Vefat ediyor. Bebekken vefat ediyor. Bu Peygamberimizin (s.a.v) hayatındaki en acı verici tecrübelerinden biridir. O vefat ettiğinde (r.a) evin içerisinde aileyi kaplamış olan bir üzüntü var. Bu durumda insanlarla konuşmak bile zor. Taziyeye geliyorlar, teselli etmek görüşmek istiyorlar; fakat bazen sadece yalnız kalmak istersiniz. Evet bazen gelip ellerini omzunuza koyup sizin acınızı hissederler ancak o an hiçbir şey yapmak için uygun bir zaman değildir. Fakat Rasulullah (s.a.v) sorunu kapı komşusu Ebu Leheb ile idi. İslam'ın en korkunç ve çirkin düşmanı, kapı komşusu.
O zamanki kapı komşuluğu şu an bizim zamanımızdaki apartman ya da evlerdeki gibi değil. Size en yakın olan. Aynı duvarı paylaşıyorsunuz ve ilk olarak o zaman bu duvarlar çok inceydi. İkinci olarak bizim Teksas'taki gibi arka bahçelerin aksine onların ön taraflarında avlular vardı başka bir deyişle çitleriniz arkada değil ön tarafta. Evin önündeki bu açık alan da evden sayılırdı. Bazılarınız Güneydoğu Asya'dan ya da Hindistan, Pakistan'dan vs. geliyorsunuz orda fark edersiniz ki onlar buna "sihn" diyorlar. Köylerde falan genelde ön tarafta otururlar, yani bu açık bir alan ve o zamanlar oturma odasıydı burası. Açık alandaydı. Ve burada önemli olan nokta bir çatının olmaması ve eğer bir çatı yoksa oturma odanız komşunuzdan sadece bir duvarla ayrılıyordur, öbür tarafta ne olduğunu duyabilirsiniz. Çok fazla mahremiyet yok.
Bir çocuğun vefat ettiğine dair yeni haber, hemen Ebu Leheb'in evine ulaşıyor, kapı komşusu ve Rasulullah'ın (s.a.v) amcası. Amcası olmasına rağmen Peygamber (s.a.v) ölü çocuğunu tutarken onun güldüğünü, aşırı derecede sevindiğini duyabilirdiniz. "Batara Muhammed" diye bağırdığını da. Evden dışarı çıkıp sokaklarda bağırarak. Birinin çocuğu olduğu zamanki sevinç çığlıklarıyla, kutlama şekliyle bu iğrenç adam sokaklarda yürürken Muhammed'in adı taşınmayacak, kimse O'nun adını almayacak diye bağırıyor. Çünkü bilirsiniz kız çocukları bizim ismimizi almazlar. Kızlarımızın nesli kocalarına geçer. Bizim soyadımız oğullarımız yoluyla taşınır.
Bu yüzden o kimse Muhammed (s.a.v)'in adını taşımayacak diye çok mutluydu. Bunları bağırarak söylüyor ve bu nokta çok önemli. Çünkü Rasulullah'ın (s.a.v) ve ailesinin kendisini duyamayacağı bir şekilde değil. Bu Rasulullah (s.a.v) için ezici bir üzüntü ve keder. İşte sure bu durumda nazil oluyor. Ve sure hakkında ne dedim?
Elini kaldırıp gülümsüyor ve diyor ki "Bana az önce bir sure geldi."
Kur'an'ın sadece hareketlerimize ya da sadece Allah, melekler ve ahiret hakkındaki inançlarımıza rehberlik etmemesi inanılmaz bir şey. Kur'an inançlarımız için, neyin helal neyin haram olduğunu bilmemiz için, rehberdir. Akaidimizdir. Fakat Kur'an ayrıca bizim duygularımızı yönlendirmek için de indirilmiştir. Üzüntümüzü sevince çevirmek, öfkemizi sakinliğe dönüştürmek için, hislerimize kılavuzluk etmek için de vardır. "Kim Allah'a gerçekten iman ederse Allah O'nun kalbine hidayet verir."
O kalbin içinde ne olursa olsun. Eğer kalpte kıskançlık varsa Kur'an o kalbi kıskançlığı artık hissetmemeye yönlendirir. Eğer kalbinde açgözlülük varsa Kur'an onu cömertliğe dönüştürmeni sağlar. Rasulullah (s.a.v) bu noktada ezici bir üzüntü içerisindeydi. Kur'an O'na geldiğinde elini kaldırıyor ve O'nun gülümsemesini görüyorsunuz. İşte bu Kurân'ın bir müminin kalbinde oluşturması gereken etkidir. Peki bu boğucu kederi alıp götüren ve onu sevince dönüştüren sözler nedir? Belirtmek önemli. Çünkü sizin ya da benim Rasulullah'ınki kadar (s.a.v) acı verici bir duruma düşme olasılığımız düşüktür. Allah O'nu bu inanılmaz acı verici duruma soktu, ardından O'na sureyi verdi. Ve bu sure sadece Rasulullah (s.a.v)'a özel değildi. Kur'an bütün insanlığa verilmiş bir hediyedir. Bu hediyenin ilk alıcıları da inanmayan bir toplumdur. Allah (c.c) bize direk bir kitap teslim edebilirdi. Bütün sureler bir arada inip yazılmış olarak. Fakat O diyor ki; "Kur'an'ı insanlara ağır ağır okuyasın diye bölümlere ayırdık ve ihtiyaçlar gerektikçe bölüm bölüm indirdik." Bu Allah'ın söylediği ve Kur'an'ın bir indirilme şekli vardır.
Herkesin okuduğu bu kısa sure öyle ucuz bir şey değil. Bilirsiniz, bunu okuruz çünkü acelemiz vardır; çünkü diğer işlere yetişmemiz gerekiyordur. Bir an önce atlatmamız lazımdır. Rasululah (s.a.v) bu sureyi almak için çok büyük bedel ödedi anlıyor musunuz? Kolay gelmedi. Bedava değildi. Onlardan bir bedel ödemeden faydalanıyoruz; fakat ayetleri o zaman ne olduğuyla, Rasulullah'ın bu tebessümüyle bağdaştırdığınız zaman bu surenin hayatınıza etki gücünü fark edersiniz, hayatınıza neler yapabileceğini hissedersiniz. Üzüntü, keder, stres, her neyin altına gömüldüyseniz üzerinizden tamamen kaldırılabilir. Sadece bu sözler sayesinde. Çünkü herhangi biri size gelip elinizi omzunuza koyup teselli edip sizi iyi hissettirir. Bir nebze yardımcı olabilir. Ancak eğer bunu yapan Allah ise durum çok farklıdır. Kıyaslayamazsınız bile.
Allah (c.c) diyor ki: "Endişelenme sana Kevser'i veren biziz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oku Yaratan Rabbinin Adıyla!
Non-FictionOku; yaratan Rabbinin adıyla. O insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz Kerem sahibidir. |١٤.٩.١٨|