiğimde 3 yaşımdaki halime bürünüp hüngür hüngür ağlıyordum.

***

Yaklaşık 15 dakikadır Engin'le konuşmadan denizi izliyorduk. Bizimkileri eve bıraktıktan sonra Engin'le birlikte sahile çay içmeye gelmiştik. Aslında Engin avukatla görüşecekti ama beni de davet etmişti. Zaten davet etmesi garipken yol boyunca da hiç konuşmamıştı ve hâlâ sessizce denizi izliyordu.

"İstanbul'da boğuluyorum." dedi sessizliğin sonunda.

Dikkatlice yüzüne bakıp "Neden?" diye sordum.

"Nefes aldırmıyor." dedi mimiksiz bir şekilde.

Ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırmıştım. Dedesinin mezarını ziyaret etmenin onu bu kadar kötü etkileyeceğini bilsem hiç bu işe kalkışmazdım. Sonunda para mevzusunu açmayı planlıyordum ama Engin'i böyle görünce vazgeçmiştim zaten. Hatta vicdanım içten içe beni kemirmeye bile başlamıştı çünkü şu an benim yüzümden bu durumdaydık. Dedesinin mezarını ziyaret etmek benim planımdı.

Aklıma gelen en iyi fikirle yerimden hızla kalktım. Engin'in yanında durup "Ayağa kalk." dedim. Bana afallamış bir ifadeyle bakınca "Hadi!" diye ısrar ettim. Sonunda ayağa kalkınca hızlıca kollarımı boynuna doladım. Benim bildiğim en güzel terapi sarılmaktı.

Saçlarının ferah kokusu burnuma dolarken bir süre donup kaldı. Benden böyle bir hareket beklemiyordu, şok olmuştu doğal olarak. Kısa tereddütünden sonra o da kollarını sırtıma doğru sıkıca sardı.  Aynı anda yüzünü boynuma gömüp bir süre öylece bekledi. Kısa bir süre sonra titrek nefesini ve sıcak gözyaşlarını omzumda hissetmeye başladım.

Engin bana sıkıca sarılmış bir şekilde omzumda ağlıyordu.

İçimde bir şeylerin karman çorman olduğunu hissettim. Engin'i anlıyordum. Engin'i cidden anlıyordum. Annemle babam öldüğünde çok küçüktüm. Sonra ablamla beni evlatlık edinen koruyucu ailemiz yani Yunus Amca ile Gül Teyze de ölmüştü. Zaten çok yaşlılardı ama onları da severdim. Ben iki ailemi de kaybetmiştim ama kendimi şimdi yeni bir ailenin içinde bulmuştum. Beni iyileştiren buydu. Engin de ailesini kaybetti ve nasıl bir boşluğa düştüğünü biliyordum.

Robin Hood'u YakalamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin