"Allah kahretsin!"
Ali telefonunu karşısındaki duvara fırlattığı gibi yere çökmüştü. Hayatında hiç bu kadar suçlu, berbat hissetmemişti. Sanki dayak yiyen kendisiymiş gibiydi ve canı yanıyordu.
Hiç dokumadan hayatını mahvetmişti Barış'ın. Habersizce.
Gökhan onu aradığında başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Konuşmanın başında hangi hastanede olduğunu söylediğini hatırladı ve derin nefesler alarak ayağa kalktı Ali. Koltuğa tutunmuştu.
Altındaki basit eşofman altını ve kazağını değiştirmeye bile vakti yoktu ona göre. Özür dilemesi gereken bir adam vardı. Onun yüzünden dayak yemiş, hakaretlere maruz kalmış bir adam... Onca derdinin arasında bir de sevdiğinin siktiri çektiği adam...Anahtarını aldı sadece yanına ve çekti kapıyı arkasından. Çıplak ayaklarına spor ayakkabılarını geçirirken hiçbir şey düşünemiyordu. Düğmesini kıracak gibi üst üste bastığı asansörün gelmesini bile bekleyemedi. Üçer dörder atladı basamakları ve bir dakikadan kısa bir sürede ulaştı giriş katına. Nefes nefeseydi ama durursa nefesi kesilecek, her şey için çok geç olacak gibiydi.
Şansına yoldan geçen boş taksiyi durdurduğunda derin bir nefes bıraktı sıcak taksinin içine ve hastanenin adresini verdi. Taksici bakışlarından anlamış gibi hızlı sürmeye başlamıştı aracı. Çok hızlı. Açık camdan içeri giren rüzgar yüzünü yalıyordu ve bu iyi hissettirmişti. Kendine gelmeye yeni yeni başlıyordu. Sanki korkunç bir kabusun içerisindeydi ve uyansa hepsi düzelecek gibiydi. Uyanmak istiyordu.
Bu düşüncelerin içinde boğulmamak için çırpınırken sanki evren ona tüm yolları, tüm kapıları açmış gibiydi, trafiğe takılmadan kısa sürede ulaştılar hastaneye ve attı kendini taksiden Ali.
Geriye kalan her şey bir anda olmuştu. İçeriye girişi, girişe koşup hangi odada olduğunu soruşu, asansör düğmesine tekrardan kırılana kadar basması ve bu sefer gelmesini sabırsızlıktan ölecek gibi olsa da bekleyip, altıncı kata çıkışı...
O an büyük bir şeyin farkına vardı. Sanki ona ulaşırken gittiği yollar tamamen bomboştu. Yüzünü görene kadar hiçbir amaca hizmet etmiyor gibiyken gözlerinin içine baktığında zaman akmaya devam ediyordu, bunun başka bir açıklaması olamazdı. Söylenen odanın kapısını hışımla açtı.
Onunla göz göze geldiğinde, nefesine doyamadığını yeni fark ediyordu.
"Ali..." dedi Barış. Ne diyeceğini bilemeyen bir surat ifadesi hakimdi güzel, hasar almış yüzüne. Dudakları kıvrılır gibi oldu ama ciddi ifadesini geri takındı hemen. Ona sinirli olduğunu kısa bir süreliğine de olsa unutmuş olmalıydı. Hatırladı.
Sadece birkaç saniye... Birkaç saniyede yanına ulaşıp, elindeki serumu umursamadan onu tutup kendine çekerek dudaklarını birleştirmişti Ali. İlk defa konu O'yken ne yaptığını bu kadar iyi biliyordu. İlk defa bu kadar istediği bir şeyi yapmıştı.
Dudaklarını kana kana içerken nefessiz kalmış da, yeni nefes alıyormuş gibi hissetmişti Ali. Özlediğini fark etti. Özlemi karışmıştı şimdi de öpüşüne.
Barış şakındı. Ne yapsa, ne tepki verse bilemediğinden öpüşüne ayak uydurması uzun sürmüştü. Bir süre sonra Ali'ye ne kadar ayak uydurulabilirse, o kadar kapılmıştı işte.
İkisi de nefessiz kalana kadar uyumla dans etti dudakları ve ayrıldığında, saçlarındaki ellerini yanaklarına kaydırdı Ali. Hafif çıkmaya başlamış sakallarında gezindi parmakları. Gözleri hala kapalıydı.
Açtığında, göz göze geldiler. Ali gördüğü her şeyi unuttu ve sadece onlara odaklandı. Nefesleri dudaklarına çarpıyor ve birbirlerine karışıyordu. "Sana bunu kim yaptıysa," dedi Ali. Yutkunmuş ve biraz daha soluklanmıştı. "Hepsinin ebesini bulup..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stop making me think about you || bali [boyxboy]
Fanfiction"Kes şunu." dedi Ali. Nefesi hala düzene girmemişti. "Ne?" dedi Barış. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Eğer olsa, kalp krizi geçirebilirdi. "Neden bahsediyorsun?" Ozansoy'un onu öpmesini isterken sesinde oluşan tını, şimdi onun sesine yansımıştı. Ali bö...