Belayı İman ile Karşılamak (2)

72 7 7
                                    

Burada dikkatinizi çekmek istediğim şey şu: insanlar -Allah'a inanan kimseler- iki farklı uca gidebilirler. Bir uç şu: her şey Allah yüzünden oldu. Benim yapabileceğim bir şey yok. Her ne olduysa onun için beni suçlayamazsın. Allah'ın takdiri.

"Ma esabe min musibetin illa bi iznillah" (64/11) Başınıza her ne musibet gelirse, Allah'ın izniyle gelir.

Tegabun Suresinde öyle dedi. Direkt olarak söyledi. Allah'ın izni ile olur. Bu, Allah'ın planıydı. Ne yapacaksın? Yani bir öğrenci sınavlarına çalışmaz, ödevlerinin hiçbirini yapmaz ve başarısız olup okuldan atılır ve sonra da "Ne yapmamı istiyorsun? Allah'ın takdiri." der. Allah'ı suçlarlar. Bir diğer uçta ise her şey için kendisini suçlayan inanan bir kimse var. "Allah bunu bana yapıyor çünkü ben berbat bir insanım. Bu, başıma geldi çünkü ben kötü bir insanım."

Ve etrafınızdaki cahil insanlar size yardımcı olmazlar. Bazen çok fazla cehalet kendi ailenden gelir. Sana gelip derler ki:

"Bu, başına neden geldi biliyor musun? Çünkü sen kötü bir kızsın."

"Bu, başına neden geldi biliyor musun? Çünkü sen kötü bir çocuksun."

"Bu, başına neden geldi biliyor musun? Çünkü sen eşinin ailesine karşı iyi değilsin."

Ya da herneyse! Hayır, bir araba kazası geçirdim çünkü bir kamyon gelip bana çarptı ve kırmızı ışığı geçti. Eşimle tartıştığım için değil. Sebep bu değil. Ama başka insanlar gelip siz derler ki: "Bu, senin başına geliyor, Allah bunu sana yapıyor çünkü o, bu, şu sebepten dolayı." Sanki bunun olma sebebi bu diye onlara haber veren bir email aldılar gayptan. Sebep sonuç. Yani mümkün olan bu iki uç bulunuyor. Kur'an ne yapıyor? Kur'an, her şeyde bize denge veriyor. Hayatta anladığımız her şeyde bize denge veriyor. Bu arada, bu dengeye sahip değilseniz, hayatta huzuru kaybedersiniz.

"e la bi zikrillahi tatmainnelkulub" (13/28) başka bir anlam veriyor. "Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Allah'ı hatırlamanın -zikrullah- en iyi şekli aslında Allah'ın kitabıyla olur. Ve Allah'ın kitabı, Allah'ın bu hayatta bizimle nasıl ilgilendiğini açıklığa kavuşturuyor. Ben diyorum ki; eğer sadece SubhanAllah ya da Elhamdulillah diyorsan ama Allah'ın seninle nasıl ilgilendiğiyle ilgili olan anlayışın hatalıysa, yine de huzur bulamayabilirsin. İnşaAllah samimiysen bulursun. Ama buradaki maksat Allah'ın (azze ve celle) bizimle nasıl ilgilendiği konusunda net olmak.

Kendimi suçlamak ile ilgili sizinle bir şeyler paylaşmak istiyorum. Ve 'Bu, Allah'tan' ile 'Bu, benim hatam' arasındaki çizgiyi nereden çekiyorsunuz? O çizgiyi nereden çekiyorsunuz? Fiziksel dünyada anlamak çok kolay. Fiziksel dünya derken ne demek istiyorum? Fiziksel dünyada, arabama benzin koymak yerine su koyarsam ve araba çalışmazsa o zaman açıkça görülüyor ki, "Bu, Allah'ın planıydı." demeye hakkınız yoktur. O, sizdiniz. Ya da abur cubur yiyorsanız ve sürekli her türlü şekerli yiyecekten yiyorsanız sonrasında 45 yaşında şeker hastalığı teşhisi konulduğunda "Ya Allah, bu şey başıma geldi. Bu, Allah'tan bir test." demeye hakkınız yoktur. Hayır bu, kötü yemek yeme alışkanlığının testi. Salatalık yemiyorsun. Abur cubur yiyip duruyordun. O yüzden bu, başına geldi. Anlıyor musunuz? Fiziksel dünyada, sebep sonuç şeklinde. Bu, aklı selim olan bütün insanların anlayacağı bir şey.

Manevi dünyada ise... Bir namazı kaçırdın. Geç uyandın. Sabah namazını kılmadın. Ve geç kılıyorsun. O gün bir iş görüşmen vardı. Ve iş görüşmesi iyi gitmedi. Diyorsun ki: "Bu, ben namazı kaçırdığım için oldu." Şimdi, bunun cevabı şu: olabilir de, olmayabilir de. Ve bunu hiçbir şekilde bilemezsin. Bunu ne sen ne de başka biri hiçbir şekilde bilemez. Ama sana yardım edecek şey şu: "ene inde zanni abdi bi." Bana yardımcı olacak şey şu; Allah diyor ki: "Ben, sizin Beni zannettiğiniz gibiyim."

Eğer Allah'ın senden intikam aldığını ve sabah namazını kaçırdığın için seni bununla cezalandırdığını düşünüyorsan o zaman Allah senin için öyledir. Eğer "Hayır. Bu daha iyi. Bu iş için elimden geleni yaptım. Görüşmede iyi iş çıkardım. Ama bu iş benim için iyi değildi. Eğer iyi olsaydı, Allah izin verirdi. Allah bana bu işi verirdi." diye düşünüyorsan, bu tavra sahipsen o zaman Allah senin için öyledir, bütün hatalarına ve geç uyanmana rağmen. Hata yaptığımızda bizim işimiz tevbe etmektir. Allah'ın intikamını beklemek değil. Lütfen bunu anlayın. Bizim işimiz "Eyvah, her şeyi elime yüzüme bulaştırdım. Şimdi Allah bir şekilde beni yakalayacak. Olacak." demek değil. Hayır, hayır, hayır. Allah böyle yapmaz.

Bu yüzden Allah diyor ki: "ve ma esabekum min musibetin fe bi ma kesebeteydikum" (42/30) Başınıza her ne musibet gelirse, kendinizi her ne zorluktabulursanız; birçoğu kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir.

Bunu kendi başına sen getirdin. Manevi anlamda bile bazen yaptığımız ameller yüzünden başımıza gelen zorluklar vardır. Mesela, sen sürekli olarak anne ve babana kötü davranıyorsan sonra hayatında başına kötü şeyler gelirse, o zaman muhtemelen biraz bağlantı vardır. Bağlantı vardır.

O tür durumlarda Allah ne yapıyor? “ve ya’fu an kesir” (42/30) Diyor ki: “Çoğunu da affeder.” Fiziksel dünyada bir binanın ikinci katından atlarsanız bazı sonuçları olacaktır. Allah, “Hayır, bu sefer seni affediyorum. Bacağını kırmayacağım.” demeyecek. Hayır, hayır. Ne olacaksa olacak. Elini ateşe koyduğunda yanacak. Allah, “Bu sabah, sabah namazını kıldın sen, o yüzden senin için değil. Senin için yanmayacak.” demeyecek. Bu olmayacak.

Ama manevi sonuçlara geldiğinde Allah diyor ki: “ve ya’fu an kesir” (42/30) Bir günah işlediğinde Allah diyor ki; aslında Allah bir çoğunun geçip gitmesine izin veriyor. Hemen intikam almıyor. Hemen hesaba çekmiyor ve sonrasında yaptığın o hata yüzünden sana bu dünyada acı çektirtmiyor. Öyle yapmıyor. Allah’ın (azze ve celle) bizimle mizacı böyle. “Ve ya’fu an kesir” (42/30) Bu, kendiniz için benimsemeniz gereken bir şey.

Özellikle bu konuyu gündeme getirmemin sebebi ümmette her gün gerekleşen en büyük suçlardan -manevi suçlardan- biri birbirlerini seven kişilerin ellerinde. Ebeveynler, eşler... Bazen söylenecek en kötü şeyleri sevdiklerimize söylüyoruz. Ve bazen o şeyleri Allah adına söylüyoruz. "Biraz önce yaptığın şeyden dolayı Allah seni cezalandıracak. Sana adalet uygulanacak. Yaptığın şeyi Allah affetmeyecek." Bunu, bir anne evladına söyleyebilir. Hanım eşine söyleyebilir. Kardeşler birbirlerine söyleyebilir. Sanki Allah senin yardımına çağırabileceğin kızgın bir silahmış gibi. Sen üzgün olduğun için Allah da üzgün olmalı(!) Ve Allah'ı öylece kullanabilirsin(!) Bu, bizim yerimiz değil. Ve birçok insan böyle şeyleri tekrar tekrar o kadar çok duydular ki Allah'ın Kendisinden uzaklaştılar. Sevdiklerinden duydular. Bir çocuk babasının ve annesinin sürekli "Namaz kılmazsan Allah seni cezalandıracak. Namaz kılmazsan Allah seni yakalayacak. O kurabiyeyi yediğin için Allah sana çok kızgın." dediğini duydu. Sürekli, Allah kızgın. Allah kızgın. Allah kızgın. Bu genç çocuk 16, 17, 18 yaşlarına geldiğinde Allah ile hiçbir işi olsun istemiyor. Allah'ın merhametli ve bağışlayıcı olduğunu duyduğu zaman inanmakta zorlanıyor çünkü bununla büyümedi. Bağışlayıcı ya da merhametli bir Allah ile büyümedi. Aslında başı derde girdiği her zaman, Allah yüzünden derde girdi. Başı böyle derde girdi. Ve sonra o aynı anne-baba diyorlar ki: "Bu çocuğa Allah'ı başından beri öğrettik. Neden dinden kaçtığını bilmiyorum."

Evet, ama hangi Allah'ı ona öğrettiniz? Kızgın bir Allah? Sürekli cezalandırmak isteyen bir Allah? "ma yef'alullahu biazabikum" (4/147) Allah diyor ki: "Allah sizi cezalandırmaktan ne elde edecek?" Bunu Allah'ın Kendisi diyor.

İnsanlar ile olan şu: zor bir durumdalar. Ve ne yapıyorlar? Sürekli olarak, "Allah onları yakalıyor. Allah onların canını yakıyor. Bunu, onlara Allah yapıyor." diye düşünüyorlar.

Oku Yaratan Rabbinin Adıyla!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin