Huzur dolu, birbirini tanımaya çalışarak geçen koca bir hafta. Birkaç açık seçik mesajlaşma, sevgi sözcükleri, öpüşmeler ve güzel dokunuşlar... Dile kolay 168 saat. Sevdiğinle beraberken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsun.
Elleri ceplerinde sokağı boylu boyunca yürürken bir haftadır ilk defa yalnız kalıyordu genç adam. Geçirdiği eşsiz dakikaları hiçbir şeye değişmeyecek olsa da, yalnız kaldığında her şeyi daha kolay tartabildiğinden huzurlu hissediyordu.
Yanından bir motor geçip saçlarını uçuştururken aklına ilk karşılaştıkları günü getirdi. Ukala. Onu ilk gördüğünde, konuşmasını ilk duyduğunda düşündüğü şey buydu, tek bir kelime.
Onu tanımadan tek bir kelimeye sığdırabilmişti. Tanıdığında ise kalbi, duyguları utanmıştı. Bu adamı değil tek bir kelimeyle tanımlamak, mısralarca şiir yazsanız, yüz dilde şarkılar yazıp çalsanız doldurmazdı içini.Her gün yeni bir şey öğreniyordu onun hakkında. Uçsuz bucaksız bir denizdi Barış ve onunla geçmişine, hayatına dalıp çıkmaktan asla sıkılmazmış gibi geliyordu Ali'ye. Müthiş bir gözlemci, başarılı bir insan sarrafı, güvenilir bir insan ve hepsinden öte kusursuz bir aşık. Ali'nin dünya üzerinde sahip olabileceği en güzel şey. On yedi yılının en büyük kaybı. Şimdi o kaybı örtmek ister gibi kazıyordu kişiliğini. Birbirlerine karışabilmeleri için her şeyini öğrenmeye çalışıyordu.
Gün batımını çok severmiş mesela. Beraber sahilde sabahladıkları gün, güneşin turuncusuna parıldayan gözlerle baktığında fark etmişti bunu.
Başını yukarı çevirip gittikçe turunculaşan göğe baktığında burada beraber yürümeleri gerektiğini düşündü. Birazdan onunla buluştuğunda eve gitmek yerine burada biraz yürüyebilirlerdi.Eve eşyalarını yerleştirmeye gitmişti Barış. Her ne kadar kalabileceğini söyleyip ona ısrar etse de, ona yük olmak istemediğini söyleyip ikna etmişti Ali'yi.
Çok direnmiş olsa da dudaklarını sadece konuşmak için değil, başka şeyler için kullanmayı çok iyi biliyordu sarışın. Genç adam ilk defa birisini yönlendiremeyip, kendini yönlendirmesine izin vermişti. Ali'nin bile karşı koyamayacağı şeyler yapıyor, iplerini hiç zorlanmadan avuçlarına bırakmasını sağlıyordu.
Üzerindeki bu etkisini kullanarak onu savunmasız hale getirdikten sonra da, babaannesi ile konuşup evini tekrar hazırlatmış ve önceki gün toparlanıp sabah erkenden çıkmıştı.Bir an önce gidip onu görmek istiyordu çünkü neredeyse iki gün olacaktı görmeyeli. Alışmışlıkları daha çok, daha çabuk özlüyordun. Bunu hatırlayınca üşümüş gibi, ona uzun gelen sarı kazağınım bileklerini avuçlarına kadar çekerek ceplerine soktu. Yakasından hala Barış'ın parfümünün kokusu esiyordu. Haberi olmadan almıştı.
Sokağın neredeyse başına geldiğinde arkası ona dönük bir şekilde, yüz metre kadar ileride, kırmızı bir evin taş duvarına yaslanarak bekleyen sarışınını gördü. Tam seslenecekti ki, başını sağa çevirmesiyle gördüğü diğer kişi, söyleyeceği her şeyi ve bağıracaklarını boğazına dizdi.
Gözlerindeki bakış ve dudaklarındaki gülümseme güzel şeyler olmayacağının habercisiydi. Tekin olmayan bir ortamda bulunduğunu anlamaması için salak olması gerekiyordu insanın.
Önce bıçak gibi onu kesen bakışlarına kilitledi gözlerini, sonra kan kırmızısı eve ve duvara yaslanmış öylece duran sarışınına. Sanki evin rengi olacakları önceden anlatıyordu. Daha önceden fark etse gururunu da ezip koşarak uzaklaşırdı oradan.
Onun da orada olduğunu anlamaması için kaçırdı gözlerini ve bakışlarının altında yanmamaya çalışarak meydan okudu adeta.
"Ne yapıyorsun lan burada? Akıllanmadın mı sen hala?" Bora kaldırımın kenarına oturmuş, eliyle yanına vurarak onun da oturması için direktif vemişti. Konuşacak gibiydi. Ne anlatacağını merak etti, çöktü yanına Ali. O oturana kadar sesini çıkarmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stop making me think about you || bali [boyxboy]
Fanfic"Kes şunu." dedi Ali. Nefesi hala düzene girmemişti. "Ne?" dedi Barış. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Eğer olsa, kalp krizi geçirebilirdi. "Neden bahsediyorsun?" Ozansoy'un onu öpmesini isterken sesinde oluşan tını, şimdi onun sesine yansımıştı. Ali bö...