43 🚩 "SEVME!"

2.6K 266 8
                                    

Berat arabayı dağlık bir bir alanda durdurunca gözlerim Oktay'ı aramaya başlamıştı bile. Hiç beklemeden arabadan inip etrafta volta atmaya başladım. Berat ile Beyza da peşimden gelmiş, Berat "Yenge bu taraftan" deyip hızlı adımlarla önüme geçip yolu gösterdi. Ben de peşinden koşar adımlarla giderken gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmesine izin veriyordum.

O kadar kötü ve anlatacak kelime bulamadığım bir haldeydim ki...
Ne ses ne de kelime vardı içimdeki duyguyu anlatacak.

Hava aydınlığını yitirmiş bize karanlığı bahşederken gözlerim intihar etmek üzere olan kocamı arıyordu. Ve sonunda bulmuştu aradığını.
Yüreğim bu görüntüyü kaldıracak durumda değildi ama kaldırmak zorundaydı. Hiç değilse adım atmak zorundaydım. Aramızdaki uzun mesafeyi kısaltmam lazımdı, durmam değil!

"Yenge, durma öyle. Oktay'ın sana ihtiyacı var. Onu bir tek sen vazgeçirebilirsin."

Berat'ın sözleri beyin süzgecimden geçmiyordu. Ben...
Olduğum yerde kalakalmıştım.

Bugün konuşmam hatta bağırmam gerekirken susma eylemini gerçekleştirmem bütün hataların sebebi olmuşken konuşmam gerekti.

Bağırmalıydım.
Bağırmalısın Azra.

Adımlarım gidemiyordu belki ama boğazımı katledecek derecede sesim ulaşırdı koca adamıma.
"OKTAY! OKTAY DUYUYOR MUSUN BENİ?! BEN GELDİM! NURLU KIZIN GELDİ!"

Koca adam sesimi duyar duymaz bir-iki adım geriye geldi. Başını bana çevirmek üzereyken bu kararından vazgeçmiş olacak ki başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Oktay'a bizden daha yakın olan Özgür ise sakince konuşup kocamı vazgeçirmeye çalışıyordu.

"Oktay, yapma kardeşim! Bak! Bütün sorunlar gelip geçici! Kendini ateşe atma! Bunu yapma! Şu an sağlıklı düşünemiyorsun Oktay! Bu sen değilsin! Bizim dostumuz Oktay kendi canına kıyacak kadar aciz ve aptal değil! Yapma! Bunu sevdiklerine yapma!"

Özgür'ün sözleri benim de kendime gelmemi hatta adımlarımın ilerlemesini sağlamıştı.

"Ardında seni seven, bebeğini taşıyan karın var Oktay. Ona bu acıyı yaşatacak mısın gerçekten? Buna hakkın yok! Anladın mı?! Bunu bize yapmaya hakkın yok! Lütfen... Vazgeç."

Oktay başını ha bire iki yana sallayıp "Git buradan!"diye bağırdı. Özgür bu bağırışla bir sarsıntı yaşamıştı lâkin yaşadığı sarsıntı boşaydı. Çünkü bu cümleyi ona kurmamıştı. Bunu anlayan beynim Oktay'ı nasıl vazgeçireceğime dair bir fikir sunmuyordu bana. Ne ironi ama...

"GİTMEYECEĞİM! NE KADAR İSTERSEN İSTE! UMURUMDA DEĞİL! SEN BANA ELİNİ VERENE KADAR GİTMEYECEĞİM OKTAY!"

Bağırışımla birlikte herkes bana bakışlarını hediye ederken ben Oktay'a daha da yakınlaşmıştım. Kendisine yakınlaşmamı fark eden koca adam bana dönüp elini kaldırdı.

"SAKIN YAKLAŞMA AZRA! SANA GİT DEDİM! NEYİNİ ANLAMIYORSUN?! GİT! BEN SENİ HAK ETMİYORUM! SENİ DE BEBEĞİMİZİ DE HAK ETMİYORUM! ANLAMIYOR MUSUN KADIN?! SANA ZARAR VERDİĞİM GİBİ DOĞACAK BEBEĞİMİZE DE ZARAR VEREBİLİRİM! BIRAK DA GEBERTEYİM KENDİMİ!"

Oktay'ın bağırışları kanımın çekilmesine sebepken sonradan fısıltı edasıyla söylediği cümle beni mahvetmişti.

"Olur da bebeğimize veya sana zarar verirsem o zaman ölmekten daha beter olurum. O yüzden..."

Bu acıyı nasıl tarif ederdi edebiyatçılar?
Korku...
Endişe...
Kahrolmak mı bu?
Yerle bir olmak?

İMTİHANIMSIN•TAMAMLANDI•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin