ASHLEY ROSS
Bu lanet herifin derdi neydi beni bu salakla partner yapıyordu? Adı sanırım Marcel’di evet evet Marcel ! Birkaç defa hoca adını söylerken duymuştum. Ne kadar aptalca bir isim... Yüzümde sen-ve-ben-mi-bu-adam-ciddi-olamaz der gibisinden baktım. O anda yüzü düştü kafasını aşağı eğdi. Ah tanrım oda neydi dudağı mı titriyordu? Ağlayacak mıydı? Kendimden nefret ediyorum. Tamam, umursamaz ve çoğu zaman şımarıktım ama birini ağlatmak çok fazlaydı. Bay Edward çantasını toplayarak sınıftan ayrıldı. Sınıfta kısa sürede boşalmıştı. Kendimi affettirmeliydim. Sınıftaki son iki kişide çıktıktan sonra yavaşça yanına gittim çantasını topluyordu. “Merhaba. Nasılsın ?” gözlerindeki bu umut dolu parıltıda neydi? Ne diyeceğini bilemeyerek kekeledi.
“ Şey be-ben iyiyim. Hem de çok. Gerçekten çok. Sa-sanırım sen mutsuzsun. Çünkü benimle olmak istemezdin yani şey partner olarak. Ama Bay-“
“Sadece nasıl olduğunu sordum. Gevşe! Eee beni ne zaman evine davet edeceksin ?”
“Seni evime mi davet edeyim ?”
“Etmek istemiyorsan-“
“ Yo, yo hayır kesinlikle istiyorum.”
“ Ne zaman müsaitsin ?”
“ Ben mi ben her zaman müsaittim. Evimde tek başıma yaşıyorum yani sorun olmaz ama sen müsait olmazsan anlarım çünkü sen ve arkad-“
“ Cumartesi akşam 7’de evindeyim. Adresi mesaj atarsın tamam mı ?”
“Ama numaranı bilmi-“
“Bence biliyorsun.” Dedim ve etkileyici olduğunu yüzünün değişen şeklinden anladığım bir göz kırpma ve öpücük atma ikilisini birleştirerek sınıftan çıktım.
YAZARIN AĞZINDAN
“Başka bir emriniz var mı, Efendim ?” dedi itaatkâr bir şekilde garson ve onun sadece yaptığı gölge yapma yeter der gibi salladığı eliydi. Siyahtan hiç vazgeçmiyordu. Sanırım bu renk onun iç dünyasını yansıtıyordu. Bugün de siyah tişört ve siyah pantolon kombinini yapmıştı. Saçları dağınık ve ucaları hafif kıvırcıktı. Bütün gözler şimdiden ondaydı farkındaydı ama farkında değilmiş gibi olması onu daha da çekici kılıyordu. Bar her zaman ki gibi gürültülü, kalabalık ve amaçları belli olan kız ve erkeklerle kaynıyordu. Koltuğun hafifçe çöktüğünü hissetti. Kafasını çevirdiğinde yanık tenli, kalçalarını zor zekât kapatan bir elbise giymiş olan esmer bir kız yanaştı. Ne-halt-etmeye-buradasın der gibi sert ve ruhsuz bir bakış attı, kız bu bakışın altında kızarıp utandı ve aynı zamanda biraz korkmuştu özür diler gibi kalkıp uzaklaştı. Kız bozulmuş hatta üzülmüştü. Muhakkak biri ona bu çocuğun pislik ve karanlık biri olduğunu söylemiş olması gerekirdi. Garsona bardağını göstererek tazele der gibi baktı. Sonra bar taburelerinin arasında tanıdık bir surat gördü. Bu Elena değil miydi? Gözlerini kısarak onu aradı ve işte oradaydı. Yanına gelen sürtüğün eteği kadar olmasada kısa sayılabilecek bir elbise giymişti. Siyah elbise ve ayakkabılar ‘Hmm çok uyumlu’ diye geçirdi içinden onu süzmeye devam ederken, saçları oldukça çekici bir şekilde dağılmıştı. İçindeki âşık Marcel uyanmıştı bir an ona aşkla bakarken, bir nanosaniye hızda gözleri karardı. Bu kadar hızlı nasıl değiştiğine bazen kendisi bile inanamıyordu.
ASHLEY ROSS
“ Hangisi şu mu? Hani şu deri koltukta tek başına oturan mı ?” gözlerimle uzun uzun süzdüğüm, seksilikte bir dünya markası olabilecek çocuğu inceledim.
“Evet! Ah tanrım aklımı bana bağışla buraya ne zaman gelsem orada tek başına oturuyor ve tek yaptığı şey eline bir viski alarak etrafı izlemek. Ayrıca şimdiye kadar yanında hiç kız görmedim. Hatta ne zaman yanına bir kız gelse ona sert bakışlar atarak onu yanından def ediyor. Ah! Çok seksi !”
“Belki de gaydir.” Dedim ama buna kendim bile inanmayarak.
“Bu çocuğun gay olması 3.Dünya Savaşı çıksın sebebi listesine 1. Sıradan yerleşir. Hey hey bir dakika o sana- o sana mı bakıyor, yoksa bana mı öyle geliyor. Hayır kesinlikle sana bakıyor Ash ! Sanırım yakışıklı zengin ve seksi çocuk seni beğendi. Ah tanrım! Git ve onunla konuş !” Elena’nın ilk başta saçmaladığını düşünmüştüm. Ama gözleri resmen vücudumu tarıyordu. Bu ne kadar hoşuma gidecek bir şey olsa da biraz rahatsız olmuştum. Çünkü gözlerini bir an olsun ayırmadan beni inceliyordu. Gerçekten puslu bakışları baş döndürücü derecedeydi. Şimdiden başım dönüyordu. Aklıma birden acaba kaç kızın onun elinden geçtiği sorusu geldi. 20-30-40-50 belki daha fazla… Bu düşünce sırıtmama sebep oldu. İçtiğim alkolün etkisi ile ‘51. Olmak istiyorum’ dedim kendi kendime ve küçük bir kıkırtı koyu verdim. Gözlerini hala ayırmıyordu o kadar kız içinde ben, gerçekten şaşırtıcıydı. Alkolden aldığım cesaret ile ayağa kalktım. “ Tamam. Gidiyorum” dedim. Bütün kızlar bana ağızları açık bir şekilde baka kaldı. “Ash bunu yapmak zorunda değilsin ben sadece dalga geçiyordum.” Dedi endişeli bir ifade ile Elena. Ona sarhoş bir sırıtışla baktım. “Sakin olun kızlar ona geceyi benimle geçir demeyeceğim sadece biraz eğlenmek istiyorum.” Dedim aptal bir sırıtışla ardından yüksek topuklularımın üstünde arkaya dönerek ona yöneldim. Ah işte tam karşımdaydı. Keskin yüz hatları bile baş döndürmeye yeterdi. Temkinli ama özgüveni tam adımlarla ona ilerledim. Gözleriyle beni izliyordu henüz sert bir bakışa maruz kalmamıştım ama şu an o bakışı bile istiyordum. Gidip yanına oturdum. Yüzünde hareketlerime anlam veremeyen eriyip gitmeme sebep olacak bir sırıtışla bardağındaki son yudum viskiyi bitirdi. Ona yönelerek gözlerimi ona sabitledim ve ardından “Merhaba ben Ashley Ross. Burası gerçekten çok hoş bir yer. Karanlık ve gizemli…” Gözlerini benim kilerle buluşturmadan “ Ne istediğinizi ve ne yaptığınızı biliyorum. Derin sularda yüzüyorsunuz Bayan Ross” dedi alay eder ve küçümser bir tavırla. Ses tonu yoğun bir İngiliz aksanı barındırıyordu. Aynı zamanda sesi kontrollü ve etkileyiciydi sanki bunu bilerek yapıyordu ama birden söylediği şeyi fark ettim ve yüz ifadem anında yüzüm değişti.
YAZARIN AĞZINDAN
Genelde erkekler onun peşinde koşar ve o bu tavrı takınırdı biraz bozuldu fakat kendini baya hızlı bir şekilde toparladı. Yakışıklı çocuğun kulağına yaklaşarak “Yüzmeyi severim.” Dedi ve ardından ekledi. “Hele ki bana eşlik edecek biri olursa…” dedi anlamlı bir şekilde ve geri çekildi. Gözleri fazlasıyla kararan çocuk, yavaşça Ashley’ye döndü ve gözlerini gözlerine sanki başka bakacak bir yer yokmuş gibi bakarak, Ashley’nin nefesini kesmesine ve ellerinin buz kesmesine neden olacak bir cümle ile Onun aklını başından aldı.
“Bir okyanus seninle yüzemez Ashley. Sadece seni içine çekerek boğabilir.”
Ve ardından deminden beri oynadığı boş bardağı yere bırakarak sanki hiçbir şey olmamış gibi sanki ayağının altında milyon parçaya bölünen bir bardak yokmuş gibi ağır adımlarla barı ve deri koltukta aklı karışmış ve oldukça etkilenmiş bir şekilde oturan güzel kızı terk etti.
İşte 2. bölüm umarım beklentilerinizi karşılayabiliyorumdur. Hala ve hala çok heyecanlıyım gerçekten bu kurguya çok ısındım. Tekrar bi hatırlatma yapmak istiyorum. Elimde hazır bölümler var ilgi ne kadar çok olursa yeni bölüm o kadar hızlı gelir yani. Lütfen arkadaşlarınıza önermeyi, yorum ve vote yapmayı unutmayın ! Herkese şimdiden çok çok teşekkür ederim bir sonraki yeni bölümde görüşmek üzere Baaaaaaıııy <3 <3 <3 :D :D :D

ŞİMDİ OKUDUĞUN
STYLES.
Hayran Kurguİşte yine ordaydı. Sadece onun için. Elinde her zaman ki profosyonel fotoğraf makinası , tek odak noktası ,karşısında duran ponpon kız kıyafetleri içindeki Ashley Ross'du. Dudak ısırtan bir güzelliği vardı. Marcel Styles-Ah pardon yoksa Harry Styles...